MEHVEŞ EVİN
Lafa gelince çocuklarımızın geleceği için her şeyi yaparız, aman da ne fedakarlıklarla! Külliyen yalan! “Her şey evladım için, her şey ailem için” deyip yaşadığımız mekanı, çevreyi, havayı ve suyu çekirge gibi tüketmekte üstümüze yok.
Herkes bireysellikle işin içinden sıyrılabileceğini sanıyor. Ama gidişat, bugünün hatalarını geriye çevrilemeyecek noktaya sürüklendiğini gösteriyor. Felaket, bağıra çağıra geliyor!
Pazar günü, tam da bunu anlatmak için Bahariye Süreyya Operası’nda 12’de buluşulup Kadıköy’e yürüyüş yapılacak. Aslında ‘Marmara’yı Savun’ başlığıyla miting yapılacaktı fakat ‘Ak Saray’ın piyonu valiler, kafalarına göre ‘yasak’ getirebiliyor.
İstanbul Kent Savunması ve Kuzey Ormanları’nın çağrısıyla Marmara’nın dört bir yanından, hatta Yırca ve Fatsa’dan gelen çevre ve kent hareketi temsilcilerinin neden engellenmeye çalışıldığını merak ediyorsanız…
Çocuğunuzun sağlıklı bir ömür sürmesini tüm kalbinizle istiyorsanız…
O zaman Marmara’nın doğal eşiklerinin sonunu getirecek ‘maden, inşaat ve enerji’ odaklı yanlış politikalar hakkında bilgilenmek, göreviniz.
Çanakkale’ye ‘İkinci İstanbul’ planı
Marmara yıkımının göbeğinde ‘Yerli Kaynaklara Dayalı Enerji Üretim Programı’ var: Türkiye ekonomisinin kronik cari açık sorununa çözüm olarak sunulan programın amacı, enerjide yerli kaynağın yüzde 27’lik payını 2018 yılı sonunda yüzde 35’e çıkarmak. Ama ne pahasına ve nasıl?
Söz konusu strateji, kağıt üzerinde mantıklı gözükse de kazın ayağı öyle değil. Zira Türkiye’nin dört bir yanında süren ve pek çoğu hukuken ihtilaflı maden ve enerji yatırımları, zaten yoğun göç alan Marmara’yı hızla ‘toptan doğal yıkım’a götürecek.
Mega projelerle iyice yaşanmaz hale gelecek İstanbul, finans merkezi ve emlak cenneti olarak daha neyi, ne kadar kaldıracak diye düşünürken sürdürülemez ekonominin tüm unsurları Trakya ve Güney Marmara bölgelerine taşınıyor. ‘Çok merkezli ağlar’ yaklaşımıyla bölgenin ‘hub kentler’ olarak yeniden yapılandırılması gündemde. (Bu ‘hub-merkez’ konusuna bir gün ayrıca değineceğim).
Planlarda Marmara şehirlerini küresel piyasa için ‘çekici’ hale getirmekten bahsedilse de… Sanayi Devrimi’nden kalma kalkınmacı anlayışla canım Marmara, kelimenin tek anlamıyla talan edilecek.
Çanakkale’nin ‘İkinci İstanbul’ olarak pazarlanacağı… Zeytinden şeftaliye, pirinçten buğdaya, koskoca ülkeyi besleyen verimli tarım topraklarının yok edileceği… Bursa’nın Dilovası’na dönüştürüleceği bir süreçten bahsediyoruz.
İstanbul Kent Savunması, Marmara’da planlanan kıyımı tek tek raporladı. Ortaya çıkan tablo, çok üzücü…
Dört saatte Marmara turu: Ferrari’nizi hazırlayın
Anladığım kadarıyla bu projeleri yapan arkadaşlar, Ferrari sahibi. Ya da tez zamanda birkaç adet almayı düşünüyorlar. Zira ‘Altın Ring’ adı verilen ulaşım projesiyle Marmara’nın etrafını dört saatte kat etmek mümkün olacak deniyor.
Süs olsun diye Avrupa hızlı tren hattıyla bağlantı da sağlanmış. E madem demiryolu hattı yapacaksın, öyleyse neden yeni otoyol projelerini devreye sokuyorsun?
Söyleyelim: 3’üncü köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu projesiyle başlayan, Çanakkale-Balıkesir 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planına işlenen, Lapseki-Gelibolu arası Çanakkale Boğaz Köprüsü’yle devam eden ve Körfez Geçişi-İstanbul-İzmir Otoyolu’yla süren bu ring ve bağlantı yolları, tatlı rantla beslenmenin zeminini hazırlıyor.
