• 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • GÜNÜN ESERİ

Demokratik bir ülkede megalomanyakça bir başkanlık sarayı inşa edilmez

07/11/2014 12:22

 

FrederikeFREDERIKE GEERDINK

[email protected]

Yıllardır Türkiye’de yaşayan bir arkadaşım geçenlerde başka bir ülkeye taşındı. Demokrasinin tıkır tıkır işlediği bir ülkeye… Hatta bana ‘Yeniden demokrasinin olduğu bir yerde yaşamak çok güzelmiş’ dedi. Sonra da sordu: ‘Sen demokrasiyi özlemiyor musun?’

Reklam

İlginç bir soru tabii… Özellikle de geçen hafta dünya üzerinde olabilecek en demokratik ülkelerden biri olan anavatanıma gittikten sonra.

Demokrasiyi özlüyor muyum?

Ne zaman Hollanda’ya gitsem, oraya dair neleri özlediğimi fark ediyorum: Arkadaşlarımla bir şişe viski açıp anadilimde hayattan ve aşktan bahsetmeyi, uluslararası kültür hayatını, televizyondaki güzel belgeselleri, şehirde bisikletimle dolaşabilmeyi ve adana kebabı, urfa kebabı, iskender kebabı, mercimek çorbası, mercimek çorbası ve mercimek çorbası dışında bir şeyler yiyebilebileceğim restoranları… İyi de ya demokrasiyi özlüyor muyum?

En son Hollanda’da 2010’da yapılan parlemento seçimlerinde oy kullandım. Seçimlerin sonucunda ortaya çıkan koalisyon hükümeti, dört senelik dönemi tamamlayamadı. Ama 2012’de yeniden oy hakkımı kullanmadım. Çünkü anavatanımda olan bitene karşı kendimde yeterli bir gönülbağı hissetmiyordum. Türkiye’de olan bitene karşı hissediyorum ama… Ancak maalesef burada oy kullanma hakkım yok.

Reklam

Tabii demokrasiyi sadece ‘oy verme’ mertebesine indirgemeyelim. Demokrasi başka şeyleri de kapsamak zorunda.

Mesela, işini korkmadan yapabilen bir basın, sözünde duran ve güvenilir politikacılar, güçler ayrılığı, gelişen bir sivil toplum, uluslararası bağlamda kabul gören insan haklarına saygı, bu hakların uygulanmasını temin eden otoriteler ve azınlık gruplarının korunması gibi…

Türkiye çuvallıyor

Tüm bu hayati meselelerde, Türkiye’nin çuvalladığını söyleyebilirim.

Demokratik bir ülkede gazeteciler fikirlerini kağıda döktükleri için işlerinden kovulup hapse girmez; devlet, gazete ve televizyon kanallarında çıkan haberleri kontrol etmeye çalışmaz.

Demokratik bir ülkede bakanlar meydana gelen faciları örtbas etmez, rant elde etmez,  sorumluluk üstlenip istifa eder.

Demokratik bir ülkede güçler ayrılığı bir partiye ve parti liderine hizmet etmek uğruna göz ardı edilmez.

Demokratik bir ülkede sivil toplum, tehdit edilip karalama kampanyalarına maruz bırakılmaz.

Demokratik bir ülkede liderler, azınlıklar için karar çıkaran uluslarası mahkemeleri küstahça aşağılayıp hiçe saymaz.

Demokratik bir ülkede halk, haklarını savunmak için sokaklara dökülmekten korkmaz.

Ve demokratik bir ülkede 615 milyon dolara 150 bin metrekarelik (beş IKEA yapar) megalomanyakça bir başkanlık sarayı yaptırılmaz.

Lüks hayat

Gerçi bu tür şeyler benim özel hayatımı etkilemiyor aslında. Ben lüks sayılacak bir konumdayım.

Bu ülkedeki basından hiç hazzetmesem de, yabancı bir gazeteci olarak yargılanmaktan ve hapse atılmaktan korkmadan özgürce çalışabiliyorum.

Erkeklerin madenlerde çürüyerek ya da kaçakçılık yapmak zorunda kalarak, evdeki aç çocukları beslemek zorunda kaldığı bir ailem yok.

Türk eğitim sisteminde asimile edilen ve anadillerini doğru dürüst öğrenemeyen çocuklarım yok.

Sokağın ortasında cinayete kurban gitme korkusuyla yaşayan ve böyle bir durumda devletin uğruna parmağını bile kıpırdatmayacağı bir transseksüel değilim.

Yine de tüylerim ürperiyor

Ama yine de bu ülkedeki demokrasi yoksunluğu tüylerimi ürpertiyor. İnsan hakları yine kötülüyor. (Yine diyorum çünkü Türkiye AKP iktidarından önce de demokratik değildi.) Ve bu ülkedeki her yabancı gazetecinin işlerinin bu durumdan nasıl etkileneceğini kara kara düşündüğünü biliyorum.

1990’lara kadar yabancı gazeteciler kovuşturulup sepetlenirdi bu ülkeden. Bu artık yok, ama hükümet yetkilileri ve yandaş medya organları tarafından giderek daha fazla hedef gösteriliyoruz.

Düşüncelerimi sansürlemeden yazıyorum ama son zamanlarda hiç olmadığı kadar, yazdığım bir şeyden ötürü başımın derde girip girmeyeceğini düşünmeden edemiyorum. Başım ne gibi bir belaya girebilir ve nasıl bir önlem alabilirim?

Yargılanması gerekenleri koruyan adalet sistemi

Twitter’da hedef alındığımda hatta tehdit edildiğimde ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Bugüne dek hiç polise gitmedim çünkü yargılanması gerekenleri korumayı tercih eden Türk adalet sistemine güvenmiyorum.

Türkiye’ye girerken pasaport kontrolünde hep geriliyorum. Ancak pasaportum damgalandıktan sonra rahatlıyorum – yine izni kopardım! Ve ne zaman bir protesto haberi yapmaya gitsem, mesela en son Kobani sınırındaydım, kafama bir bibergazı fişeği isabet edecek diye korkuyorum.

O kadar da değil!

Demokrasi yoksunluğu tam da böyle bir şey işte. Devlete, yasadışı bir şey yapmadan, sadece işini yapıp normal hayatını yaşıyor olsan da güvenemiyorsun. Aynı zamanda temel haklar, sistemde kök salmadığı için başına bir şey geldiğinde devletin seni koruyacağına inanmıyorsun.

Sonuç olarak demokrasiyi özlüyor muyum? Özel hayatım açısından beni Türkiye’yi terk edip Kuzey Denizi’ndeki küçük demokratik ülkeme dönmeye mecbur edecek kadar değil.

Hollanda (sorunlu) bir demokrasi olabilir ama orası da yabancılara kucak açmayan, katı, kaba ve çok benmerkezci bireylerin yaşadığı bir toplum. Dedeleri Hollanda’ya göç etmiş Türk asıllı vatandaşların halen ‘yabancı’ muamelesi gördüğüne inanabiliyor musunuz?

Hassas bir denge

Ben toplam sekiz senedir Türkiye’de yaşıyorum ve bugüne kadar hem Türk hem de Kürt arkadaşlarım bana kim bilir kaç kez artık bir ‘yabancı’ sayılmadığımı söylediler.

Şimdilik benim için Türkiye’de yaşamanın verdiği şahsi ve mesleki tatminin hazzı, demokrasi yoksunluğuna göre ağır basıyor. Tek kaygım, bu dengenin bozulması için demokrasinin daha ne kadar eksileceği…

Filed Under: Agora

Tüm yazılar: Frederike Geerdink

SON HABERLER

Orijinal Günahlar: İnsan olmaya çalışmaktan yorulanların öyküsü

İkiyüzlü bir ahlakın, ayna bulunmayan koridorlarında, gündelik şopar davranışlarını yakından görmek istiyorsanız ‘Orijinal Günahlar’ oyunu seyircisini bekliyor.

10 lira park parası verdi, dava açıp 2 bin 100 lira kazandı

Birkaç ay öncesine kadar İstanbul Otogarı’nı işleten Metro Holding’e bağlı AVTER adlı şirket, bir avukattan haksız yere aldığı 10 liralık park parasını 2 bin 100 lira olarak icra yoluyla geri ödedi.

Soylu’dan ‘112’ uyarısı: İhbarların yüzde 68’i gerçek dışı; pin kodunuz için bayiye gidin

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 112 acil çağrı merkezlerine 11 ayda 39 milyon 216 bin 435 ihbar geldiğini, bunların yüzde 68’inin gerçek dışı olduğunu belirterek, “Bu bir vebaldir, kul hakkıdır, imdat bekleyen insanların hakkına girmektir” dedi.

