Ortalama bir kadın, hayatının yaklaşık yedi yılını regl olarak geçiriyor.
Ancak kanadığı için yaşadığı baskı ömür boyu.
Kimi ülkelerde kadınlar regl oldukları günlerde bir odaya kapatılabiliyor, bazı yemekleri yemesine izin verilmiyor hatta aile üyeleri o günlerde onunla konuşmuyor.
UNICEF’e göre az gelişmiş ülkelerdeki nüfusun sadece yüzde 27’si evde su hizmeti ve sabuna erişim sağlayabiliyor.
Regl olan kadın, ülkenin nabzına göre, tabu, efsane, dini öğretiler, gelenekler ya da ekonomiyle bezeli bir ayrımcılığın hedefine oturuyor.
Kendisini ‘hasta, kirli, uğursuz, toplum dışı’ hissettirilen kız ve kadınlar okula gitmekten, iş hayatını sürdürmekten çevresi tarafından ‘damgalanma’ endişesiyle vazgeçiyorlar.
Gelişmiş ülkelerde ise piyasa dinamikleri çerçevesinde ayrımcılık sürdürülüyor.
Kadınlara yönelik ürünlerin neredeyse çoğunun ‘kozmetik’ sınıfına sokularak fahiş fiyatlara piyasaya sürülmesi de bu ayrımcılığın bir parçası.