f.geerdink@gmail.com
Telsiz aniden cızırdıyor. Yanımdaki adam “Oradalar!” diyor, “Gel!”. Vişne suyu içerek kek yiyorduk. Cızırtıdan hemen önce ben de göz ucuyla bir şeyin hareket ettiğini görmüştüm. Yerimizden fırlıyoruz, meyve suyu kutusunu ve keki üzerimdeki şal şapiğin cebine koyuyor ve yanımdaki adama yetişmeye çalışıyorum.
Bayır aşağı iniyoruz. Ayağım kayıyor, toprak ve çakıltaşlarının üzerine düşüyorum. Adam ayağa kalkmama yardım ediyor ve şöyle diyor: “Biraz yavaşlayalım.” Fakat ben bunu istemiyorum. Yürüyebildiğim kadar hızlı yürürken ve üzerimizde uçan insansız hava araçlarının sesini duyarken, giderek yaklaştığımız noktada ne olduğunu görmeye çalışıyorum. Sol tarafta, dağın yamacında, bir katır sürüsü hareket ediyor.
Asker anlamasın diye Kürtçe konuşuyorlar
Bir dakika kadar kısa bir süre içinde, onların yoluna çıkıyoruz. Sert, turuncu renkli kalın plastiğe sarılı devasa bir yük taşıyan hayvanlar geçebilsin diye geride duruyorum. Ağır yük taşıyan gövdelerini sıska mı sıska ama güçlü bacaklarıyla dengede tutmaya çalışan katırlar taş ve çalıların üzerinde aceleyle ilerliyor. Hayvanları delikanlılar, koşarak güdüyor. Benimkiler gibi sağlam ayakkabıları var fakat onların vücutları araziye alışkın. Buradan o kadar sık geçiyorlar ki katırlar da delikanlılar da nereden gideceklerini ezbere biliyor. Benimse soluğum kesiliyor.
Katırların yükü Roboski’de boşaltılıyor. Biz köye vardığımızda iş neredeyse bitmiş durumda. Beni oraya götüren adam bir gözcü. Kaçakçılar Irak sınırının diğer tarafından tekrar Türkiye’ye girdiğinde, gözcüler askerin hangi yolları kapatmış olabileceğini kontrol etmek, yolda asker olup olmadığını veya başka bir sorun yaşanıp yaşanmayacağını tespit etmekle görevli. Kaçakçılar ve gözcüler telsizle iletişim kuruyor. Telsizi ordu da dinleyebileceği için, askerler anlamasın diye Kürtçe konuşuyorlar.
44 plakalı minibüs
Bu sırada katırların sırtındaki dev turuncu paketlerin hepsi yere indiriliyor. İçlerinde ne olduğuna bakıyorum. Sigara: Gauloises, MM ve Prestige marka. Çay da var: Mahmood marka. Her bir sigara paketi 35 kilo. Yani tek bir katır 105 kilo taşıyor. Kaçakçıların çoğu bir evin merdivenlerinde çay içiyor. Diğerleriyse sigara ve çay paketlerini düzenli bir biçimde 44 plakalı bir minibüse yüklüyor. 44, Malatya’nın plakası. Minibüs kısa süre sonra sonra uzaklaşıyor.
Siyah-beyaz bakamamak…
Roboski katliamında 25 yaşındayken öldürülen Nadir Alma deneyimli bir kaçakçıydı. Adı, geçen hafta sonu haberlerdeydi… 2003’te kaçakçılık yaptığı gerekçesiyle 8 bin TL ceza ödemesi için mahkemeden tebligat gönderildi. Alma, o dönemde birkaç kişiyle birlikte tutuklanmıştı.
Tebligat nedeniyle birçokları şaşkına döndü. Devlet, bombalayarak öldürdüğü bir adamı nasıl kovuşturabilirdi? Peki Nadir Alma hayatta olsaydı bu cezaya şaşırmayacak mıydık? 2012’de, katliamdan birkaç ay sonra, ölmüş olmasalardı kaçakçıları yargılayacağını söyleyen eski içişleri bakanı İdris Naim Şahin’le aynı şekilde mi düşünecektik? Sırf Roboski halkı yasadışı faaliyetlerde bulunuyor diye tabloyu siyah-beyaz mı görecektik?
Abeslik 100 yıl önce başladı
Ama abeslik, ölü bir adamın kabarık bir para cezası kesilmesiyle başlamadı. Kurban hakkında dava açılması ve katliamın sorumlularının özgür olup hiçbir yasal kovuşturmaya tabi tutulmamasıyla da başlamadı… Abeslik yaklaşık 100 yıl önce, Kürt toprakları üzerine sınırlar çizildiğinde, yerlilere yönelik ihmal ve asimilasyona girişildiğinde başladı. Evet sınırlar kaçakçılığa olanak tanıyordu ama baskı sürdükçe halk daha da yoksullaştı; şiddet arttıkça da kaçakçılık hayatta kalmanın bir yöntemi haline geldi.
İnsansız hava araçları ve askerler tarafından izlenirken engebeli bir arazide hayatınızı kazanmak… Birçok kaçakçının başının geçmişte yetkililerle belaya girdiği ve bir gece 34’ünün bombalanarak öldürüldüğü patikalarda yolunuzu bulmak…
Devletin kendi vatandaşlarını böylesine içler acısı ve tehlikeli bir durumda bırakması… Akıllara durgunluk veren abesliğin başladığı nokta burası.
Ey devlet, çöz bu sorunu. Kurtar insanları bu yükten.