MURAT SEVİNÇ
Anayasa metinleri, anayasal düzenin yalnızca ‘bir’ unsuru. Uzun mücadeleler sonunda temel hakları anayasa metinlerine nakşetmek çok önemli ancak o ilkelerin yaşama geçirilebilmesi için, ‘yazma’ faaliyeti dışında bir şeyler gerekir.
Şu anda ‘hukuken’ yürürlükte olan anayasanın ‘fiilen’ ortadan kaldırılması, pek çok ilkesinin görmezden gelinmesi, yerli ve milli ahalinin bu konuyu önemsememesi, bir anayasa metni ile güncel gerçekliğin bağdaşmayabileceğinin en açık kanıtı.
Anayasa ve yasalar, yöneticiler ve toplum önemsediğinde/uyduğunda var, uymadığında yok. Trafik ışıklarını düşünün. Hiç kimse durmazsa ve durmayana yaptırım uygulanmazsa, ‘kırmızıda dur’ emri kâğıt üzerinde kalır. Günlük yaşamda bir değer ifade etmez. Uygulanmayan, ihlal edilen anayasa ve yasa hükümleri gibi…
Anayasamızda, hayli süslü görünen ancak siyasi/toplumsal pratikte neredeyse hiç karşılığı olmayan ilkelerden biri de, 10.maddede hükme bağlanan kadın erkek eşitliği. Pozitif ayrımcılık düzenlemesi 2004 yılında eklendi: ‘Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.’
AKP iktidarı, dalavereci 2010 değişikliklerini sempatik gösterebilmek için bu hükme bir cümle daha ekledi: ‘Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamaz.’ Peki, o zamana dek bir önlem alınmıştı da eşitlik ilkesine aykırı mı yorumlanmıştı? Hayır. Dedim ya, 2010’un pazarlanması için düşünüldü bu satır.
Hiçbir itirazım yok. Nefis ve gerekli, son derece ilerici ilkeler. Sonuç? Geldik, gerçek hayata!
Süslü düzenlemenin uygulanması için ne yapılmalı? Eşitsizliği giderici yasalar çıkarılabilir. Kabul. Peki eşitlikçi davranma görevi yalnızca ‘yasama’ organına mı verilmiş? Hüküm, ‘devlet’ diyor değil mi. Devlet yasama organından mı ibaret? Yürütme ve yargı organları, eylem ve işlemlerinde kadın erkek eşitliğini gözetmek zorunda değil mi? Madde ‘yükümlüdür’ demiş. ‘Canı isterse gözetir’ dememiş ki.
Dolayısıyla, kadın erkek eşitliğini sağlamak için gerekli önlemleri almak, tüm devlet organlarına ‘görev’ olarak verilmiş.
Kuşkusuz ‘kurumlarda’ kadın ve erkek sayılarının birbirine eşit ya da yakın olması, ‘eşitliğin’ sağlandığı anlamına gelmez. Buna mukabil, kadının kamusal yaşamda güçlü bir biçimde görünür hale gelmesi için her düzeyse eşit temsilin değeri de, herhalde inkâr edilemez.
Oysa Türkiye’de gerek kamu gerekse özel sektör kurumlarına bakıldığında, durum tam anlamıyla yüz kızartıcı.
Örneğin, son günlerde sabah akşam AYM kararını tartışıyoruz. Kaç kadın üye var sizce? 17 içinde, sıfır. Memleketin en yüksek ve prestijli yargı organı, çok affedersiniz sepet gibi adamlardan oluşuyor.
HSYK’ye baktınız mı? Hani yargı bağımsızlığı sorunumuz var ya! 2010’da üye profili değişen ve değiştiği için yargının had safhada bağımsız olmasını sağlayan HSYK’de yalnızca ‘iki’ kadın üye var. 22 kişi içinde… Neden dersiniz? Seçim ve atamalarda eşitlik ilkesine uymak bir yükümlülük değil mi? Yoksa HSYK bir devlet organı mı değil?
Genel olarak yargıdaki, hâkim ve savcılardaki duruma bakanınız oldu mu? Hâkim ve savcılar içinde kadın üye ortalaması, yüzde yirmilerde. Savcı sayısı hâkim sayısından çok daha az. Yüksek yargıda, özellikle Yargıtay’da durum pek vahim. Hayırdır? Hukuk fakültelerinde kadın-erkek öğrenci sayısı eşit değil mi?
Kaç kadın kaymakam ve vali var dersiniz? Rakamı hiç söylemeyeyim en iyisi. Eh, ondan sonra gelsin ‘gavat’ diyenler, gitsin ‘gavat’ diyenler…
Bir iki kuruma daha baktım bu yazı için. Örneğin TCDD’yi kimlerin yönettiğine. Sekreterlik ve halkla ilişkiler gibi bazı ‘kadınsı’ işleri terk etmişler. Yalnızca üç beş kişi. Kalan idarecilerin tamamı erkek. Fırsatınız olursa sayfasına girip fotoğraflarına bakın. AKP’nin ortalama bürokrat ‘tipi’nin en nadide örnekleri. Zannedersin makinenin bir ucundan kıymayı koyuyorsun, diğer taraftan idareci çıkıyor.
Hakikaten yerli ve fazlasıyla milli bir albüm…
Bakanlar Kurulu’nda iki kadın (pardon, ‘hanım!’) bakan var. Biri, hâşâ kadından değil, aileden sorumlu. Diğeri, çevre ve şehircilikten. Belli ki çevre konusunu da çiçek böcek olarak algılıyorlar. Çok önem verselerdi atamazlardı.
Bugüne dek bir kadın başbakanımız oldu. Olmaz olaydı! O da yumruğunu masaya vurmakla gururlanıyordu. Kadın parti genel başkanı yok gibi. Behice Boran’ı, kısa dönem (emanetçi) Rahşan Ecevit’i ve HDP eş başkanlarını saymazsak. İzninizle ve özürlerimle tam burada biraz ‘bölücülük’ yapmak isterim; kadın temsili konusunda en başarılı parti, her şeye rağmen HDP…
TBMM’deki kadın üye sayısı 82. 550 içinde! Kadın üniversite rektörü, eğer artmadıysa geçen yıl 180 küsur içinde yalnızca 13’tü. Oysa akademi, oransal olarak kadınların ‘sayıda’ eşitliğe en yaklaştığı alan. Kafaları yeteri kadar çalışmıyor demek ki, rektör olamadıklarına göre!
Özel sektör yöneticilerinin ise pek azı kadın ve yaklaşık yüzde 70’i yabancı firmalarda. Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!
Yazarken içim sıkıldı, yeter bu kadar. Farklı cinsel yönelimlerin ne halde olduklarını anlatmaya gerek yok sanırım. Türkiye’deki öncelikleri, hayatta kalmak!
Mesele, hukuksal düzenlemeyle gerçekliğin birbiriyle bağdaşmadığını kavrayabilmekte. Anayasal/yasal düzenlemeler elbette çok önemli, ancak Türkiye’de ‘yurttaş’ eşitliği açısından temel sorun anayasa hükümleri değil. Anayasa metni dışında kalan, her şey…
HSYK’de iki kadın olması ile kadın cinayetlerindeki pervasızlık arasında bağ var. AYM’de hiç kadın olmaması ile erkek polislerin gösteri yapan kadınlara ‘siz gidin erkekleriniz gelsin’ deyivermeleri arasında bağ var. Kadın yüksek bürokrat, kadın yönetici, kadın sendikacı, kadın vekil sayıları ile kültürün kadına bakışı arasında bağ var.
Yargının zaman zaman kadın konusunda verdiği ‘pes’ dedirten kararlarla, Türkiye’de erkek milletinin mangal ateşi yakabildiği ve başarıyla yelleyebildiği için övünmesi arasında sıkı bir bağ var. Nasıl bir cins ki, 2016 yılında hala ateş yakabildiği için böbürleniyor!
Hatta tüm eşitlik sorunlarıyla, ‘emekçi’ kadınlar gününün ‘Amerikan salatası’ zihniyetiyle ‘kutlanması’ arasında bağ var. Yakında 8 Mart’ta bir kadını beş dakikalığına valinin makam koltuğuna oturturlarsa, hiç şaşırmayacağım!
Durumumuz hakikaten vahim. Devlet erkek, anayasa kaytan bıyıklı, kurumlar kabadayı… Hepsi bir yana, demokratik anayasa yapacağız diyerek toplanan komisyonun, bir üyesi kadın!
Şu son satırı okuduktan sonra, ‘ama ama ama, mesela ABD anayasasını yapanlar da erkek değil miydi?’ dahiyane sorusunu yöneltecekler ise, okuduğunu anlamayan zevzek!