Ahmet Hakan’a saldırı davasında karar: İkişer yıl hapis, 3’er bin lira para cezası

Gazeteci Ahmet Hakan’a 2015 yılında evinin önünde saldırılmasına ilişkin yedi kişinin yargılandığı davada, beş sanık hakkında ayrı ayrı iki yıl iki ay 20 gün hapis cezası verildi.

Yunanistan, Libya büyükelçisini sınır dışı ediyor

Yunanistan, Türkiye ile anlaşma yapan Libya’nın Atina büyükelçisini sınır dışı etme kararı aldığını açıkladı.

About Frederike Geerdink

Hollandalı gazeteci. 25 yıldır meslekte. 15 yıl Hollanda’da çalıştıktan sonra 2006’da Türkiye’ye yerleşti. Özellikle Kürt sorunu, insan hakları, azınlıklar ve kadın meseleleri üzerine yazıyor. Ağustos 2012’den bu yana Diyarbakır’da yaşıyor. www.kurdismatters.com ve www.journalistinturkey.com adlı blogları var. Başta Hollanda ulusal haber ajansı olmak üzere birçok mecraya haber ve yazı yazıyor.
Uludere katliamını irdelediği kitabı ‘De jongens zijn dood’ adıyla Hollanda’da yayınlandı.
Not: Kendisi ayrıca Amberin Zaman’ı ‘utandıran’ gazetecidir.

‘Milli aşure’nizden Alevilere şifa çıkmaz!
Necip Fazıl’ı anlamak, ‘Yeni Türkiye’yi anlamaktır!

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 766 gündür tutuklu

AGORA

Tuvalet kapısında bekletilen şoför ve yeni muhalefet

Nevşin Mengü

‘Yerli ve milli’ patrik mi!

Eray Özer

‘İsraf’ edilen, bizim yurttaşlığımızdır!

Murat Sevinç

Alevi’nin kapısına atılan çarpı, yurttaşlık ve faşistlik üzerine…

Murat Sevinç

Tahran’da darağaçları kurulurken

Nevşin Mengü

GÜNÜN 11’İ

Yalçın Karatepe: Veto konuşulandan çok farklı bir amaçla gerçekleşti

Hıncal Uluç: Yaşa Tuzla!.. Hakemi de yendiniz Terim’i de

Abbas Güçlü: Yapay zekada büyük yarış var; ülkemiz buna ne kadar hazır?

Mehmet Barlas: Gülen’e Erzurum’da ‘Komünizmle Mücadele Derneği’ kurduran örgütün CIA olduğunu bilmeyen var mıdır?

Necati Doğru: Hem ‘çıkarın bu kanunu’ diyen hem de ‘neden çıkardınız’ diye azarlayan aynı otoriteyi alkışladılar

Akif Beki: Olçok’un üç evladının annesinden bu kadar saygıyı esirgeyenler terör estiriyor

Elif Çakır: Nasıl oluyor da AK Partili milletvekilleri halkın canını sermayenin çıkarına feda edebiliyor?

Ünal Özmen: PISA sınavlarında sonuç daha da kötü olacak

Sevda Karaca: Adaleti tırnaklarımızla sökerek almaktan iflahımız kesiliyor

Emre Kongar: Katilin bir kadını öldürmüş olması ‘hafifletici’ değil, ‘ağırlaştırıcı’ sebep olmalı

Zafer Arapkirli: Türkiye’yi ‘yönetiyor taklidi’ yapıyorlar

BİR SAYI

6 milyon

2017-2019 yılları arasında TBMM’de görevli 1481 personelin yurt dışı ziyaretlerinin faturası (TL)

İKSV’nin misafir sanatçı programı ‘Be Mobile-Create Together!’ başladı

Ne, nerede, ne zaman: İstanbul için kültür sanat ajandası

Ne izlesek: Üç film önerisi

Swinging – Kandinsky

Ne, nerede, ne zaman: İstanbul için kültür sanat ajandası

Evlat edinilmesinin karara bağlanacağı mahkemeye sınıf arkadaşlarıyla gitti; Facebook’ta mesaj yağdı

Yarıştığı ilk turnuvadan 38 yıl sonra 50 yaşında altın madalya aldı

Kalbi altı saat durduktan sonra hayata döndü

Ukrayna’nın en popüler taksisi: Şoförün muavini kedi Tea

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • GÜNÜN ESERİ
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • Email
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube
Diken 'Yılın Internet Gazetesi' ödülünü kazandı...

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi