• 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • GÜNÜN ESERİ

Demirtaş’tan cezaevi memurlarına: Milletin mektuplarını okumak ne ya!

14/05/2017 14:56

 

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Cezaevi Mektup Okuma Komisyonu üyelerine mektup yazdı.

Fotoğraf: DHA

Reklam

Tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Cezaevi’nde ona gönderilen ve kendisinin yazdığı mektupları okumakla görevli komisyona yazdığı mektupta, ‘Dışarıda olduğunu zanneden arkadaşlar’ diye seslenen Demirtaş, “Siz nasıl bir meslek seçmişsiniz kendinize? Milletin mektuplarını okumak ne ya” dedi.

‘Artık uzun yazılar, mektuplar yazmayayım diyorum’

Cumhuriyet’in haberine göre Demirtaş’ın, Diyarbakır’daki çocukluk anılarını, ailesini ve ilkokuldaki en yakın arkadaşı Bahir’in tam 35 yıl sonra cezaevinde rüyasına girmesini anlattığı mektubu şöyle:

“Milletin mektuplarını okumak ne ya: Sevgili Komisyon! Size bu satırları F tipi bir hücreden yazıyorum. ‘Niye?’ diye soracak olursanız, tutukluyuz da o yüzden! ‘Onu biliyoruz da, bize niye yazıyorsun kardeşim, zaten senin mektupları okumaktan gözümüz çıktı!’ diyorsanız, evet işte tam da bu konuda yazıyorum. Ya Allahaşkına arkadaşlar, siz nasıl bir meslek seçmişsiniz kendinize? Milletin mektuplarını okumak ne ya! Kim bilir belki bunun için size bi de para veriyorlardır (Veriyorlarmış, ayda 2060 TL. Harca harca bitmez!) Ama konumuz bu değil. Gerçi konumuz nedir onu da tam bilmiyorum (Son cümleler İlhami Algör hikâyelerinden (ç)alıntıdır diyerek üstünü karalamazsınız umarım)

Reklam

Komisyon bunalımda: Dikkatinizi yeterince dağıttıysam mevzuya giriyorum. Dışarıdakiler (daha doğrusu dışarıda olduğunu zanneden arkadaşlar), benden son bir öykü daha istiyorlar. Ben de dedim ki ben tutuklandığımdan beri mektup okuma komisyonu bunalıma girdi. Artık uzun yazılar, mektuplar yazmayayım diyorum. Benim yüzümden karın tokluğuna, ‘köle gibi’ çalışıyorlar. Ayrıca ben edebiyatçı falan değilim diyorum. Gerçi insan sanatçı bir anneyle, edebiyatçı bir babanın olduğu evde büyüyünce, ister istemez bir şeyler birikmiyor da değil.

Dikiş makinasından piyano: Şöyle ki; küçüklüğümde sabahları hep Annemin piyano sesiyle uyanırdık. Evimiz iki odalıydı, bütün kardeşler bir odada uyurduk. Annemin piyanosu da aynı odadaydı. Canım Annem her sabah üşenmeden piyanosunun başına geçer, tıngır mıngır çalardı. O sesler inanın halen kulağımda çınlıyor. Sonra biz biraz büyüyünce Anam dedi ki; ‘lan sen salak mısın oğlum, ne piyanosu; bildiğin dikiş makinası bu’, ‘eve ek gelir olsun diye dikiş dikiyorum ben’ dedi. Ama olsun, sonuçta biz piyano niyetine dinlemişiz, değil mi? Sevgili Komisyon Allah sizinkileri de bağışlasın, çocuklarınızın iyi bir müzik kulağına sahip olmasını istiyorsanız şarkı değil ritm dinleterek büyütün. Bakın Arif Sağ’ın sayılı virtüözlerden biri olmasında köylerindeki değirmenin şakşakısı büyük pay sahibidir.

Babam şiir gibi küfrederdi: Benim babam da hep şiir gibi konuşurdu. Ne güzel konuşurdu öyle. Biraz büyüyünce bunların şiir değil, küfür olduğunu anladık. Bildiğin küfürbaz ve esprili bir adamdır Babam, halen de öyle. Ama bazı insanlar vardır ya hani, küfür ağızlarına yakışır, kaba durmaz. Öyledir benim Babam, şiir gibi küfür atar. Bi defasında daireden bir arkadaşıyla küfürsüz konuşunca arkadaşı alınmıştı. ‘Hayrola Tahir abi, bir yanlış mı yaptık?’ demişti. Babam da; ‘Ne yanlış yapacaksın lan ş..refsiz!’ demişti de, arkadaşı rahatlamıştı. Benim ilkokula başlayıncaya kadar kültürel altyapım da böyle böyle oluşmuştu neticede.

