Devletler-hükümetler, sermayedarlar ve zalimler insan öldürerek katil olur. Medya ise gazetecilik yapmayarak bazan düpedüz katil, bazan katilin işbirlikçisi, bazan da yardakçısı olur.
Bugün Radikal’in internet sitesinde ibret verici bin ‘haber başlığı’ var: “Mühendisler dört yıl önce uyarmış.” Başlığın altındaki metin de haber değil aslında, 2010’da Maden Mühendisleri Odası’nın çıkardığı bir rapor. Rapor gerçekten de vahim durumlara işaret ediyor ve Soma için de ayrıca ve özellikle uyarıyor.
Peki, sorun ne? Sorun, başlıktaki mışlı geçmiş zaman. Bu ifade biçimi, gazetenin de (aslında genel olarak medyanın) işini yapmadığını, dört yıl önceki bu rapora haber değeri vermediğini, sayfalarına taşımadığını gösteriyor (Yapsalardı, “Mühendisler dört yıl önce uyarmıştı” diyeceklerini varsayıyorum haklı olarak).
Medya zalimin elinde
Fakat işte, medya da devlelerin-hükümetlerin, sermayenin ve zalimin kıskıvrak elinde olduğu için başka türlüsü mümkün değil.
Ekonomi sayfaları büyük şirketlere güzelleme, küçüklerin başarı öykülerini cilalama salonu olduğu için işçilerin, çalışanların pasaklı sorunları oraya giremez. Soma katliamından kurtulan madenci Murat Yalçın’ın ambulans sedyesine yatarken çizmelerini çıkarması gerektiğini düşünmesinin altında medyanın ekonomi sayfalarında sergilenen, ama her yere sirayet etmiş bu yaklaşım yatıyor.
O çizmelerin gazete sayfalarında, Meclis koridorlarında, Cumhuriyet balolarında, Dolmabahçe buluşmalarında, resepsiyonlarda, devletlü ve haşmetli ve zahmetsiz ‘sosyal’ hayatta yeri olmadığı ve bu, bütün birlik beraberlik nutuklarına rağmen toplumun zihnine nakşedildiği için, Murat Yalçın ölümün eşiğinde bile çizmeleri ile ‘sosyal’ alan arasındaki uçuruma işaret ediyor. Ambulans ve o temiz sedye devletlü, haşmetli ve zahmetsiz sosyal hayatın ta kendisiydi çünkü o an. Ve işte sadece o an kendisine bu kadar yaklaşmıştı.
Barlas da yeni farkına varmış
Radikal, dört yıl önce verdiği bir haberle bütün madencilik sorunlarını çözmüş olmayacaktı tabii, ama medya biraz daha düzgün gazetecilik yapma çizgisinde olsaydı, mühendislerinki gibi uyarılar ortalığı kaplar, toplumda bir farkındalık oluşturur, hükümetler üzerinde baskı yaratır, işverenleri de insan öldürmemeye zorlardı. Ama gazetecilik geleneğimizde böyle bir damar çok cılız.
Sabah’ın başyazarı Mehmet Barlas’ın yazısında da (“Kömür madenciliğinde yeniden yapılanma şarttır” ) aynı sorun var. (Barlas’ın yazısında sorundan başka bir şey yok aslında; Başbakan’ın protesto edilmesini hazmedemediği için). Şunu diyor Barlas: “Soma’daki facia 48 bin kişinin istihdam edildiği kömür madenciliğimizdeki hayati problemlerin farkına varmamıza da sebep oldu.”
Bu memlekette ilk kez maden ‘facia’sı meydana gelmedi ki. Madenciler, 1991’de Ankara’ya yürüyüşe bile çıktı birileri ‘farkına varsın’ diye, fakat Mengen’de durduruldular. O zaman da Cumhurbaşkanı Turgut Özal abuk sabuk laflar ediyordu ve Mehmet Barlas o zaman da muhibbi olduğu Özal’a toz kondurmuyordu.
Barlas da yazısında başka bir rapordan bahsediyor. Doğru bir şey de söylüyor: “Ancak bu konuda medya olarak bir sorumluluk açığımız var… Örneğin ‘İş Güvenliği’ konusu televizyonlardaki kamu duyuruları dışında, medyamızda pek yer almıyor.”
Eski raporları yeni çıkarma gazeteciliğinden bir örneği Sabah’ın eş-başyazarı Yavuz Donat da veriyor: 2010 tarihli “TBMM… Madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu raporu.”
