Yetmez ama evetçilik, Türkiye siyasi tarihinin en hatalı, en yanlış politik tutumlarından biri olarak kaydedildi tarihe ama bu sefer de başka birileri, iktidar partisine sahip olmadıkları bir niteliği atfederek, başka bir tür yetmez ama evetçiliğin, yani “Her şeye rağmen desteklemek lazım” diyebileceğimiz bir tutumun muazzam bir örneğini sergiliyorlar bugün.
Bu seferki “yetmez ama evet”in çıkış noktası elbette ki Cemaat’in 15 Temmuz Darbe Girişimi. Hiç şüphesiz bunun darbe girişimi öncesine uzanan kökenleri var. Kimi odakların düzen siyaseti içerisindeki güç ilişkileri ve iktidar savaşlarına sözde müdahale adına, bu güçlerden birine yamanma, onunla sözde birtakım ittifaklar kurma siyaseti zaten nicedir devam ediyordu.
(“Sözde” kelimesini gayet bilinçli olarak kullanıyorum, çünkü verili asimetrik güç ilişkileri içerisinde ne böyle bir müdahale ne de gerçek ittifaklar söz konusu olabilir, buradan çıkacak sonuç ise tıpkı yetmez ama evetçiliğin başka bir adlandırmasında olduğu gibi “kullanışlı ahmaklık”tan başka bir şey olmayacaktır.)
15 Temmuz sonrası ise bu girişimlerin zirve yaptığı bir dönem olarak somutlaştı. Bu sefer de yine bir “kullanışlı ahmaklık” söz konusuydu ve tıpkı 2010 Referandumu sürecinde olduğu gibi yine iktidar partisine sahip olmadığı bir nitelik atfediliyordu. Bu seferki sahip olunmayan nitelik ise iktidarın eski hatalarından döndüğü, milli bir mutabakat ve toplumsal bir uzlaşı istediği yönündeydi.
Dahası, emperyalizm Türkiye’ye saldırıyor, iktidar ise bu saldırıya karşı koyuyordu, dolayısıyla partinin, devletin ve liderin etrafında kenetlenerek yeni bir Milli Mücadele, yeni bir Kurtuluş Savaşı verilmesi gerekiyordu.