Ciddi bir deprem tehlikesi beklenirken daha fazla çarpık ve kontrolsüz yapılaşma Marmara’yı ne hale getirir, bir tahayyül edin…
Dünya açlık, iklim değişikliği, temiz suya erişim gibi sorunlara çare arar ve Türkiye bu sorunların hiçbirinden muaf değilken… Kalan son rezervlerin tüketilmesi, ekonomiye nasıl bir baskı yapacak, onu da bir zahmet hesap edin.
Zaten Marmara’nın balığını bitirme noktasına getirmişsin, ithal balıkla arayı kapamaya çalışıyorsun… Eh bu gidişle 10 yıl sonra zeytini, şeftaliyi bile ithal hale geleceksin demektir…
Afiyet olsun Türkiye!
Sanayi Trakya ve Güney Marmara’ya kayacak
Altın ringin altın kenti İstanbul, bir ‘hizmet kenti’ olarak planlanıyor… Yani ticaret ve sanayi başka yerlere kaydırılacak. Ağırlık finans ve turizme, yani daha fazla inşaata verilecek.
Trakya bölgesinde Çorlu-Çerkezköy-Saray-Lüleburgaz ekseninden daha da kuzeye, Güney Marmara bölgesinde ise İzmit-Sakarya/Yalova-Bursa-Kapıdağı Yarımadası/Çanakkale-Balıkesir ekseninden daha da güneye.
Dikkatinizi çekerim; ülkenin en sanayi yoğun bölgesi Kuzey Ege’de kalan son tarım toprakları ve doğal varlıklara elveda demek bu. Soma’yı hatırlayın: Bir zamanlar zeytincilikle geçinen köylülerin nasıl madenlerde çalışmaya mecbur bırakıldığını… İş cinayetlerine bırakın önlem almayı, daha da azgınlaşmasına zemin sağlayan bir yaşam biçiminin böyle kurgulandığını…
Afet yasası, zeytinlik, orman yasaları ve yeni ÇED yasası gibi düzenlemeler boşuna çıkarılmadı.
Sadece doğal mirasıyla değil, antik çağın en önemli merkezlerinden İda-Kaz Dağları bölgesinde siyanürlü altın çıkarmak yetmedi. Yeni çevre düzeni planıyla Balıkesir-Çanakkale ekseninde ‘kentsel gelişim’ hedefleniyor: 25 yıllık bir projeksiyona göre bölge nüfusu yaklaşık üç kat artacak.
Böyük düşün Türkiye!
Elveda Gökçeada, elveda Saros
Yapılaşma, Bozcaada’nın güneyiyle birlikte Çanakkale Boğazı’nın kuzey bölgeleriyle Edremit Körfezi’nde yoğunlaşacak. Edremit’in zeytini mi? Aman canım, evden, sitelerden, otellerden… Müteahhitlerin kazandığı ve devletlilere kazandıracağı paralardan daha mı kıymetli?
Turizm adı altında yerelde kimsenin kazanmayacağı, ancak hükümet torpilli işadamlarının, hatta bizzat milletvekillerinin sülalesini doyuracak kıyılar, ‘Gelişiyoruz, kazanıyoruz’ diye yutturulacak.
Tamamı sit alanlarıyla kaplı, korunabilmiş ender yerlerden Bozcaada’nın üzüm bağlarına dokunulmamasını herhalde beklemiyordunuz! Bozcaada’da ev, arazi alan veya şarapçılık yapan zenginlerimiz nasılsa başka yerlere kaçabilir. Ki zaten pek azı hükümeti karşısına alacak cesarete sahip. Artık yatlarını Yunanistan adalarına mı yanaştırırlar, yoksa Toskana’da ev mi alırlar, dertleri değil ki geride kalanlar…
Bozcaada’yı bozarken Gökçeada’nın eli boş mu kalsın? Organik tarımın yapılabildiği ender noktalardan Gökçeada bari nazar boncuğu babında korunsa, o da yok! İnşaat odaklı rantın ilk adımları atıldı bile. Yakın geçmişinde devletin Rumları itinayla kaçırttığı Gökçeada (asıl adı İmroz) ‘tesettür adası’na dönüşür mü, dönüşür.
Bandıra bandıra Bandırma
Bandırma ilçesi sınırlarında kurulması planlanan sanayi alanına dikkat: Otoyol ile kıyı kesimi arasında yaklaşık 4 bin 800 hektarlık bir alandan bahsediliyor.
