12 yaşındaki Ceylan’ın okuldan gelip koyunları otlatmaya gitmeden önce annesine son sözü, “Makarna pişirir misin?” oldu; anne Saliha dışarıda bir patlama sesi duydu. Kızının havan topuyla vurulmuş iç organları ve elbiseleri metrekarelerce alana yayılmıştı. “Ceylanke parçe parçe”den kalan toprağa belenmiş bağırsak ve ciğer parçalarını entarisine koydu.
Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik mezrası sınırı, 28 Eylül 2009.
Kalekol-karakol ve baraj inşaatına karşı protesto eylemlerinin 15 gündür devam ettiği Lice’de iki kişi öldürüldü. Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın bahçesindeki bayrak gönderden indirildi.
7 ve 9 Haziran 2014.
Her iki olayda da Türkiye us yarıklığı yaşadı. Bir taraf, “Devlet katildir, kendi göz yaşlarında boğulmaya mahkumdur” dedi, öteki “Devlete katil diyenler! Sizden ala katil mi var bebek katilleri” dedi. Her iki taraf da birbirinin arkasından şu soruyu sordu: “Kimlerdenmiş?”
Sordular, sordular ki kolay kamplaştırdılar, kolay dışladılar, ötekileştirdiler. Olumsuz hep suyun diğer yakasındaki oldu. Olumlu ise biz.
Kişilik psikolojisi ve sosyal psikoloji bu tutuma ‘yükleme’ diyor. Olayları, kendimiz ve başkalarının davranışlarını açıklarken, kendimiz için ‘iyi nedensellik’ başkaları için ‘kötü nedensellik’ yüklemeye çalışırmışız.
Bu da bir ‘temel yükleme hatası’dır.
Neden böyle bir hata yapıyoruz? Çünkü bireyin varlığı, ‘grup sağ kalımı’na bağlı. Kendine benzeyen gruba kendini ait hissediyor; benzemeyene ise değil. Kendine benzeyeni grup içinde tutuyor; kendine benzemeyeni grup dışı bırakıyor.
Bu öyle bir durum ki birey türdeşlerini kayırabilmesi için oyuna ayrışıkları da almalı. Örneğin sahnede ben, bana benzeyenin yanı sıra bana benzemeyen olmalı ki,ben beni ve bana benzeyeni diğerlerinden ayrıştırabileyim.
Belirli gruplara ait olanlar hakkında sahip olduğumuz bilgileri düzenlememize yardım eden hazır bilişsel şemalar vardır zihnimizde. Otomatik vasıflandırma yapar bu şemalar. Yani bir kişi yahut bir konu üzerinde uzun uzun düşünmeden bir an evvel karar vermemizi (stereotipleştirme) sağlar. Hayatımızdaki bizi rahatsız eden kanıtları (kişi, kurum, topluluk gibi…) eko sistemimizin dışına atalım ki sağ kalabilelim.
Stereotipleştirmenin bir sonraki safhasında olumsuz duygular, düşünceler ve inanışlar yani önyargı bekler bizleri. Önyargıyla birlikte de ‘ayrımcılık’ türer.
Türkiye’nin ve evrenin huzuru ve barış için farklılıklara saygı ve hoşgörü, değişim-gelişim-yeniliğe açıklık ve ayak uydurma, diyalog kurabilme, karşılıklı anlayış gibi evrensel erdemleri düstur edinmek kutupları eritecektir diye düşünüyorum.
Değerlerimizin en başına, ‘Önce insan hayatı gelir’ cümlesini yazmazsak, anneler çocuklarının parçalanmış bedenlerini topraktan toplamaya, ekran başında Türk bayrağının gönderden indirilişini izleyenler “Orada olsaydım, gözümü kırpmadan bayrağı indireni öldürürdüm” demeye devam edecek.
Türk bayrağı da öfke ve nefrete hakim bir toprağın göğünde dalgalanmaya…