GÜLBEN ÇAPAN
gulbencapan@diken.com.tr
@istanbulartsnob
Risk alıp yaz tatili yapanlar için artık şehre dönüş vakti başladı. Hava soğumaya, vaka sayıları artmaya, sergi haberleri e-posta kutusuna düşmeye başladı. Uzun bir belirsizlik sürecinin içinde, kimileri rutinine sarıldı, kimileri dağa çıktı, denize kaçtı kimileri ise karantinaya sıkı sıkı sarılarak burnunu kapıdan dışarı çıkarmaya cesaret etmedi.
Hepsi aklımızı yitirmemek içindi. Sonsuz bir belirsizlik, belki de insanoğlunun doğumundan beri işle güçle, aileyle sorumluluklarla gündelik kurguladığımız hayal ürünü rutinlerimizle kaçmak istediğimiz tek gerçekti.
Bu dünyaya öyle ya da böyle fırlatıldık, ne kadar süre kalıcı olacağımız konusunda da başvurup bilgi alacağımız hiçbir yer yok. Bu belirsizliklerden kaçmanın binbir türlü yolu var. Sanatçılar üreterek akıllarını oyalıyorlar ya da koruyorlar. Sigmund demiş bunu ben değil. Ama sanatçılarla yakın deneyimlerim Sigmund’u mezarının başında olmasa da her gün anmama sebep oluyor.
Deliliğe karşı bir direniş, bir kısayol sanki sanat. Yani aslında biz normal insanlar bu oyunu yeni keşfetmeye başlasak da, sanatçılar işi çözerek dünyaya gelmişler. Kısacası, Covid-19 bedene değil de zihne saldırıyor olsaydı, dünya sanatçılara kalırdı.
Bu girizgahı aklının sınırlarını korumayı başarmış günümüz beyaz küp sanatçılarından çok da farklı olmayan ama bir yandan aklının sınırlarını sadece üreterek değil de dahası içindeki şiddeti sokaklara taşıyan, polisten dayak yiyen, çok küçük yaştan beri duvarlara yasa dışı resim yapan birine bağlamak için yazdım.
Birkaç yıl önce henüz 26 yaşında Marmara Güzel Sanatlar Heykel Bölümü son sınıftaydı. Yaptığı işin ne kadar iyi olduğunun farkında bile değildi belki ama çok yetenekliydi. Koleksiyoner Nejat Türkmen’in Çerkezköy’deki fabrikasının dış cephesini boyuyordu. Bir portreydi boyadığı, nefisti.
O gün bugündür gözüm hep Reach Geblo’nun üzerinde. Bugün de onun ilk galeri sergisi için röportaj yapmak amacıyla buluştuk. Heyecanlıyım çünkü uzun süredir konuştuğumuz piyasadan ve paradan nasibini hiç almamış, sokaklardan gelen kirlenmemiş bir sanat algısıyla karşı karşıyayım. “Neyle yaptın bu portreleri” diyorum. “Hepsi sprey, ne kadar galeri sergisi olsa da, burada her duvarda sokağın ışığı ve kokusu var” diyor.
1994 İstanbul doğumlu olan heykeltıraş ve graffiti sanatçısı, kamusal alana atıfta bulunmak yerine, yeni malzemeleri araştırarak heykel ve sokak sanatı disiplinini birleştirmeyi amaçlıyor. Sokak kültürü, insan hakları, kimlik ve mekan meselelerine sorguluyor. Sanatçı dahil olunamayan ve dışarıda bırakılan toplulukların yaşam alanlarını değerlendirerek geçmiş ve günümüzde devam eden değişim, dönüşüm üzerine odaklanıyor. “Bu değişim mekan / sokak üzerinden bireye ve topluma yansır” diyor.
Sergi birçok anlamda ilkleri barındırıyor. Labirent Sanat’ın pandemi sürecinde yeni mekanına taşınmasından sonra yeni mekanındaki ilk sergi. Reach Geblo’nun ilk kişisel sergisi. Sezonun ve Labirent Sanat’ın da da ilk graffiti sergisi. Benim de şehre döndükten sonra gezdiğim ilk sergi ve yaptığım ilk röportaj.
‘Alegorik Teşhis’ isimli serginin büyük bir bölümü portrelerden oluşuyor fakat portreler hep farklı malzemeler üzerine çalışılmış. Beton, alçı, ahşap portrelere zemin olan malzemelerden sadece birkaçı. Hep sokağa ait ve sokakta görülebilen bu malzemeler üzerine tanıdık yüzleri resmeden sanatçı, yoğun bir şekilde kırmızı ve mavi kullanmış.
Polis ışıklarının duvara uzaktan yansımasına ithafen bu seçimi yaptığını söyleyen Reach ile graffiti, kimlik, içerisi ve dışarısı ve polisle başının derde girme anılarını konuştuk. Sergi, Çatma Mescit Mah. Tepebaşı Cad. No: 56’ya taşınan Labirent Sanat’ta 31 Ekim’e kadar görülebilir.
Ne anlatıyorsun ‘alegorik teşhis’te?
Herkese ait olan, herkesin görmekte özgür olduğu fakat üretim sürecine yabancı oldurulan hali anlatıyorum. Tuval olarak duvarları kullanan ve grileri renklendiren sokak sanatçıları hayatı boyunca sergilere gidemeyecek olan insanlara önerilerini sunarlar. Tek renkli hayatı kendi imzalarıyla çok renkli kılarlar; sabah karanlığında başlayan rutin hayatlar fark etmeksizin renklenir, istemeden düşünürler. Artık sanat her yerdedir.
Aslında pandemi yüzünden ertelenen sergilerden biriydi seninki de, geçen hafta açıldı. İlk serginin yağmur çamur değil de küresel bir salgın sebebiyle ertelenmesi nasıl bir duygu?
Çok kötü ve korkutucu. Evrensel olarak kötü bir süreç geçirdik. Bu durumdan da olumsuz etkilendik haliyle. Serginin mart ayında olması planlanıyordu sergiye bir-iki hafta kala vaka sayılarının artmasıyla erteleme kararı aldık çünkü sergimin reel olarak deneyimlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Pandemi sürecini atölyemde üreterek ve planlarımı yaparak geçirmeye çalıştım. Şu an bile sergi açıldıktan sonra ne olacağı konusunda endişelerim var, umarım kısa sürede bu durumu atlatırız.
Graffiti sanatçısı olarak ilk defa bir galeri mekanında sergi açtın. Sokak sanatının ‘beyaz küp’e girmesi hala tartışmaya açık bir konu olmaya devam ediyor. Sen bu deneyimi graffiti’nin ruhu ile nasıl bağdaştırıyorsun?
Evet ilk defa kişisel olarak bir galeri mekanını değerlendiriyor olacağım, bu benim için farklı bir deneyim. Üretim alanımın genel olarak sokak olduğunu söyleyebilirim. Galeri mekanı ve sokak arasında içerisi ve dışarısı kavramlarını düşününce; “Geceleri dışarıdakiler kim, bizler mi sizler mi? Bu süreçte de içeride sergi yapan kim oluyor, ben mi?”
Aslında mekana çok farklı baktığımı söyleyemem. Sokaklarda rastladığımız durumu yine hissettiğim şekilde, dışarıda nasıl hissediyorsam içeride de öyle hissedip hareket etmeye çalıştım. Üretim sürecinde atölyemde olduğum için biraz daha sorgulayıp, eleyip, üzerine çalışarak tamamladım ve hissettiğim ruhu kaybetmeden yaptığımı düşünüyorum.
Bu konuyu yani sokak sanatının galeri mekanına taşınma konusunu uluslararası olarak nasıl değerlendiriyorsun? Mr.Brainwash, Invader ve Banksy bunlardan en popüler olanları mesela.
Bu durumu gayet normal ve olması gerektiği gibi karşılıyorum. Dünya genelinde birçok sokak sanatçısı sergilerini açıyor ve bunların arasında isim yapmış sanatçılar mevcut. Zaten bu ayrımın neden yapıldığını da anlamış değilim.
Sokakta üretimini gerçekleştiren biri galeride işini sergilememeli mi ya da hiçbir şekilde bunu kabul etmemeli mi? Sanırım sokak sanatının da bir sanat olduğu, sprey sokaktaki duvarlar yerine tuval ya da başka bir zemine uygulandığında galeri mekanında sergilenme konusunu anlamak için biraz zamana ihtiyacımız var.
Biraz sergiden bahsedelim. Neden hep renkler kırmızı ve mavi, bu portredeki kimlikler kimler, içsel dünyanda bu sergiyi nerelerden doğurdun, hangi boşlukları temsil ediyor?
Serginin alt metni sokakta zihnime kazınmış anlardan meydana geliyor. Renkler hep kırmız ve mavi, çünkü polis ışıklarının yansıması o şekilde oluyor duvarlara. Sokakta deneyimlediğimiz ses ve ışık bu sergide detaylarda hep var. Serginin bütününü yani portreleri tanıdığım yüzler tamamlıyor.
Bu durumda yaşadıklarımı ve hissettiklerimi izleyiciyle paylaşıp sokaktaki alanı sorgulamalarını öneriyorum. Aslında sokakta rastladığımız müdahaleye uğrayan durumla yüzleşiyoruz. Müdahale anını hiçbir zaman müdahale anıyla yüzleşemeyeceklerle yüzleştiriyorum diyebilirim.
Teknik olarak da portrelerin her birinde yine sokakta kullandığın sprey boyayı kullanıyorsun değil mi?
Teknik olarak ana malzemem sprey, sadece detaylarda fırça kullanıyorum. Kullandığım yüzeylerde ise dış mekanda rastlayabileceğimiz malzemeleri kullandım. Bu kimi zaman beton, bazen alçı ve metal, ahşap olabiliyor.
Mekana geldiğimizde ise Labirent Sanat çok kullanışlı ve yapısıyla benim çalışmalarımı şekillendirdiğini söyleyebilirim. Galeri mekanı odalar şeklinde olduğu için birkaç ana parçayı gruplamaya karar verdim ve çalışmarımın etkisi bu şekilde daha da arttı.
İlk ‘sokağa’ çıkışında kaç yaşındaydın?
İlk deneyimimi 12 – 13 yaşlarında ağabeyimle bahçe duvarımızı boyayarak gerçekleştirmiştim.
Polisle başın derde kaç kere girdi?
Polis bizim işimizin bir parçasıydı hep. Çok fazla polislerle karşı karşıya geldim, dayak da yedim, ceza da ödedim. Boyadığım duvarı kendi ellerimle kapattığım bile oldu. Belki de bu işlerin bu şekilde çıkmasının en büyük rolü de budur.
Sokakları biraz anlatır mısın? Seni sokağa çeken neler var orada vazgeçemediğin?
Sokaklar her gün herkesin deneyimlediği bir alan. Güzellikler, tehlikeler, kokular, ışıklar, bir sürü farklı özelliği var. Her kesimden birilerine rastlamak mümkün. Benim için özgür olduğum tek alan. Gecesi ve gündüzü çok başka. Boyamaya çıktığımda izimi bıraktığım duvarlar benim için uyarı noktaları gibi. Zihnimde o anı dondurduğmu hissediyorum.
Marmara Güzel Sanatlar Heykel Bölümü mezunusun. Heykel ve graffiti iki apayrı disiplin. Bu iki disiplin için bir ortak dil bulma çaban var mı?
Dilleri her ne kadar ayrı gözükse de her ikisi de aynı gözlerle görüyor, tek bir zihinde olgunlaşıyorlar sadece yorumları farklı oluyor. Ama sanırım bu durum çalışmalarıma ister istemez yansıyor. Diğer disiplinler arasında çok fazla pratik yapmasam da, eserin konusuna ipucu verebilecek materyelleri kullanmaya çalışıyorum.
Bu konuda kendimi çok sınırlandırmıyorum. Genel olarak sprey kullansam da başka malzemeleri de deneyimleyip işime dahil ettiğim durumlar oluyor.
Senin gibi gecelerini, yıllarını bu işe adamış çok insan var. Bunlardan birçok başarılı isim de arkadaşların zaten. Buna rağmen, Turkiye’de graffiti sanat olarak hala neden görülemiyor?
Bunun cevabı biraz sert olabilir ama Türkiye’de graffitiyi tam anlamıyla eleştirecek potansiyelin az olduğunu düşünüyorum. Bu bir kültür ve kültür kendi içinde beslenir. Henüz azınlık bir haldeyiz. Bu alanda literatürde çokça sanatçı mevcut aslında. Bunun için biraz zamana ihtiyacımız var sanırım. Zamanla nasıl geliştiğini göreceğiz.
Sokak sanatı yapanlar hakkında hep merak edilen bir soru var. Sprey boyaların maliyeti hiç düşük değil ve sizin işler gün geliyor belediye tarafından üstü kapatılıyor. Satışı yok pazarlanması yok. Peki graffitici nasıl para kazanıyor?
Maalesef boya ücretleri çok yüksek, ister istemez işlerimizi etkiliyor ama elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bu durumu kişisel olarak değerlendirecek olursam, arz talep üzerine yaptığım çalışmalarla kazanç sağladığımı söyleyebilirim ama bu kişiden kişiye değişiyor.
Graffiti çok geniş bir alan kimi graffiticiler başka bir işte belli bir mesai harcayıp kazançlarıyla alıyorlar malzemelerini, kimileri ise çeşitli siparişler alarak sağlıyor. Kimisi de bunun sanat kısmıyla ilgilenmeden üretimini gerçekleştiriyor.