Erdek Körfezi, Kapıdağı Yarımadası, Bandırma-Biga arasındaki bütün bölgeyi etkileyecek ‘sanayi hamlesi’ doğal alanların sonu demek, bu bir. Nüfus baskısı ve ulaşım bağlantılarıyla birlikte tüm bölgenin çehresini değiştirecek, bu iki. Tarımsal üretim tamamen bitecek, bu da üç.
Ama tüy dikmeden olmaz! Çanakkale’nin canım kuzey kıyıları enerji üretim tesisleri için ayrılmış: İki adet termik santralin bulunduğu bölgede, şimdilik 13 tane santral daha yapılmasının önünü açan kararlar alındı. Etti mi 15! Termik santralin olduğu yerde turizm yap da görelim. Kaz Dağları’nın dillere pelesenk oksijeni, kanser kusan santrallerle bitirilecek.
Kanser riskini artıralım ki sağlık sektöründen kazanalım
Bitti mi sandınız? Bursa ve Kocaeli’ne geldik. Sanki Dilovası gibi kanserden ölüm oranının yüzde 33’e fırladığı bir kabus kent yokmuş gibi, yeni ölüm kentler yolda.
Bursa ovasının göbeğine kurulacak termik santral, bir başlangıç: Mudanya bölgesindeki zeytinlik alanlara yeni organize sanayi bölgeleri inşa edilecek. Kandıra toprakları da organize sanayi bölgeleriyle doldurulacak. Sapanca gölü malum, can çekişiyor. Hem su çekiliyor, hem ciddi oksijen kaybı var. Sapanca bitti mi zaten etrafında yapılan tarıma, doğal güzelliklere filan el Fatiha…
Sanayi kirliliğine ek olarak sayısız taş ocağı, mega projelerle suyu kurutulan İstanbul’a su vermek için Melen, Ağva yakınlarındaki İsaköy, Sungurlu barajlarından su taşınması gibi ‘cin fikirler’le bölge, yakında tamamen iflas etme noktasına gelecek.
Şehrin ortasına amonyak tankı
Kocaeli kenti ve Körfez’e yönelik bir başka tehdit, Gübretaş fabrikasının 37 bin 500 metreküplük yeni bir amonyak tankını kentin içine inşa etmesi. Evet yanlış duymadınız, kentin ortasına bomba koymak gibi bir şeyden bahsediyoruz!
Körfez Bölgesi’nde Dubai Şeyhi Raşim El Maktum’un Yarımca Limanı’na inşa ettiği Dubai Port tüm bu gelişmelerin göbeğinde… Danıştay yürütmeyi durdurdu ama takan kim? Dubai Port inşaatı devam ediyor. 99 bin 687 metrekarelik alandaki proje, dünyanın 3’üncü büyük limanı olarak sunuluyor. Ancak Yarımca bölgesini tamamıyla değiştirip dönüştürecek.
Trakya talanı yeni başlıyor
Trakya’yı yağmalamadan olur mu hiç? İğneada, Marmara Ereğlisi, Şarköy, Kıyıköy ve Malkara’ya termik santraller geliyor…
Lüleburgaz ve Tekirdağ’da yeni organize sanayi bölgeleri kurulacak; yetmedi Istranca Dağları altın madenciliğine açılacak. Ergene nehrindeki yoğun sanayi kirliliğinden ders almadık, ‘daha, daha, daha fazla kar’ için zehirli atık depolama tesisleri; rüzgar enerji santrali, taş ocağı ve maden ocakları bahanesiyle yeni orman katliamları da yolda.
İğneada’da planlanan nükleer santral Marmara’nın kabusuna son noktayı koyacak.
İşte çocuklarımıza bırakacağımız Marmara bu:
Bütün su havzaları kirletilmiş…
Bütün zeytinlik alan ve tarım topraklarının organize sanayi bölgeleriyle doldurulmuş…
Bütün kıyılarına ticari limanların yapıldığı…
Manyas, Meriç Deltası (Gala Gölü), Acarlar (Sakarya Karasu-Kaynarca) ve Istranca-İğneada longozları gibi eşsiz doğal alanların katledildiği…
Ayçiçeği, pirinç, buğday üretiminin imkansız hale getirildiği…
Otoban ve termik santrallerle kuşatılmış bir bölge.
Kolin-Cengiz-Mapa gibi şirketlerin zenginliğine zenginlik katmasından başka bir işe yaramayacak bir yıkım bu.
Çocuklarınızı çok mu seviyorsunuz? Ev almayın. Nefes alabilecekleri, sağlıklı gıdaya ve temiz suya ulaşabildikleri bir dünya bırakmaya çalışın. Yoksa hiç hayırla yad edilmeyeceksiniz.