İlkokulda çete başkanı gibi bir şeydim: İlkokulu Diyarbakır’da, Yeni İlkokulu’nda okudum. Çalışkan, başarılı, hatta çok başarılı bir öğrenciydim. Ama en birinci değildim. Çünkü o kişi Bahir’di. Bahir, sınıfın en çalışkanı, en başarılısıydı. Sınıf birincisiydi, ben ise ikinci. Tertemiz, düzenli, el yazısı inci gibi, uslu bir çocuktu. Bendeyse, hepsinden biraz biraz vardı. Okulda benim çok arkadaşım vardı, Bahir’inse bi tane, o da bendim. Bahir’ler başka bir şehirden gelip Diyarbakır’a yerleşmişlerdi, öyle hatırlıyorum en azından. Kimse dokunamazdı O’na, çünkü ben vardım. İlkokulda küçük çaplı, belalı bir ‘çetenin’ başkanı gibi bi şeydim (o tarihte henüz eşbaşkanlık yoktu). Gerçi, ‘çetemizin’ çok da belalı olmadığı kısa sürede anlaşıldı, bizden belalıları da vardı, neyse…

Pastırma diye bir şey yoktur: Bahir’den hafızamda çok az şey kaldı, en çok hatırladığım ise bir gün okul sonrası birlikte eve doğru giderken yaşadığımız bir şeydi. Aç bitap bir şekilde, dar sokaklardan eve doğru yürürken Bahir birdenbire; ‘ooohhhh, mis gibi pastırma kokusu geldi’ dedi. Ben de; ‘ne kokusu, ne kokusuu?’ dedim. ‘Pastırma, pastırma’ dedi. ‘Pastırma nedir lan’ dedim. ‘Oğlum pastırma işte, et olan var ya’ dedi. ‘Nasıl bi şe?’ dedim. ‘Böyle ince ince, kokulu var ya işte’ dedi. ‘Hahahaaaa, pastırma nedir lan, ona pirzola denir’ dedim. ‘Pastırma diye bi şe yoktur oğlum’ dedim. Yol boyunca Bahir’le dalga geçtim. Ama Allah var, Bahir ne alındı, ne de küstü, üstelemedi daha fazla. Ben hayatımda pastırma diye bi şey görmemiştim, bırak pastırmayı, pastırma diyen birini bile görmemiştim. Eve gelince kahkahalarla Anneme anlattım (piyanist olan). Annem de; ‘Oğlum pastırma diye bir şey var’ dedi. Kahkaham boğazıma düğümlendi. Affet beni Bahir, bunu sana hiç söyleyemedim.

35 yıl sonra sabah saat 04.00’de: Cezaevine girdikten sonraki ikinci aydı galiba. Bir gece yataktan irkilerek uyandım. Saat sabahın dördüydü. Bir rüya görüyordum, rüyamda Bahir bana ‘pastırmayı unutma, pastırmayı’ diyordu. İnanması gerçekten güçtü, uyanık mıyım, halen rüyada mıyım diye kararsız kaldım. Tam 35 yıl sonra Bahir arkadaşım o çocuklu haliyle, F tipi hücrede rüyamda bana bir şey hatırlatıyordu. Cezaevinde haftalık kantin fişi hazırlıyoruz, biliyorsunuz. O hafta kendimize biraz torpil yapıp Abdullah Zeydan’la birlikte, pastırma da yazalım diye konuşmuştuk sabah. Yataktan çıktım, alt kata inip panodaki kantin fişine baktım. Evet, pastırma yazmayı unutmuştuk. Teşekkür ettim Bahir’e, yazdım pastırmayı.

Neticede emekçiye saygımız var: Konu nerden buraya geldi bilmiyorum ama işte böyle Sevgili Komisyon. Arkadaşlar ille de cezaevinden bir anını yaz gönder diye tutturdular ama ben yazamam dedim, komisyon memurlarına haksızlık yapmak istemiyorum dedim. Neticede emeğe ve emekçiye saygımız var. İşte bu durumu size bildirmek istedim. Size hayırlı işler, meslek yaşantınızda üstün başarılar diliyorum. Saygılarımla.

Bahir sen hep birinciydin: Tutuklu kaldığım sürede, sadece o gece derin bir kedere kapıldım. Bahir’i sadece çocukluk haliyle hatırlıyorum, çünkü ilkokuldan sonra kaybettik birbirimizi. Ondan hiç haber alamamıştım. On yıl kadar önceydi yanılmıyorsam, gazeteyi hızlı hızlı karıştırırken; ‘Dicle Üniversitesi’nde çalışan memur intihar etti’ diye küçük bir haber gözüme çarptı. Flu, küçük bir de vesikalık fotoğrafla birlikte. Haberin detayını okumadım, geçtim, sonra birden durup tekrar geri açtım sayfayı. Buz gibi oldum, isim benzerliğidir herhalde dedim, ama fotoğraftaki O’ydu. Söz verdim kendime, mutlaka ailesini bulup acılarını paylaşacaktım, ama bulamadım. İçimde dert kaldı. Ben bulamadım ama Bahir buldu beni, yıllar sonra bir hücrede, rüyamda. Affet beni Bahir, nur içinde yat güzel kardeşim. Sen hep birinciydin, birinci kalacaksın yüreğimde, bunu sana hiç söyleyemedim.”

Demirtaş’ın ‘Bulaşıcı Cesaret’ şiiri ‘örgüt propagandası’ gerekçesiyle yasaklandı

Demirtaş’tan bir şiir daha: Gülelim o zaman, öksüz kalmasın isyanın

Şiir ve öyküden sonra Demirtaş’ın cezaevinde yaptığı resim de paylaşıldı

Doğum gününde Demirtaş’tan yeni şarkı: Giden Kuşlar

HDP’den Demirtaş’lı yeni ‘Hayır’ videosu: Selo vicdanını da sazını da hiç bırakma

Demirtaş’tan yeni öykü: Hüzünlü bir geçmişten belirsiz bir geleceğe doğru

Demirtaş’tan şiir sonrası öykü: En kötüsü de uyanıp yeni bir güne başlama mecburiyeti

Demirtaş cezaevinden şiir gönderdi: Sen de yak gemileri, daha güzel yak

Filed Under: Aktüel

SON HABERLER

İş dünyası örgütleri: Önceliğin enflasyonla mücadele olmasını destekliyoruz

Türkiye’nin önde gelen iş dünyası örgütleri yaptıkları ortak açıklamada, ekonomik reform gündemini yakından takip ettiklerini ve enflasyonla mücadelenin öncelikli hedef olmasını desteklediklerini belirtti.

Covid-19’da yanlış bilgiyle en çok tartışma programları ve Facebook’ta karşılaşılıyor

Covid-19 Yanlış Bilgi Yayılımı araştırmasına göre, sosyal ağlar arasında yanlış bilgiyle en çok karşılaşılan platform Facebook, geleneksel medyada ise tartışma programları.

Kayak merkezleri genelgesi: Kısıtlamada müzik yasak, toplu etkinliklere izin yok

İçişleri Bakanlığı, 81 il valiliğine kayak merkezlerindeki otellerde uygulanacak Covid-19 tedbirleriyle ilgili genelge gönderdi.

Antalya’daki Port Akdeniz, Katarlı şirkete 850 milyon liraya satıldı

Global Ports Holding, Antalya Liman İşletmeleri A.Ş.’nin (Port Akdeniz) Katar şirketi QTerminals’a satışının tamamlandığını bildirdi.

Kılıçdaroğlu’ndan İrfan Fidan tepkisi: Oy veren 107 kişi yüz karasıdır

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İrfan Fidan’ın Anayasa Mahkemesi üyeliği için oy veren Yargıtay üyelerine, “Yüz karasısınız” dedi.

İktidar mahallesindeki kavgaya ‘başbakan ayarı’: Kimse AK Parti adına racon kesemez
Açlık grevindeki eğitimci Gülmen’in annesi: Evlatlarımız gözümüzün önünde eriyor

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1184 gündür tutuklu

AGORA

Nasıl olur da Türklüğü kabul etmezler? Belki Türk değillerdir!

Murat Sevinç

Ya lidersindir ya değilsindir

Mehmet Aksel

1921 Anayasası’nın 100’üncü yılı kutlu olsun

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Ayşen Uysal: Aşıya erişim meselesi, eşitsizlikleri en yalın haliyle gösteriyor

Kübra Par: Türk mutfağı Nusret’in şaplak atıp porsiyonuna fahiş fiyatlar koyduğu etlerden ibaret değil

Deniz Zeyrek: İyileşme emareleri pek görünmüyor

Kaan Sezyum: Korku arttıkça, dronun diğer tarafındaki elin sahibi delüzyona doğru ilerliyor

Deniz Yıldırım: Yasak varken ekmek almaya çıkabilir, yasak yokken ekmeğiniz için sesinizi duyuramazsınız

Abbas Güçlü: Üniversiteler çok hem de çok büyük bir değişim geçirecek

Mehmet Ocaktan: AK Parti, İmamoğlu’nun yarattığı travmayı henüz atlatabilmiş değil

Sedat Ergin: Bütün ihtimaller Gezi davasının bir hayli uzun zamana yayılabileceğine işaret ediyor

Abdulkadir Selvi: Ümit Özdağ yeni parti kurmaya doğru gidiyor; MHP’den biraz daha milliyetçi bir parti

Dilek Güngör: Almanya, topraklarında yetişmeyen bir ürünün yağını bizden ucuza tüketiyor

Mustafa Balbay: Salgın önlemlerine kimler uymak zorunda, kimler değil?

Çevrimiçi, yerçekimsiz Gogol

İstanbul Havalimanı’nda bir dakika sanat…

Üç ‘Rebecca’

Şakir Eczacıbaşı’nın fotoğraf sergisinden 10 ‘seçilmiş an’

Bilinmeyen bir cisim yaklaşıyor!

İstanbullular deniz taksisinin rengine karar verdi: Boğaz tasarımı

Yeni sümbül türü keşfedildi: Muğla sümbülü

Karikatürist Erdil Yaşaroğlu: Derdimiz sadece ticari sitelerle

455 senelik pub, ‘corona’ya yenik düştü: Kalıcı olarak kapanacak

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • GÜNÜN ESERİ
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • Email
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi