KEMAL GÖKTAŞ
kemalgoktas@diken.com.tr
@kemalgoktas
İstanbul başsavcılığı tarafından hazırlanan ve mahkemece kabul edilen Gezi Parkı iddianamesinde eylemlerin asıl hedefinin ‘AKP’nin izlediği iç ve dış politikalar ile büyük alt yapı atılımları ve projeleri’ olduğu ileri sürüldü.
İddianameye göre, 27 Mayıs 2013’de başlayan Gezi eylemleri, 27 Mayıs 1960 darbesi öncesindeki gösterilere benziyordu ve amaç hükümete diz çöktürmekti. İddianamede Arap Baharı eylemlerinden ‘halk hareketi’ olarak bahsedilerek övgü dolu ifadelerin kullanılması dikkat çekerken Gezi eylemlerinin 2011 yılından itibaren planlandığı iddia edildi.
Telefonda bir cümle, atılan bir tweet
Savcılığa göre Gezi eylemlerinin temelleri 2011 yılında atıldı ve 2013 yılı mayıs ayı itibariyle de ‘sahneye konuldu.’ Savcılık, kamuoyunda ‘Gezi Parkı eylemleri’ olarak anılan eylemlerin aslında bir kalkışma hareketi olduğunu ileri sürdü. İddianamede Osman Kavala ve Memet Ali Alabora arasında geçen bir telefon görüşmesi ile Alabora’nın attığı bir tweet’in olayların vehametini anlattığı ileri sürüldü. Savcılığa göre Kavala’nın telefonda Alabora’ya söylediği “Avrupalılar her gördüğüm şey soruyor iyi tamam da hani bu siyasi durumu nasıl değiştirecek diye sorup duruyor” sözü ile Alobara’nın “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı?’ şeklindeki sosyal medya paylaşımı olayların vehametini anlatıyordu. Savcılık buradan hareketle bu iki cümleyi iddianamenin en başına koyarak ‘sanıkların provokatif paylaşımlar yaparak etki ajanlığı yaptıkları olayların ülkemiz açısından ne derece vahamet arz ettiğini’ gösterdiğini ileri sürdü.
Arap Baharı övgüsü
İddianamede 2010 yılında başlayan ve Arap Baharı adı verilen eylemler ‘halk hareketi’ diye övülürken “Arap Baharı; Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları taleplerinden ortaya çıkmış; bölgesel, toplumsal bir siyasi ve silahlı bir harekettir. Protestolar, mitingler, gösteriler ve iç çatışmalar yaşanmıştır. Halklar, özgürlük mücadelesi adı altında hükümetleri resmen devirmiştir” denildi. Bu süreçte ‘İslami demokrasi’ taleplerinin arttığı ileri sürülen iddianamede Türkiye’de ise bu olayların farklı bir yansıması ve uyarlaması olarak ortaya konulan Gezi eylemlerinin ‘hükümete yönelik bir kalkışmaya’ dönüştüğü savunuldu.
İddianamede yer alan iddialar şöyle:
Olayların hükümete yönelen kalkışma hareketine dönüştürülme süreci ve planı, Ekim 2011 tarihinde Wall Street eylemlerinin başladığı dönemde ‘Ayaklan İstanbul/Occupy İstanbul’ isimli Facebook sayfasının oluşturulması ve sayfa üyelerine bu tarihten itibaren çeşitli aralıklarla ‘Revolt (Ayaklan) İstanbul’ eylemleri düzenlenmesi çağrılarının yapılması ve Kasım 2011 tarihinde de ‘Ayaklan İstanbul’ ismi ile yayınlanan video ve 2011 Kasım ayında İstanbul-Taksim’de yapılan bir gösteride Memet Ali Alabora, Pınar Öğün ve Meltem Arıkan’ın ‘Arap Baharının bölgesel olmadığı, küresel olduğu, eninde sonunda ülkemizde de olmasını’ arzu ettiklerini açıkça dile getirmeleri ile başladı.
27 Mayıs darbesi öncesi gibi…
Gezi Parkı eylemlerinin 27 Mayıs 2013’de başladığı ve 27 Mayıs 1960 darbesi öncesi düzenlenen gösteriler arasında benzerlik kuran savcılık şu ifadeleri kullandı:
“27 Mayıs 2013 tarihi Gezi parkı olayları olarak adlandırılan kalkışma hareketinin sahada yoğun biçimde başladığı tarih olmuştur. O gün başlayan ve birkaç haftalık süreçte 27 Mayıs 1960 darbesi öncesini hatırlatan gelişmeler yaşanmış, halkın oylarıyla işbaşına gelmiş olan hükûmet tıpkı 27 Mayıs darbesi öncesinde olduğu gibi sokak hareketleriyle baskı altına alınmak ve devrilmek istenmiştir. Olayların başlama nedeni şüphelilerce Taksim Gezi Parkı düzenlemesi ve Topçu Kışlasının ihyası çalışmaları olarak bahane edilmiştir. Ancak ilk polis müdahalesinin ardından olayların inanılmaz bir hızla ve organizasyon çerçevesinde dakikalar içinde çok sayıda şehre yayılması da eylemlerin bir kalkışma gayreti ile planlandığını göstermektedir. Güvenlik güçlerinin bu dönemde tespit ettiği haberleşme trafiği de dikkat çekmiştir. Zello sistemi adı verilen internet tabanlı cep telefonu görüşmeleri, aynı anda çok sayıda ilde patlak veren olayların anlık gelişmediğini, planlı şekilde bir güç tarafından hükümete yönelik işlenen suçlar kapsamında yönlendirildiğini göstermiştir. Kalkışma hareketinin asıl sebebinin Adalet ve Kalkınma Partisinin izlediği iç ve dış politikalar ve ayrıca ülkemizde inşa edilmeye çalışılan büyük alt yapı atılımları ve projeleri olduğu anlaşılmıştır.
Eylemlerin gelişi güzel ortaya çıkmadığı, bir organizasyon dahilinde, sistemli ve planlı olarak yürütüldüğü, görünürde demokratik hak ve masum protesto gösterileri şeklinde lanse edilmesine rağmen, asıl amacın; yurt genelinde kaos ve kargaşa ortamı meydana getirilmesi ve bu şekilde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engelleme ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı kalkışmanın amaçlandığı anlaşılmıştır.”