KAAN SEZYUM
Demokrasi feci şekilde bir tramvaya benzer.
Binersin, zaten gideceğin iki metre yol, onu da yavaş yavaş götürür. Sonra ineceğin yerde de inersin.
Hatta dışardan asılarak binersin, para da vermezsin. Sonuçta sen binsen de gidiyor, binmesen de gidiyor. Neden cepten para çıksın?
Tramvaya kim biner? Yaşlılar biner, yürüyemeyenler biner. O yüzden gelin bu sevdadan vazgeçin, tramvay paranız da cebinizde kalsın, biz sizi başkanlık sistemiyle gideceğiniz yere kadar bırakalım. Seferlerimiz tek yöndür.
Tanısan seversin…
“Sessiz kalırım” dedikten sonra uzun uzun konuşulması ve konunun eleştirilmesi bence de çok doğru ve mantıklı. Çünkü ilk başta “Sessiz kalırım” deyip sizi izleyenlerin dikkatini çekiyorsunuz, sonra da mevzuyu güzel güzel anlatıyorsunuz.
Bonus: “AİHM’in vereceği karar da malumunuz” cümlesindeki ayarı bulunuz.
* Videoyu yarı hızında izleyin ve dinleyin, çok daha iyi oluyor.
Bir de konuşmanın sonundaki “Şimdi tabii yola çıkıyorum bundan herhalde biraz daha ortalık çalkalanabilir yani…” kısmı bana şu videonun da sonundaki repliği anımsattı nedense. (0:44’üncü saniyede)
Bu çerçevede yeni Cumhurbaşkanı yeminini de şöyle düzelttim.
Maksat gelecek nesillere kolaylık olsun. Bu ülkenin ilerlemesini kimse istemiyor. Hep yasa masa gibi şeyler koyuyorlar önümüze. Dik dur eğilme, sırt ağrısına iyi geliyor.
Türkiye’nin özeti gibi bi şey
Artvin Cerattepe’deki maden işletmesinin yürütücü firması Cengiz İnşaat hakkında verilen 422 milyon liralık vergi borcunun silinmesiyle ilgili Meclis araştırma önergesi AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. CHP ve HDP’nin lehte kullandığı oylamada MHP yıllardır yaptığı gibi çekimser kaldı…
Sonuçta borç işini de maliye bakanı açıkladı: “Mahrem bilgi kenks, size gösteremiyoruz, kib” dedi. İşte şeffaflık, işte insanlık.
Milletin anasına küfretseniz bu kadar reklam yapamazsınız.
Eleştirme kardeş, bozuluyo
“Özgürlükler önemli, düşünce özgürlüğü çok önemli, amaaaaa…” diye başlayan bir laf duydum mu hemen aklıma bizimki geliyor. Çünkü biliyorsunuz en özgür ülke biziz, gazeteciler bu hükumet sırasında işlerini en rahat yapar hale geldi. Ne manşet atacağınız bile size söyleniyor artık. O yüzden gazetecilik gerçekten de şu son 10-12 yılda çok rahatladı…
Neyse ne…
Mısır’da 2013 yılında Müslüman Kardeşler hükümetini darbeyle devirerek iktidara gelen Devlet Başganı Abdülfettah el Sisi, hükümete yönelik eleştirilerin devletin varlığını tehlikeye düşürdüğünü savunarak Mısır halkından sadece kendisini dinlemesini istedi…
Ya bu açıklamanın aynısının laciverdini geçenlerde birileri yapmıştı ama aklıma gelmiyor şimdi. Böyle sincap gibi çok sevimli minnoş bir şeye benziyordu.
Gazını alamayıp iki saat de televizyonda kendi programına çıkan Sisi, hükümeti yıkmaya çalışan herkesi ‘yeryüzünden sileceğini’ söyledi… (Arada keşke “Haplıyan laaaan, alayınıza badem suyu” diye bağırıp kendini jiletlemediği kalmış)
Sisi son olarak da demokrasiyle ilgili şöyle diyor: “Ama bununla ülkemizde demokrasi yok demek istemiyorum. Biz sadece demokrasiyi zor şartlarda uyguluyoruz, o yüzden bırakın, ülkemizi koruyalım.”
(Bizdeki çeşitler bitti sanki, ben de bununla uğraşıyorum. Kendime de kılım)
Neden eleştiri?
En sevdiğim bakanlık hep içişleri bakanlığı oldu. Türkiye de sağolsun, son yıllarda birbirinden harika içişleri bakanları yetişti. Mehmet Ağar’dan bugüne çok şey değişti (yani değişmedi de gelir modeli değişti diyelim)…
Bakın çok güzel bir mantık süzgeci kullanıyor şimdiki içişleri bakanımız. Diyor ki: “Bizi başka politikalarda eleştirebilirsiniz, ülke bütünlüğü, terör söz konusu olunca o zaman eleştiremezsiniz, eleştirilmemeli… Terör olayı olmuş, ama normal zamanda terör olayı yok, elbette bizim terörle ilgili politikalarımızı da eleştirebilirsiniz.“
Ala’yı kutluyorum. Yalnız “Normal zamanda terör olayı yok” gibi bir şaheser açıklama, “Terör söz konusu olunca bizi eleştiremezsiniz” açıklamasının yanında kaynamış gitmiş.
Sisi bunu beğendi!
