ALİ DAĞLAR
Hrant Dink’in katlinin 9’uncu yıldönümüne günler kala avukatları, cinayetle ilgili haklarında takipsizlik kararı verilen 43 isimden 25’i için itirazda bulundu.
Dink’in avukatı Hakan Bakırcıoğlu’nun Sulh Ceza Mahkemesi’ne yargılanmaları talebiyle itirazda bulunduğu isimler arasında, Ergenekon davasında uzun süre tutuklu yargılanan emekli tuğgeneral Veli Küçük ve avukat Kemal Kerinçsiz’in yanısıra Dink’i İstanbul valiliğine davet edip tehdit ettikleri öne sürülen dönemin vali yardımcısı Ergun Güngör ve MİT İstanbul bölge başkan yardımcısı Özel Yılmaz da var.
İtiraz dilekçesinde Yılmaz ve Güngör hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararına gerekçe gösterilen zamanaşımının dolmadığı, cinayet tarihinin esas alınması gerektiği, ifadeleri çelişkili iki ismin, cinayeti önleme yetkilerini kullanmayarak suç işledikleri savunuldu.
Avukat Bakırcıoğlu Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz yönünden yaptığı itiraza ise, “Hrant Dink’in ‘hedef kişi’ hale getirilmesi, cinayet için uygun ve ‘haklı’ zemin yaratılması süreci ile cinayetinin işlenmesi arasında doğrudan bağ bulunmaktadır. Dink cinayetini organize ve icra eden örgütün ortaya çıkarılmasıyla ilgili soruşturma tamamlanmamıştır, adı geçen isimler örgüt yöneticisi veya üyesi olabilirler” gerekçesini getirdi.
43 kişi hakkında takipsizlik kararı verilmişti
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 19 Ekim 2015 tarihinde şu isimler hakkında ‘ek kovuşturmaya yer olmadığına dair’ karar vermişti: Ali Loğoğlu, Ali Çınar, Aptulla Öztürk, Arif Akkale, Ayhan Çelik, Bahadır Tekin, Bülent Köksal, Cemal Yanık, Coşkun Çelik, Davut Ateş, Engin Akçiçek, Ergun Güngör, Erkut Ersoy, Gürkan Kuşçu, Hayati Özcan, Hikmet Çiçek, İbrahim Pala, İbrahim Gerçek, İbrahim Şevki Eldivan, İlhan Selçuk, İsmail Yıldız, İzzet Akdağ, Kemal Kerinçsiz, Mehmet Ali Mutlu, Mehmet Fikri Karadağ, Mesut Kılıçarslan, Murat Çakan, Mustafa Laleli, Nezat Mete, Oğuz Evren Kılıç, Oktay Daştan, Oktay Yıldırım, Özcan Özkan, Özel Yılmaz, Salih Cihan, Selim Kutkan, Seyfi İnan, Tolgay Sivrikaya, Ufuk Kaba, Vedat Yenerer, Veli Küçük, Volkan Altunbulak ve Yalçın Kara.
Başsavcılık 21 Aralık 2015 tarihli ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ kararını ‘görevi kötüye kullanma suçundan hakkında soruşturma yürütülen şüpheliler Özel Yılmaz ile Ergun Güngör hakkındaki dava zamanaşımı süresinin, savcılık ifadelerinin alınmasından önce dolduğu’ gerekçesine dayandırmıştı.
Avukat Hakan Bakırcıoğlu başvurusunda 43 isim arasındaki Özel Yılmaz, Ergun Güngör, Selim Kutkan, Bülent Köksal, İbrahim Pala, İbrahim Şevki Eldivan, Volkan Altunbulak, Bahadır Tekin, Özcan Özkan, Engin Akçiçek, İzzet Akdağ, Seyfi İnan, Davut Ateş, Murat Çakan, Ufuk Kaba, Yalçın Kara, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım, Gürkan Kuşçu, Oktay Daştan, Tolgay Sivrikaya, Salih Cihan ve Nezat Mete yönünden kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasını istedi.
Bakırcıoğlu özetle şu gerekçeleri getirdi:
“1. Genelkurmay’ın belge talebi, Dink’i çağırma bahanesi
“Genelkurmay Başkanlığı 22.02.2004 tarihli basın açıklamasında özetle ‘Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğuna yönelik iddianın milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşım olduğunu, bu iddiayı yayımlamanın habercilik olarak nitelendirilemeyeceğini, bu tip yayımların milli birlik ve beraberlikle milli değerlere yönelik yapıldığını, bu durumun Türk toplumunun büyük bir kesimi tarafından artık anlaşıldığını ve endişeyle izlendiğini’ belirtmiştir.
