KADRİ GÜRSEL
Rusya’nın Suriye’ye askeri yığınağı, savaşa dahil olmuş tüm aktörleri plan ve durumlarını gözden geçirmeye mecbur eden dramatik bir gelişme… Oyunu tamamen değiştiren bir hamle.
Rus yığınağının amacı
Rus yığınağı Esad rejimini Erdoğan rejiminden korumayı ve bilumum cihatçı güçler karşısında çökmekten kurtarmayı amaçlıyor.
Yığınağın analizi bundan başka bir sonuç vermez.
Rusya’nın Suriye’de konuşlandırdığı tespit edilen 28 savaş uçağından altısı MİG-31, dördü de SU-27. Gücün geri kalanı, yer hedeflerine saldırı amaçlı platformlar.
MİG-31 ve SU-27’ler av ve önleme uçaklarıdır. IŞİD’in ya da Ankara’nın desteklediği bilinen ÖSO ile Ahrar üş-Şam ve An-Nusra gibi cihatçı güçlerin hava kuvvetleri olmadığına göre bu Rus avcı uçakları hangi amaçla Suriye’ye gönderilmiştir? Maksat, IŞİD karşıtı koalisyonun Türkiye’deki hava gücü yığınağına mukabelede bulunmak olabilir mi?
İlk bakışta öyle gibi. Altı MİG-31’in Şam yakınlarındaki Mezze Hava Üssü’ne intikali, altı Amerikan F-16’sının İncirlik Hava Üssü’ne inmesinden yaklaşık bir hafta sonraya rastlıyor. Türkiye’deki hava üslerindeki toplam koalisyon uçaklarının sayısının 30’a ulaşması bekleniyor. Suriye’deki Rus uçaklarının sayısı da şimdiden bu civarda.
Rusya’nın Suriye’ye gönderdiği silahlar arasında SA-2 hava savunma sistemleri olduğunu da not edelim… T-90 tankları, zırhlı muharebe araçları, ağır toplar ve birkaç bin askeri personel…
Rusya bu güçle kuzeyde Ankara’nın desteklediği cihatçıların ilerleyişini durdurabileceği gibi ABD öncülüğündeki koalisyonu IŞİD’e karşı hava operasyonlarında kendisiyle koordineli hareket etmeye zorlayabilir.
Asıl sıkıntı Erdoğan-Davutoğlu ikilisi için
Rusya, ABD için Suriye’de bir sıkıntı kaynağı haline geliyor. Ama bu o kadar da büyük bir sıkıntı değil. Neticede ABD’nin Esad rejimini devirmek gibi bir önceliği yok. ABD ve Rusya’nın ortak düşmanları IŞİD. Dolayısıyla ABD’nin Suriye’de Rusya’yla askeri yığınak yarışına girip gerilim siyaseti izlemek gibi bir hedefi olamaz.
Suriye’deki Rus av/önleme uçaklarının asıl sıkıntıyı Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin Suriye politikası için oluşturması beklenmeli. Bunun nasıl tezahür edebileceğini öngörmek için bir miktar hayal gücüne ihtiyaç var…
İster Rus, ister Suriyeli pilotlar kullansın fark etmez… Üzerlerinde Rus renkleri olan savaş uçakları Türkiye sınırına çok yaklaşıp cihatçıları bombaladığında ‘angajman kuralları’ gereği buna Ankara’nın tepkisi ne olacak?
Rus uçaklarını kovalamak için F-16’lar mı havalanacak? Rus uçakları bölgeyi terk etmezse, daha önce Suriye uçak ve helikopterlerine yapıldığı gibi düşürülecek mi? Türkiye kendisini Suriye semalarında Rusya’yla sıcak ya da soğuk savaş halinde mi bulacak?
Ya Rusya’yla çatışma göze alınacak ya da ‘angajman kuralları’ unutulacak.
‘Angajman kuralları’ unutulursa ki doğrusu budur, Ankara’nın Suriye’nin sınır bölgelerinde cihatçılara fiilen sağladığı hava koruması nihayet sona erecek. Bunun sonucunda cihatçılara Türkiye üzerinden lojistik destek de şimdiki gibi kolayca verilemeyecek.