Kısa öykü: Messi
Milat yazarı Süleyman Karakulluk’un ‘Messi ismi Kur’an’da var’ başlıklı yazısında, “Geçen gün yeni başladığım hatmi şerifi okurken Bakara Suresi’nin 275. ayetine gelince şaştım kaldım. Zira ayette Messi kelimesi geçiyor” ifadeleri yer aldı…
Süleyman Bey’e araştırma hayatında başarılar dileyecektim ama birden vazgeçtim.
Yüksek hedefler
1. Uluslarası Zeytinburnu Öykü Festivali’nin kapanış gecesinde çocuklara sergilenen oyunda, bir çocuğun babasını aldatan annesini vurması konu alındı. Anne vurmalı ortamda sahnede silah patlatıldı. Çocuklar ağlayarak annelerine sığındı…
Tabii ki şimdi festivalin ilki gerçekleşmiş. Festivali düzenleyen belediye Zeytinburnu Belediyesi. Çok da yüksek hedefler koymamışlar festivalin ilk senesinde herhalde. Seneye çalışır, düzeltirler. Sonuçta her kültürün sanatı yorumlayışı farklı.
Bonus: Bu haberi okuduğum bir arkadaşım “Zeytinburnu Belediyesi Agpartiliymiş abi, zorlama işte, tiyatroyu yıkmadıklarına şükret!” dedi. Arkadaşımı sert bir dille kınadım.
Görseli belediyenin sitesinde buldum. Belediye başkan yardımcıları adına insanları arayıp para isteyenler konusunda vatandaşları uyarıyorlar. İyi bir uygulama.
Katil ve hıyar
Bayılıyorum böyle haberlere. Öncelikle bu bir haber değil, resmen haberin reklamı. Millet linke tıklasın okunurluğumuz artsın kafaları…
Ama ben bu başlıkta bir şeye takıldım. Şimdi ‘Salatalık fantezisi öldürdü’ dedikten sonra altta da ‘Düşündüğünüz gibi değil’ yazıyor… Şimdi böyle bir başlıkta ne düşünürsünüz?
a. Salatalığı orasına burasına soktu. İç kanamadan sizlere ömür
b. Salatalığı boğaza soktu. Nefes alamamaktan boğulma.
c. Kafasına dev salatalık geldi. Darp ve ölüm.
d. Salatalık taşıyan konteynır üzerine düştü. Ezilerek can verdi.
e. Düşündüğünüz gibi değil…
E şimdi habere bakıyorum, haberde yazan şu: ‘Olayın yaşandığı gece bana geldi. Dört şişe şarap içtik. Ardından birlikte olmaya başladık. Her seferinde fantezi yapardık. Rica, kendisiyle birlikte cinsel aletler getirirdi. Bu kez getirmemişti. Kimi zaman da kabak ve havuç da kullanırdık. O gece mutfakta yarım kalmış salatalığı kullandık…’
Şimdi burası çok önemli, eğer buraya kadar okursanız sonuç sorgusuz sualsiz ‘a’ şıkkı çıkıyor.
Ama haber, “Birlikte olduğumuz sırada ben Rica’nın ağzına salatalığı soktum. Tam o sırada mutfaktan sesler geldi. Köpeğim için de bir parça eti fırına atmıştım. Onu köpeğe vermek için mutfağa gittim. Ardından balkona çıkıp sigara içtim. Geri geldiğimde Rica’nın boğazına kaçan salatalığı çıkarmak için çok uğraştım. Ama olmadı” diye bitiyor…
Gerçekten de kadıncağız ilgisizlikten ölmüş. Dört şişe şarap, iki kişi, adam başı iki şişe eder. Fantezili sevişirken arada kalkıp köpek besleyen, balkonda sigara içen adam da bambaşkaymış.
Bu arada sonuçta düşündük ve bulduk. Yani ‘düşündüğümüz gibi değil’ değilmiş.
Robot mobot, bi vursa bayıltır!
Yıllardır robotlar hakkında yazıyorum. Tabii ki benim yazıyorum dediğim atıp tutma. Duygusal robot olur mu, robot ne zaman insandan ayrılamaz, robot hakları ne zaman konuşulmaya başlanacak gibi kötü geyiklerim vardı. Neyse ki yalnız değilmişim. Bu hafta Boston Dynamics’in yeni robotu (adını unuttum) Selami 2020 görücüye çıktı.
Haliyle robotluk çok ilerleyemedi. Henüz ayakta duran robot görsek alkışlıyoruz neredeyse.
Neyse bu robotu geliştiren bilim insanları da robot bey düzgün durabiliyor mu diye ona türlü pislikler yapıyor. Arkadan sopayla dürtüyor, elinden eşyasını yere atıyorlar, yürürken yandan tekmeliyorlar filan…
Acaba diyorum gün gelecek robotlar kendilerine böyle davrandığımızı hatırlayacak mı acaba? Robotluk tarihinin en korkunç günlerinden geçiyoruz.
Buradan Atlas kardeşime de (robotun adı Atlas’mış) büyük geçmiş olsun diyorum.
Biraz da müzik…
Bu hafta şöyle bir program buldum. Müzisyenleri getirip, başkalarının parçalarını yorumlatıyorlar. Sizler için Art Vs Science’dan bir Metallica parçası ‘Enter Sandman’i seçtim (Müzik 1:40 gibi başlıyor, oraya kadar da İngilizce konuşuyor çocuklar, tenkyu-mersi filan diyorlar).
Aslında o parçayı değil de şunu seçmiştim… Özür dilerim. Bu hafta bir değişiklik yapın, insanlardan gereksiz yere özür dileyin, faydasını göreceksiniz. Şimdiden özür dilerim.