mustafa.domanic.diken@gmail.com
Diken’de yayımlanan yazılarıma uzun bir süre ara verdim. Yazmayı bıraktığım noktada Erdoğan’ın şiddet üzerinden kutuplaştırma politikasına yenik düşmüş, PKK gibi karşı şiddeti siyasal bir yöntem olarak benimseyen hareketlerin felsefi temelleri ve başarıları üzerine düşünür olmuştum.
Verdiğim ara ve Türkiye’den uzak oluşum hem Erdoğan’ın taktiklerinden arınmama, hem de Gezi sonrası ortaya çıkan mücadeleyle (toplumun belirli bir kesiminde yaşanan öfke patlaması ve eylemselliğe ‘mücadele‘ demek doğru olursa) ilgili daha olgun düşünceler geliştirmeme yardımcı oldu.
Milli Görüş ya da Hizmet örnekleri
İlk yazı planım, Gezi hareketi olarak tanımlanabilecek sosyal oluşumun Kürtlerin yıllardır vermiş olduğu mücadeleden neler öğrenebileceği üzerine bir analiz yapmaktı. Ben analizi oluşturmaya çalışırken Diken yazarı Frederike Geerdink’in bu konudaki muazzam makalesini görüp kalemi bıraktım. Frederike şiddeti reddederken PKK’nın uzun ve planlı mücadelesinin Gezi’ye örnek olabileceğini söylüyordu.
Frederike’nin yazısı üzerine düşünürken, şiddet yöntemini denklemden çıkardığımızda, PKK’nın sosyal kazanımlarından geriye kalanların Gezi için yeterince iyi bir örnek oluşturmadığı kanaatine vardım. Her ne kadar hoşa gitmese de, aslında Gezi’nin örnek alması gereken 15 yıl öncesine kadar ‘öteki’ olan Milli Görüş ve 15 yıl aradan sonra yine öteki olmayı başaran Hizmet hareketleriydi.
AKP nasıl ele geçirdiyse…
Aslında Gezi’nin merkezinde bulunan kitle, Türkiye’nin ana akımı içinde büyümüş, güçlü bir endoktrinasyon sürecinden geçmiş, Gazi olaylarını bir çocuk olarak izleyip şiddet mağduru olan ‘ötekileri’ Gezi’ye kadar belki de hiç anlamamış gençlerden oluşuyor.
Şimdi bu kitle Türkiye’nin yeni ‘ötekisi’ olmaya itiliyor. Fakat bilinçaltında ekonomik ve sosyal olarak bu ötekileştirmenin hiçbir zaman mümkün olamayacağını da hissediyor. Bazıları ne kadar reddetse de büyük kısmı hâlâ sermayeye, kurumlara, yargıya, belki de orduya güvenme eğilimi içinde. Bu hissiyat öteki olmayı kabul etme noktasını ve dolayısıyla kendi kurumlarını sıfırdan inşa etme girişimini geciktiriyor.
Hâlbuki Gezi sonrası ortaya çıkan sosyal oluşumun tek çıkar yolu, AKP’nin 12 yıl içinde ele geçirip sonra teker teker parçaladığı, zaten AKP’den önce de sermayeyle ordu arasında paylaşılmış olan kokuşmuş kurumların yerine yenilerini oluşturmaya soyunmak.
Çözüm mevcut siyasette değil
İşte bu noktada en önemli örnek, 40 yılı aşkın süredir ‘paralel’ bir Türkiye yaratmaya odaklanan muhafazakâr hareketler. Ticaret kuruluşlarından üniversitelere, meslek odalarından düşünce enstitülerine onlarca farklı kurum oluşturup, ana akım eğitimin dışına itilen insan kaynaklarını bu kurumlarda geliştirdiler ve Türkiye’yi yönetecek bir alternatif oluşturmayı başardılar. 2001 krizi sonrası güç boşluğundan yararlanarak iktidar olan AKP, kendisinden önce oluşturulmuş olan bu kurumlar ağı üzerinden yükseldi ve devlet kontrolünde olan tüm diğer kurumlara hükmeder hale geldi.
Buradan Gezi hareketi için çıkartılacak ders, çözümü mevcut siyasetten beklemek yerine fırsat doğduğunda alternatif olabilecek kurumlar ağını oluşturmak. Gezi hareketinin içindeki insan kaynağının gücü ve sosyal iletişimin geldiği nokta düşünüldüğünde, bu yapılanmanın muhafazakâr hareketten çok daha hızlı oluşturulması mümkün. Ayrıca bu yapılanma sadece Gezi mağdurlarının öteki olmaktan kurtulmasını sağlamakla kalmayacak; böyle bir yapılanma aynı zamanda Türkiye’nin uzun vadede ihtiyacı olan en önemli şey…