AK Parti istese de bürokrasiyi dönüştürme fırsatını yakalayamadı. Nitekim bu toprakların bürokrasisine hakim olan hiçbir güç bugüne dek bu avantajını bir siyasi harekete ‘yedirmedi’… Bu kadar oy alan bir partiye bürokrasinin teslim edilmesi, yönetim mekanizmasındaki güç dağılımının kalıcı biçimde değişebilmesi demekti. Belki AK Parti de kendisinin sistem için nasıl bir tehdit oluşturduğunu tam olarak hiçbir zaman idrak edemedi ve bu nedenle uzun vadeli ve derinlikli bir reform bakışı geliştirmedi.
15 Temmuz darbe girişimi ilk kez AK Parti’nin önüne radikal bir müdahale fırsatı çıkarmış durumda. Bürokrasinin bir bütün olarak zihniyeti, içyapısı, hiyerarşisi, kuralları ve sivil denetimi ile yeniden yapılandırılması mümkün. Ama bu büyük ölçüde ‘teorik’ bir ihtimal… Çünkü devleti yeniden şekillendirme yeteneği yakalamış olan bir siyasi parti, kendisi ‘merkez’ olmuş, kendi bürokrasisini bir anda aşırı güçlendirmiş demektir.
Soru AK Parti bürokrasisinin Cumhuriyet’in Kemalist vesayetçi bürokrasisinden zihniyet ve kurumsal kültür olarak faklı olup olmadığıdır… Eğer bir fark yok ise ya da oluşturulamazsa çıkacak sonuç bir ‘reform’ olmayacak, ancak devletteki sürekliliğin bir diğer nişanesi olarak tarihe geçmekle kalacaktır…