Devletin “kamusallık” vasfını tek kişinin, bir şahsın üstlenmesi genellikle mutlak monarşilerde ve yozlaşmış, despotik rejimlerde görülen bir özelliktir. Kamusallıkta karar vasfının tüm yurttaşları kapsaması ise “halk iktidarı” anlamında demokrasi ve cumhuriyetle mümkündür. Tarihsel seyir, devletin bir gerçek şahısla özdeşleşmesinden, devletin gerçek kişilere bağımlı olmayan bir tüzel, hukuksal kişilik kazanmasına, keyfilikten uzaklaşmasına, halkın karar süreçlerine katılmasına doğru ilerlemiştir. Demek ki devletin demokratikleşmesinin tarihi, devletin kişiliği sorununun gerçek kişilerden hukuki kişiliğe geçişle çözüme kavuşturulmasının da tarihidir.
Şahıs devletlerindeyse gerçek kişiler kendilerini devletle eşitler. Bu aslında, devletin kaderinin gerçek kişilere bağlanmasına ve devletin ömrünün geçici olmasına yol açar. Oysa şahıs devletinden hukuki kişilik sahibi devlete geçiş, devlette devamlılığı, sürekliliği sağlar. Bir kişinin kaderinin devletin kaderi haline gelmesini önler. Siyasal düşüncede bu devamlılığı sağlayan da egemenlik kavramı olmuştur. Egemenlik kime ait olacaktır ve kim tarafından kullanılacaktır?