Suriye politikasının acı neticeleri
Hayal gücü kullanmakla hayal dünyasında yaşamak aynı şey değildir.
Başbakan Davutoğlu bir hayal gücü kullanabilseydi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte izleyegeldikleri Suriye politikasının acı neticelerini öngörebilirdi.
Bu politika Türkiye’yi tarihinin en büyük mülteci kriziyle baş başa bıraktı; IŞİD belasını bölgenin ve Türkiye’nin başına musallat etti; ABD’yi Türkiye’ye ve sonunda Rusya’yı da Suriye’ye çekti…
Rusya’nın Suriye’deki hava gücü yığınağı, Erdoğan-Davutoğlu ikilisini ‘güvenli bölge’ fantezileri kurmaktan da men ediyor. Çünkü ‘güvenli bölge’ aynı zamanda ‘uçuşa yasak bölge’ demektir. Rusya’nın onaylamadığı bir ‘uçuşa yasak bölge’de ısrar, Rusya’yla çatışmayı göze almak anlamına gelir.
Ayrıca ‘güvenli bölge’ sadece Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin fantezisi. Bırakın Türkiye’nin Batılı müttefiklerini, Türkiye’nin içinden bile yeterli kurumsal destek yok bu fanteziye.
Hayaller dünyasının derinliklerine sürgün
Davutoğlu, müflis ve mefluç Suriye politikasının acı gerçekleriyle nihayet yüzleşmesi gereken bir anda kendisini içinde yaşadığı hayaller dünyasının derinliklerine sürgün ediyor. BM Genel Kurulu için gittiği New York’ta Türk medya mensuplarına Carablus-Azez arasında güvenli bölge oluşturup orada yüzer bin kişilik üç adet konteyner kent kurmaktan bahsedebiliyor. Bu muhayyel güvenli bölgeyi kurmanın tek yolunun ‘Özgür Suriye Ordusu’nun ılımlı unsurlarının güçlendirilmesi, takviye edilmesi’ olduğunu da savunuyor.
Davutoğlu Amerikalıları bu güvenli bölge işine ikna etmeyi bir türlü başaramamışken şimdi bir de Ruslar peydahlandı. Güvenli bölge Amerika’sız olmaz ama Rusya’yı ikna etmeden hiç olmaz.
Ilımlı hayaletler
Artı, bu iş ÖSO’yla da olmaz!
Bir şehir efsanesi olan ÖSO’daki o ‘ılımlı unsurlar’ı bulacaksın, besleyip büyüteceksin, IŞİD’in üzerine saldırtacaksın… Bu bir hayal.
Bu ÖSO, IŞİD’e karşı savaşçı potansiyelini bugüne değin ispatlamış olsa amenna. Davutoğlu hayalini, ılımlı hayaletlerle kuruyor.
Bugün Suriye’de IŞİD’e karşı savaşabilecek PYD’den başka güvenilir bir muharip güç yok. Ve IŞİD’in Türkiye ile kara bağlantısının kesilmesi şart. Bu iş de sonunda Kürtlere ihale edilirse sürpriz olmayacak.
Vahim tutarsızlıklar
Davutoğlu’nun söylemi vahim tutarsızlıklarla malul. New York’ta Türk medyasına, “Biz sınırlarımızda Suriye rejimini görmek istemiyoruz” diyor. Biraz sonra da “İdlib ve Halep’e yapılan saldırılar sebebiyle Sünni nüfus Esad’ın kurmayı planladığı Nusayri bölgesine kaçtı” diye devam ediyor.
Düşünebiliyor musunuz, Sünni nüfus Sünnici AKP iktidarının desteklediği Sünni cihatçıların ele geçirdiği yanı başımızdaki İdlib’den Esad’ın hakimiyetindeki ‘Nusayri bölgesi’ne kaçıyor ama başbakanımız Sünnilerin sığındığı rejimi sınırlarımızda görmek istemiyor!
Türkiye’de bir rejim değişikliği şart
Böylesine sorunlu, böylesine tutarsız ve saplantılı bir liderliğin Türkiye’yi içine sürüklediği Suriye felaketinden çıkarması imkansızdır.
İşte bu nedenle de Türkiye’de bir rejim değişikliği şart.
Acilen demokrasiye geçmeliyiz.