Genelkurmay Başkanlığı’nın Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğuna yönelik iddia ile ilgili tutumu belirlidir, bu iddianın dayanağı olan belge ve tanıkları inceleme isteği ve ihtiyacı da bulunmamaktadır. Görüşmeye çağrılırken Hrant Dink’ten ‘bilgi ve belge’ istenmesi yalnızca bu görüşmeye gerekçe oluşturma amacına yöneliktir. Zaten Hrant Dink de 12.01.2007 tarihli yazısında, bu görüşmenin bitiminde odadan ayrılacağı esnada götürdüğü belgeleri görmek ya da almak için ısrar etmediklerini fark ettiğini, belgeleri kendisinin onlara anımsattığını ve verdiğini söylemiştir.
Esasen Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğuna dair haberin dayanağının bulunup bulunmadığı meselesi Genelkurmay Başkanlığı, MİT Müsteşarlığı ve İstanbul valiliğini de ilgilendiren bir mesele değildir.
2. Görüşme ‘had bildirme’ amaçlıydı, kuşku yok
İstanbul valiliğindeki görüşmenin Genelkurmay Başkanlığı’nın basın açıklamasından iki gün sonra ve Genelkurmay Başkanlığı’nın isteği üzerine gerçekleşmesi, basın açıklamasındaki ağır ifadeler ve medyanın ne tür haberleri yapması ve yapmaması gerektiğine yönelik açıklamaları bu görüşmenin Hrant Dink’in ifadesiyle ‘had bildirme’ amacıyla gerçekleştiğini tartışma götürmez şekilde ortaya koymaktadır.
MİT İstanbul bölge başkan yardımcısı sıfatının yanı sıra terörden sorumlu daire başkanı sıfatı olan Özel Yılmaz elbette ki İstanbul valiliğine belgeleri alma amacıyla değil görüşmeye katılma amacıyla gitmiştir. Nitekim Ergun Güngör savcılık ifadesinde görüşmeyi esas olarak Özel Yılmaz’ın yürüttüğünü beyan etmiştir. Hrant Dink de 12.01.2007 tarihli yazısında bu hususu doğrulamıştır.
Yine Özel Yılmaz’ın Ergun Güngör’ün odasından ayrılmak üzere iken Hrant Dink’in odaya girmesi nedeniyle odadan ayrılamadıklarını ve Ergün Güngör’ün kendilerini Hrant Dink’e akrabaları olarak tanıtması nedeniyle bir şey diyemediklerine yönelik beyanlarını da Ergun Güngör savcılıktaki “MİT bölge başkan yardımcısı ve yanındaki bayanı Hrant Dink’e akrabalarım olarak tanıttım, çünkü MİT bizden özellikle kimliklerinin deşifre edilmemesi için böyle bir talepte bulundu. Biz de talebi uygun gördük, zaten görüşmenin içeriğiyle ilgili şahsımın herhangi bir tespit ve takdiri söz konusu değildir” beyanıyla yalanlanmıştır.
3. MİT’çi Yılmaz’ın Dink’in ağzından anlattıkları yalan
Özel Yılmaz’ın ifadesinde, görüşme esnasında Hrant Dink’in “Ben ihanetle suçlanmaya dayanamıyorum, üzülüyorum, ülkemi de İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikayet etmeyi kendime zul görüyorum, böyle bir şey yapmak da istemiyorum, hakkımda açılan dava konusuyla ilgili olarak benim yazdığım yazımın bütününe bakmayarak bir cümlesini çarpıtarak benim söylemek istediğimin tam tersini söylüyorlar, beni suçluyorlar, aslında ben bu yazımda kinin bitmesi gerektiği noktasında Ermenileri de suçlamıştım” şeklinde beyanda bulunduğu beyanı da gerçeğe aykırıdır. Zira, İstanbul valiliğinde yapılan görüşme esnasında Hrant Dink hakkında kurulan bir hüküm olmadığı gibi, suç duyurusunda dahi bulunulmuş değildir. Hrant Dink’le İstanbul valiliğinde yapılan görüşmenin ertesi günü yani 25.02.2004 tarihinde suç duyurusunda bulunulmuştur. Hüküm 07.10.2005 tarihinde kurulmuş, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından 01.05.2006 tarihinde onanmış, karara yönelik itiraz 11.07.2006 tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından reddedilmiştir.
Özetle, Özel Yılmaz sonraki tarihlerde olan olay ve açıklamaları 24.02.2004 tarihinden önceki tarihlerde olmuş gibi beyan etmiştir.
4. Yılmaz, cinayeti önleme yetkisini kullanmadı
Özel Yılmaz, Hrant Dink’e ve Ermeni toplumuna yönelik tehditlerin konuşulduğu il emniyet ve asayiş toplantılarına katılan biridir. MİT İstanbul bölge başkanlığında terörden sorumlu daire başkanı ve bölge başkan yardımcısı görevini yürütmektedir. Dink cinayetini önlememe yükümlülüğü ve yetkisi bulunan biridir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Özel Yılmaz hakkındaki ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ kararını Özel Yılmaz’ın ifadesinin alınmasından önce dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi yerinde değildir. Zamanaşımı süresi Dink cinayetinin işlendiği 19.01.2007 tarihinde başlamıştır ve görevi kötüye kullanma suçlaması yönünden dahi zamanaşımı süresi dolmamıştır. TCK m. 83 uyarınca suçlama yöneltilmesi durumunda da dava zamanaşımı süresi 20 yıl olacaktır.
Dink cinayetinin işlenmesini önlemediği, Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirlerini almadığı için Dink cinayetinden ötürü TCK m. 83 uyarınca sorumluluğu olan Özel Yılmaz hakkındaki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dava zamanaşımı gerekçesiyle oluşturduğu ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ kararı hatalıdır ve hukuka aykırıdır, kararın kaldırılması gerekmektedir.
5. Vali yardımcısı etksiz eleman değil, bizzat yetkili
Ergun Güngör, Dink cinayetinin işlendiği tarihte İl Emniyet Müdürlüğü’nden ve İl Jandarma Komutanlığı’ndan, azınlıklardan, güvenlik şubeden ve azınlıklarla ilgili işlem yapan İstanbul Emniyetindeki Azınlık Büro Amirliği’nden sorumlu İstanbul Vali Yardımcısı’dır. 2002 yılında bu göreve atanmış, 2008 yılının sonuna değin sürdürmüştür.
İstanbul valiliğinde Hrant Dink’le yapılacak görüşme için dönemin valisi Muammer Güler tarafından görevlendirilmiştir. 23 Şubat 2004 tarihinde Hrant Dink’i telefonla arayarak İstanbul valiliğine çağırmış, 24.02.2004 tarihinde odasında Özel Yılmaz ve Handan Selçuk adlı MİT görevlileriyle birlikte görüşme yapmıştır.
09.12.2014 tarihli savcılık ifadesinde bu görüşmeyle ilgili olarak, ‘24.02.2004 tarihinde Hrant Dink ile yapılan görüşmede ben sadece ev sahipliği yaptım, etkisiz eleman konumundaydım. Bundan sonraki süreçte hiçbir belirleyici, talimatlandırıcı bir işlevim ve konumum yoktur, sadece MİT bölge başkanlığının valiye bizzat talebi üzerine ve il valisinin talimatı üzerine bu görüşme gerçekleşmiştir’ diye beyanda bulunmuştur.
Aksine Güngör, azınlıklardan, İl Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma Komutanlığı’ndan sorumlu vali yardımcısı sıfatıyla etkili bir görevlidir, ‘talimatlandırıcı bir işlev ve konumu da’ bulunmaktadır.
Valilikte görüştüğü 24.02.2004 tarihi itibariyle Hrant Dink’e yönelik tehdit atmosferini, ölüm tehditleri aldığını bilmektedir. Dink’e ve Ermeni toplumuna yönelik tehditlerin konuşulduğu il emniyet ve asayiş toplantılarına katılan ve bu konularla ilgili doğrudan bilgi sahibi olan, azınlıklardan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nden, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü C Şube Müdürlüğü’nden sorumlu İstanbul vali yardımcısıdır.
Başsavcılığın, Ergun Güngör’ün ifadesinin alınmasından önce dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi yerinde değildir. Zamanaşımı süresi Dink cinayetinin işlendiği 19.01.2007 tarihinde başlamıştır ve görevi kötüye kullanma suçlaması yönünden dahi zamanaşımı süresi dolmamıştır.
Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirlerini almadığı için Dink cinayetinden TCK m.83 uyarınca sorumluluğu olan Ergun Güngör hakkındaki ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ savcılık kararı hatalıdır ve hukuka aykırıdır, kaldırılması gerekmektedir.
6. Bir yılda 14 tamim harekete geçiremedi
Bülent Köksal, 17.02.2006 tarihinde ve cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihinde C Şube’den sorumlu İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube müdür yardımcısıdır.
10.12.2014 tarihli savcılık ifadesinde, Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağına dair Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü (TİEM) tarafından İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne (İİEM) gönderilen 17.02.2006 tarihli yazının Ahmet İlhan Güler tarafından paraflandıktan sonra kendisine geldiğini, cumartesi günü gelip evrakı tam olarak okuyup değerlendirme yaptığını, yazının içeriğini ve orada bahsedilen yapıyı önemsediğini bu nedenle de “Şahsı kontrole alalım. Önemli” notunu yazdığını, yazıyı C Büro Amirliği’ne gönderdiğini, 19.02.2006 tarihinde yurt dışına çıktığını, Dink’in öldürüldüğü tarihe kadar bu evrakla ilgili bir işlem yapılıp yapılmadığını bilmediğini beyan etmiştir.
Azınlıklar, Hrant Dink ve aşırı sağ faaliyetler başta olmak üzere C Şube Müdürlüğü’nün çalışma alanıyla ilgili hazırlanan tüm evraklar işleyiş gereği Bülent Köksal tarafından incelenmiş ve denetlenmiş, sonrasında Ahmet İlhan Güler’in imzasına sunulmuş olmalıdır. Köksal’ın C Şube müdür yardımcısı olarak görev yaptığı tarihlerde EGM İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından azınlıklar ve misyoner gruplarına yönelik gerçekleşebilecek eylemler konusunda müteyakkız olunması ve istihbari çalışmalara ağırlık verilmesi istenen 14 adet tamim yalnızca 02.12.2005 tarihiyle 06.11.2006 tarihi arasında 81 il emniyet müdürlüğüne gönderilmiştir.
7. Güler kadar ağır sorumlu
17.02.2006 tarihli yazıyla Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı bilgisini edinen Bülent Köksal bu yazı öncesi ve sonrası yaşananlar bilgisi dahilinde olmasına ve Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirlerini alınmasını sağlayabilecek görevde olmasına rağmen herhangi bir işlem yapmamıştır. Dolayısı C Şube’den sorumlu İstihbarat Şube müdür yardımcısı Bülent Köksal’ın da A.İlhan Güler gibi Hrant Dink için şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirlerinin alınmamasında ağır sorumluluğu bulunmaktadır.
Dink’e yönelik tehdit atmosferi ve Dink’in öldürüleceği somut bilgisine sahip olan Bülent Köksal C Şube müdürü olması nedeni ile İstihbarat Şube müdürü Ahmet İlhan Güler’le Hrant Dink’e yönelik koruma tedbirleri alınması için görüşmeli, Güler’in bu konuyla ilgili işlem yapmaması durumunda da bu işlemleri doğrudan kendisi yapmalı idi.
Köksal hakkında Ahmet İlhan Güler hakkındaki gerekçelerle iddianame düzenlenmeli, TCK m.83 uyarınca cezalandırılması talep edilmesi gerekli iken hakkında ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ karar verilmesi ciddi şekilde hatalı ve hukuka aykırı bir karardır ve bu karar kaldırılmalıdır.
7. Dink’e Sydney’de suikast yapılacak ihbarı
Selim Kutkan, 2005-2008 tarihleri arasında İstanbul İl Emniyeti Terörle Mücadele Şube müdürü olarak görev yapmıştır ve cinayetin işlendiği tarihte de bu görevdedir.
2003 yılında Hrant Dink’e Avusturalya’nın Sydney şehrinde silahlı eylem düzenleneceğine ilişkin ihbar mektubu dışişleri bakanlığınca 17.01.2003 tarihli yazıyla EGM İstihbarat Daire Başkanlığı’na, MİT Müsteşarlığı’na, İİEM Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne ve İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne gönderilmiştir. 2004 yılında Agos gazetesi önünde yapılan eylemler ve Hrant Dink’in ölüm tehditleri aldığı İİEM Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından bilinmektedir.
Hrant Dink’e yönelik eylemler ve ölüm tehditleri nedeniyle Koruma ve Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nden sorumlu dönemin İl Emniyet müdürü Hakan Aydın Türkeli tarafından 02.03.2004 tarihinde Hrant Dink’in evi ve Agos gazetesi çevresinde koruma tedbirleri alınması gerektiğine dair yazı yazılmıştır.
