Dokunulmazlıkların kaldırılmasının hemen ardından 15 Temmuz Darbe Girişimi geldi ve iktidar gerek içeride gerek dışarıda kendini tahkim etmeye ve meşrulaştırmaya çalışırken bu sefer Yenikapı rezilliği yaşandı. İktidarın “Ya bizdensiniz ya darbeci” söylemine koltuk değnekliği yapar ve Cemaatle yıllar boyu sürdürdüğü ortaklığın üzerini örtercesine koşa koşa Yenikapı’ya gidilerek o müsamereye figüran olundu. Hemen sonrasında iktidar kendi ajandasına, yani rejim değişikliği sürecine geri döndü ve Bahçeli eliyle ülke referandum sürecine sokuldu.
Referandum sürecinde iktidarın propagandasını bütünüyle Kılıçdaroğlu düşmanlığı üzerine kurması tuzağına düşülmedi ve bu olumluydu elbette ama o kadar. Sahada çok az vekil gerçek anlamıyla çalıştığı gibi, Kılıçdaroğlu yüksek profilli bir kampanya yürütmekten özenle kaçındı. Dahası, referanduma çok az bir zaman kala, tam da iktidar “fesih yetkisi” tartışması üzerinden ciddi bir şekilde sıkışmışken, akla hayale sığmayacak bir şekilde, “kontrollü darbe”den, “bylockçu vekiller”den, Adil Öksüz’den söz etmeye başladı ama tek bir somut bilgi belge ortaya koymadı. Anayasanın içeriği her konuşulduğunda sıkışan iktidar “eyalet” tartışması gündeme gelene kadar rahatladı, o alanda istediği gibi top çevirdi.