Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, partisinin onsekizinci kuruluş yıl dönümü dolayısıyla yaptığı konuşmada, ‘Hafıza kayıtlarının içinde olanları zamanı gelince milletle paylaşacaklarını’ ifade ederek, “Vesayet odaklarından terör örgütlerine, içimizdeki ‘mankurt’lara kadar pek çok kesimle uğraşmak zorunda kaldık” dedi.

Anadolu Ajansı’nın haberine göre, ATO Congresium’da düzenlenen resepsiyona katılan Erdoğan, şunları söyledi: “Bu kutlu çatının (AKP) altından ayrılanların hiçbirinin esamesi şimdiye kadar okunmamıştır, şimdiden sonra da okunmayacaktır. AK Parti, ancak kendisi gibi olmaktan çıktığında misyonunu kaybeder. Tıpkı bu çatının altından ayrılanlar gibi milletle irtibatını kaybederek yolunu şaşırdığı gün AK Parti’nin de vadesi dolmuş demektir.
18 yıllık AK Parti tarihimizin her dönemi farklı güçlerle mücadele etmekle geçti. Hafıza kayıtlarımızın içinde olanları da vakti geldiğinde milletimizle paylaşacağımızı şimdiden burada söylüyorum. Bu kayıtların içerisinde çok şeyler var. Kim kimdir bunları milletimizin bilmesi lazım. Vesayet odaklarından terör örgütlerine, içimizdeki ‘mankurt’lara kadar pek çok kesimle uğraşmak zorunda kaldık.
Hedeflerimizi ilan edince başımıza gelmeyen kalmadı. Gezi olayları ile sokaklarımızı karıştırmaya çalıştılar, çukur eylemleri ile topraklarımıza göz diktiler, FETÖ ile ülkemizi ve ordumuzu işgale teşbbüs ettiler, DEAŞ, PKK, YPG ile sınırlarımızı taciz ettiler. Tüm bu saldırıları milletimizle birlikte göğüsledik, yolumuza devam ediyoruz. Bizim manifestomuz uygulamamızdır. Biz bunu yaptık, biz eserimizle konuşuyoruz.
Bu ülkeye demokraside ve ekonomide Cumhuriyet tarihindeki en büyük atılımı AK Parti yaptırmıştır. Ülkemizin ve milletimizin bekası için daha büyük bedelleri ödemekten çekinmeyiz, yeter ki Türkiye ayakta kalsın.”
Erdoğan, “Cumhur İttifakı’nı diri tutmaya, dik tutmaya da gayret edeceğiz” derken, AKP kongre süreci ile ilgili olarak da “Hedef, kanaat önderleri kimlerse bunları seçip çıkartmak ve kadromuzu bu kanaat önderleriyle güçlendirmektir” dedi.
Erdoğan, daha sonra Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı subay ve astsubay mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, yeniden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na Kıbrıs açıklarındaki sondaj çalışmaları dolayısıyla yüklenerek, “Zavallı, bizim oradaki sondaj gemilerimizin üzerindeki devasa al bayrağımızı tanımayacak kadar zavallı” dedi.
Suriye’nin kuzeydoğu sınırı boyunca oluşturulması planlanan ‘güvenli bölge’ ile ilgili olarak da konuşan Erdoğan, şöyle dedi: “Sınırlarımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridorunun Batı ayağını tümüyle kırdık. İnşallah bu koridorun Doğu ayağını da halen devam eden müzakerelerin ardından kırdığımızda, gerçekten büyük bir oyunu bozmuş olacağız. Bugün sabah Putin’le bir buçuk saat civarında bunları konuştuk. Önümüzdeki hafta da Sayın Trump’la da bunları konuşacağız. Biz artık masadayız. Konuşarak yolumuza devam edeceğiz.”
Erdoğan, HDP’li üç büyükşehir belediyesine kayyım atanmasıyla ilgili olarak da şöyle dedi: “Bu milletin alın terinden artırarak vermiş olduğu vergilerle, kendilerine gelen parayı halka değil de Kandil’e gönderenlere dağa gönderenlere biz seyirci kalamayız ve kalmayacağız. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir devlet böyle bir çarpıklığa izin vermez, veremez. İşte İspanya, Katalonya; oradaki belediye başkanlığını İspanya devleti aynen şu anda bizim yaptığımızın benzerini yapıyor. Bu ülke, 82 milyonun hakkını, hukukunu korumak, terörle mücadelenin gereklerini yerine getirmek için bu adımlar atılmıştır. Benzer işlemler yapılırken sesleri çıkmayanlar, konu Türkiye olunca ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Bu tavır, söz konusu çevrelerin demokratlıklarından değil, ülkemize olan husumetlerindendir. İçimizdeki bir takım çevreler ise çok tehlikeli bir şekilde ve giderek artan bir hızla bölücü terör örgütüyle aynı çizgiye doğru gitmektedir. Terör örgütlerinin destekçileriyle bu kadar iç içe geçmek kimse için hayra alamet değildir. Milletimizin bu alçak siyaset tarzını yakından takip ettiğine ve günü geldiğinde gereken tavrı ortaya koyacağına inanıyorum. Türkiye Irak’tan Suriye’ye, Doğu Akdeniz’den Kuzey Afrika’ya, Atlantik ötesinden, Avrupa’ya kadar dört bir yanda kısa-orta ve uzun vadeli çıkarlarını korumanın mücadelesini veriyor. Buna karşılık birilerinin her hadiseyi bahane ederek fırsatçılık peşinde koşması gerçekten çok çok acıdır. Kim ki terörle el ele olursa, milletin bize verdiği yetkiyi, yasalar içinde sonuna kadar koruyacağız. Çünkü, bunların yaptığı siyaset değil. Bir belediye başkanının görevi şehre, halka hizmettir. Halka, şehre değil de eğer teröristlere hizmet ediyorsa, şehit yavrularımızın ailelerini belediyenin kapısının önüne koyuyorsa biz de onları kapının önüne koyarız. Bunlara seyirci kalanlar gaflet içindedir. Aslında biz, bu tavırların gaflet ötesi niyetlerden kaynaklandığını biliyoruz, ama şimdilik bu kadarını söylemekle yetinmek durumundayız. Günü geldiğinde elbette tüm pazarlıklar, ilişkiler, ortaklıklar belgeleriyle, bilgileriyle oryaya dökülecektir.”
‘Mankurt’ nedir?
Eski Türk efsanelerinde sözü edilen ve kimliğini, hangi soydan geldiğini unutmuş ‘bilinçsiz köle’ anlamına gelen bir kelimedir.
2008’de hayatını kaybeden Nobel’e aday gösterilmiş ünlü Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov, ‘Gün Olur Asra Bedel’ isimli romanında söz konusu ‘Mankurt efsanesi’ndan şöyle bahsetmektedir: “Sarı- Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparmış. İnsanın hafızasını yitirmesine, deli olmasına yol açan bir işkence usulleri varmış. Önce esirin başını kazır, saçları tek tek kökünden çıkarırlarmış. Sonra bir devenin boyun derisini parçalara ayırır, taze taze, esirin kan içinde olan kazınmış başına sararlarmış. Böylece bir işkenceye maruz kalan tutsak ya acılar içinde kıvranarak ölür ya da hafızasını tamamen yitiren, ölünceye kadar geçmişini hatırlayamayan bir mankurt yani geçmişini bilmeyen bir köle olurmuş.
Sarı-Özek´in kızgın güneşine mankurt olmaları için bırakılan tutsakların çoğu ölür, beş altı kişiden ancak bir ya da ikisi sağ kalırmış. Onları öldüren açlık ya da susuzluk değil, başlarına geçirilen soğumamış deve derisinin güneşte kuruyup büzülmesi, dayanılmaz acılar vermesiymiş.Bir yandan deve derisi büzülüyor, bir yandan da kazınan saçlar uzayıp başına batıyormuş. Kıllar üste doğru çıkamayınca içeri doğru uzar ve diken gibi batarmış. Bu dayanılmaz acılar sonunda tutsak ya ölür ya da aklını, hafızasını yitirirmiş.
Bir mankurt kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmezmiş. İnsan olduğunun bile farkında değilmiş. Bilinci olmadığı için, efendisine köpek gibi sadık, başkalarını dinlemeyen, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen, bir mankenden farksız varlık olurmuş.”
Cengiz Aytmatov, ‘mankurt’ kavramını, Orta Asya’nın Ruslaştırılmış halkları ve Türk soylular için kullanmıştı.
Metiner, Gül ve Davutoğlu’nu ‘mankurt’ olarak nitelemişti
Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen eski AKP milletvekili ve Star gazetesi yazarı Mehmet Metiner, AKP ve Erdoğan’a karşı muhalif söylemlerde bulunmaya başlayan Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu ‘mankurt’ olarak nitelemişti.
Metiner, 9 Mayıs’ta Star gazetesinde yayınlanan köşe yazısında şunları yazmıştı: “Biri eski Cumhurbaşkanımız: Abdullah Gül. Ötekisi eski Başbakanımız: Ahmet Davutoğlu.
‘Bizim’ diyorum. Çünkü ikisi de içimizden en tepeye çıkmış/çıkartılmış isimler. Ne çektiysek ve ne çekiyorsak hep ‘bizden’ diye bildiklerimizden çekmiyor muyuz? İhanet hep içerden gelir. Hep en yakınlarınızdan. Çoğu kez başınıza taç ettiklerinizden. Düşmandan gelene ihanet denmez. Düşman hep içinizden birilerini ayartarak gücünüzü kırmaya çalışır. ‘Kaleyi içerden fethetmek’, Mankurtlar marifetiyle mümkün olabilir. Aytmatov’un o muhteşem Mankurt karakterine benzeyen ne çok insan varmış içimizde meğer! Mankurtlar ‘sizden’dirler zahiren; ama gerçekte zihnen ve ruhen devşirilmişlerdir. Pensilvanya’daki deccalin tarlasının en baştan sürüldüğünü anladığımızda iş işten geçmişti. O deccalin Haşhaşilerini temizlemeye koyulduğumuzda karşımıza dikilip bizi tehdit eden içimizdeki kimi zevata Mankurt mu desek kripto mu?”