Selim Kutkan ayda bir yapılan, Hrant Dink ve Ermeni toplumuna yönelik yaşananların konuşulduğu ve değerlendirildiği il emniyet ve asayiş toplantılarına katılan bir kişidir, hatta bu toplantıların sekreterliğini yapmıştır. Kutkan, Dink’in öldürüleceği öngörüsüne ve bilgisine sahip olduğu halde 2559 sayılı PVSK, Koruma Hizmetleri Yönetmeliği uyarınca şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirleri alınmasını sağlamamıştır. Bu nedenle Dink cinayetinin işlenmesinden ötürü sorumluluk sahibidir.
Terörle Mücadele Şube müdürü sıfatıyla Dink cinayetine önleyebilecek yetkiye de sahip olduğu için TCK m. 83 uyarınca cezalandırılması talep edilmesi gerekirken hakkında ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ karar verilmesi hatalı ve hukuka aykırı bir karardır ve bu karar kaldırılmalıdır.
8. Hedef kişi, zemin ve cinayet ilişkisi
Hrant Dink’in ‘hedef kişi’ hale getirilmesi, cinayet için uygun ve ‘haklı’ zemin yaratılması süreciyle Hrant Dink cinayetinin işlenmesi arasında doğrudan bağ bulunmaktadır.
Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım eylemleri ve tutumlarıyla Hrant Dink’i ‘hedef kişi’ haline getirmişlerdir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink’in ‘hedef kişi’ getirilmesi sürecinde etkin bir rol oynayan kişi ve kurumları ve bu kapsamda da Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım’ı etkili bir şekilde soruşturmamıştır. Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım’ın Dink cinayetiyle bağlarını açığa çıkarmaya yardımcı olacağını düşündüğümüz ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde bulunan dosyalarının istenmesi talebimiz karşılanmamıştır. Başsavcılık Dink cinayetinde sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hakkında iddianame düzenlemiş fakat cinayeti organize ve icra eden örgüte yönelik soruşturmasını tamamlamamıştır, deliller toplanmaya devam edilmektedir.
Bu soruşturmada Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım’ın Dink cinayetini işleyen örgütün üyesi, yönetici olduğu veya bu örgüte yardımcı olduklarına dair bilgilere ulaşılması mümkündür.”
Sonuç olarak…
Avukat Bakırcıoğlu, itiraz dilekçesinin sonuç bölümünde gerekçelerini özetleyip taleplerini dile getirdi.
“1. Özel Yılmaz ve Ergun Güngör hakkında dava zamanaşımı süresinin geçmemiş olması ve haklarında iddianame düzenlenmesini zorunlu hale getiren delillerin bulunması,
2. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri Selim Kutkan, İbrahim Pala, İbrahim Şevki Eldivan, Volkan Altunbulak, Bahadır Tekin ile Özcan Özkan hakkında iddianame düzenlenmesini zorunlu hale getiren delilerin bulunması,
3. EGM İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri İzzet Akdağ, Seyfi İnan, Davut Ateş, Murat Çakan, Ufuk Kaba ve Yalçın Kara hakkında iddianame düzenlenmesini zorunlu hale getiren delillerin bulunması,
4. Hrant Dink’in ‘hedef kişi’ hale getirilmesi, cinayet için uygun ve ‘haklı’ zemin yaratılması süreciyle Hrant Dink cinayetinin işlenmesi arasında doğrudan bağ bulunması, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım’ın eylemleri ve tutumlarıyla Hrant Dink’i ‘hedef kişi’ haline getirmeleri, bu üç kişi hakkında etkili soruşturma yapılmaması, bu kapsamda bu kişilerin Dink cinayetiyle bağlarını açığa çıkarmaya yardımcı olacağını düşündüğümüz ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde bulunan dosyalarının 19.01.2014 tarihli dilekçemizde talep ettiğimiz halde soruşturma dosyasına istenmemesi ve getirtilmemesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Dink cinayetini organize ve icra eden örgüte yönelik soruşturmanın da sürmekte olması ve bu soruşturmada Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım’ın Dink cinayetini işleyen örgütle bağlarının açığa çıkma olasılığının bulunması nedenleriyle;
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Özel Yılmaz, Ergun Güngör, Selim Kutkan, Bülent Köksal, İbrahim Pala, İbrahim Şevki Eldivan, Volkan Altunbulak, Bahadır Tekin, Özcan Özkan, Engin Akçiçek, İzzet Akdağ, Seyfi İnan, Davut Ateş, Murat Çakan, Ufuk Kaba, Yalçın Kara, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım hakkındaki 19.10.2015 tarihli ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ediyoruz.”