Gazetecilere öneri: İş Cinayetleri Almanağı
Bu ‘yeni farkına varma gazeteciliği’ örneklerinden başka da var galiba, ama bu kadarı yeter manzarayı görmek için. Ama Barlas’a, Donat’a ve bilimum ‘gazeteci-yazar’a ‘facia’nın sadece madenlerde yaşanmadığını, mesela 2013’te en 1235 işçinin iş cinayetlerinde can verdiğini öğrenmeleri ve gazete ve tv kanallarını bu konuya ilgi göstermeye zorlamaları için 1 Umut Yayınları’nın ‘İş Cinayetleri Almanağı 2013’ü alıp karıştırmalarını öneririm.
‘Mütedeyyin merkez medya’
Bir de manzarayı görmek istemeyen medya var. Yeni Şafak, ‘Ölüm tacirleri’ başlığı altında Batı medyasına çatıyor. “New York Times protesto yalanına sarıldı” diyor.
Star, ‘Dünya basınından felaket fırsatçılığı’ başlığını koymuş birinci sayfasına (İçerideki haberine bakmadım artık).
AKP’nin mütedeyyin merkez medyası, Başbakan Erdoğan’ın protesto edilmesini kabul edemiyor. Gezi’deki durumun bir kopyasını üretmeye çalışıyorlar. Aslında protesto olmadı, Başbakan kimseye saldırmadı, protesto gibi görünenler aşırı uçların, provokatörlerin kışkırtması, falan filan.
Halkın içinden sıyrılan lider ve medyası
Erdoğan’ın durumu, medyasının durumuna paralel. Erdoğan, ‘halkın içinden çıkan’ lider olmakla parlatıldı. Türkiye’de liderler, Osmanlı geleneği de budur, halkın içinden çıkar ve bir kere çıktı mı çıkmıştır artık, başka bir tabakanın mensubu haline gelir. Siyasi güç de kazanır, ekonomik güç de, hayat tarzı değişir…
‘Aa, Danimarka Başbakanı bisikletle işine gidiyor’ gibi bilgilerle, görüntülerle karşılaştığımızda şaşırmamızın sebeplerinden biri budur. Kasımpaşalı Recep Tayyip Erdoğan da, kimi üslup özelliklerini tutsa da, halkın içinden çıktı, sıyrıldı işte ve şimdi böyle feci bir olay üzerine Soma’da, aralarından çıktığı halkın içine giremedi. Üstelik, halkın içinden birinin söyleyemeyeceği, aklından geçirmeyeceği şeyler söyledi.
Mütedeyyin merkez medya da, henüz ‘yeni merkez’ olamamışken, bir tür ‘halkın içinde’ydi. Hükümetlerin, devletin gadrine uğruyordu, imkanları azdı, çalışanları en kabadayısından hali vakti yerinde insanlardı. Onlar da, başbakanlarıyla birlikte halkın içinden sıyrıldılar, kadim geleneği bir kere daha haklı çıkararak devletlü katına intisab ettiler, 17 daireye sahip olacak kadar zenginleştiler ve gadre uğrayan gazetecileri görmezden gelmek, hakikati kapıkulu oldukları iktidarın arzusuna göre iğfal etmekte hiçbir beis görmediler, görmüyorlar.
Samimiyetsizliğin resmi
Bütün bu sefaleti, düzeysizliği, sahteliği, samimiyetsizliğin simgesel bir anlatımı ise Türkiye medyasının ‘amiral gemisi’ Hürriyet’in birinci sayfasında var: “Madenciler toprağa verilirken Soma Mezarlığı’na giden Hürriyet yazarları izlenimlerini yazdı.”
Yani işlerini ‘yapıyor’(?) olmalarının haberini yapıyorlar! Tabii, yazdıklarını okumadım, neler yaptıklarını bilmiyorum.
Benzer bir şey 15 Mayıs tarihli Milliyet’in birinci sayfasının tepesinde vardı: ‘Milliyet bölgede’ başlığı altında muhabirlerin, yazarların toplu fotoğrafı.
Hürriyet’in kullandığı fotoğrafta ise Fatih Çekirge, İsmet Berkan ve Deniz Sipahi dua etme pozu veriyor. İzlenim yazmaya gitmediler mi, onlardan bir şey ver, göster bize. Hayır, bu sahtekarlık pozunu daha uygun, daha fiyakalı bulmuşlar.
Sahtekarlığın, samimiyetsizliğin de ölümcül bir tehlike olduğunu Türkiye medyasının idrak etmesini sağlayacak bir rapor yazmak imkansız görünüyor.