SEVGİ AKA
Üst üste yığılmış 7 bin 506 varilden oluşan 600 ton ağırlığındaki devasa heykel ‘The London Mastaba’ Hyde Park’ta Serpentine Gölü’nde yüzmekte. Dev heykel, Christo ve Jeanne-Claude sanatçı ikilisinin 60 yıldır varil kullanımına odaklanan Serpentine Galeri’deki ‘Christo and Jeanne-Claude: Barrels and The Mastaba 1958-2018’ sergisinin bir parçası.

Fotoğraf: Reuters
1935’de aynı günde doğan çift ‘Mastaba’yı 1977 yılından beri planlıyorlardı. İsmini Antik Mısır’daki tavanı düz, yanları eğimli banktan ve mezardan alan ‘Mastaba’, Jeanne-Claude 2009’da hayata veda edince farklı bir anlam kazanmış oldu. 83 yaşındaki Christo bu devasa heykeli karısına ithaf etti.
‘Mastaba’ aslında 410,000 adet renkli varilden, Abu Dabi’ye yakın bir çölde inşa edilecek ve dünyanın en büyük heykeli olacaktı. Serpentine Galeri’nin davetiyle Londra’da 7 bin 506 varille kurulan ‘The London Mastaba’ ise, Christo’nun Abu Dabi’ye yerleştirmeyi planladığının sekizde bir ölçülerinde bir testi.

1979’da yaptığı eskiz
20 metre yüksekliğinde, 30 metre genişliğinde ve 40 metre uzunluğundaki geçici ve ‘küçültülmüş’ versiyon canlı renkleri ve pikselleriyle İslam mimarisini hatırlatıyor. Gerçi, petrol varillerinden oluşan ‘Mastaba’, Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir çöle tematik olarak daha uygun olurdu. Fakat 1960’lardan bu yana ürettikleri eserlerin politik boyutu zayıfladı. Varilleri malzeme olarak kullansalar da petrolün küresel ekonomideki rolüne değinmediler. Dahası, Christo varillerin petrol kaynaklarına gönderme olduğunu reddetti.

Fotoğraf: christojeanneclaude.net
İkilinin ilk ortak çalışmalarından biri ‘Wall of Oil Barrels–The Iron Curtain’ (Petrol Varil Duvarı – Demir Perde) da varillerden oluşuyor ve diğer eserlerine göre daha radikal bir tavır sergiliyordu. Varilleri, Paris’in Visconti sokağından geçişi engelleyecek şekilde izinsiz yığdılar.

(1961-62)
89 buluntu varilden oluşan duvar Paris’in en dar sokaklarından birini, polis kaldırılmasını isteyene kadar, sekiz saat boyunca tıkamış oldu. Bu duvar, soğuk savaşa, 1961’de inşa edilen Berlin Duvarı’na ve muhafazakarlaşan devlet politikaları altında, hareket etme özgürlüğünün kısıtlanışına karşı çıkıyordu. Komünizmden kaçan Bulgar göçmen Christo’nun diğer çalışmalarında da Doğu ve Batı ilişkilerini önemsediği görülebilir.
Berlin, Doğu ve Batı olarak duvarla bölünmüşken, 1971’de geliştirilen Wrapped Reichstag projelerinin izinleri, ‘soğuk savaş’ gerginliklerinden dolayı ancak duvar yıkılıp Almanya yeniden birleşince alındı. Berlin’deki Alman Parlamentosu’nu 100 bin metre kare gümüş kumaş ve 90 profesyonel dağcının yardımıyla paketledikleri ‘Wrapped Reichstag’ 24 yılda tamamlanıp 1995’de açıldı. Yeni Almanya’nın sembolu anıtsal yapı sadece iki hafta paketli kaldı.

Fotoğraf: christojeanneclaude.net/
En son 2016’da Kuzey İtalya’da Iseo Gölü’nde sergilenen ‘Floating Piers’ (Yüzen İskele), ana karayla göldeki adaları birbirine bağlıyor, ziyaretçilere suyun üstünde yürüme deneyimi sunuyordu. 220 bin küpten oluşan, üç kilometre uzunluğundaki modüler iskele sayesinde 2016’da Iseo Gölü’nün üzerinde 1,2 milyon kişi yürüdü.
Çiftin desen, kolaj, fotoğraf ve heykellerinin izleyiciyle buluştuğu ‘Christo and Jeanne-Claude: Barrels and The Mastaba 1958-2018’ sergisi 9 Eylül’e kadar Serpentine Galeri’de, The London Mastaba ise 23 Eylül’e kadar Londra Hyde Park’ta görülebilir.
Javacheff çiftinin hikayesi

Javacheff çifti (Fotoğraf: thewalkupblog.com)
Bulgar sanatçı Christo, 2009 yılında hayata veda eden eşi Fransız Jeanne-Claude ile birlikte birçok dev ölçekli yerleştirmeye imza attı.
Christo 1958 yılında ayakkabı, telefon gibi günlük objeleri paketleyerek heykel yapmaya başladı. Paketlenen objeler yeni bir kimliğe kavuşuyorlardı. Nesnelerin ve yapıların ayrıntıları saklı kalırken, oranları ortaya çıkıyor; sabit ve sert yapı kumaşla sarılınca, kırılgan ve uçucu bir karakter kazanıyordu.
Çevre için yeni bir bakış açısı yaratmayı amaçlayan sanatçılar, doğanın bir kısmına ‘geçici olarak müdahale’ ederek bunu sağladı.
‘Çevre Sanatı’ olarak anılan çalışmalarında bir Volkswagen arabayı (1963), binaları (1967-68, 1971-95), bir ortaçağ kulesini (1968), bir çeşmeyi (1968), kıyıyı ve kayaları (1969), adaların etrafını (1980-83) ve ağaçları (1997-98) sentetik kumaş ile kapladılar.
Söz konusu bütün yapıtlar, bir ila üç hafta gibi sınırlı bir sürenin ardından yeniden eski haline çevrildi, kullanılan malzemenin tümü geri dönüştürüldü.
Buna ek olarak, Florida’da adaları çevreledikleri ‘Surrounded Islands’ projesini yerleştirmeden önce, çalışanlar 11 adadan 40 ton çöp toplamışlardır.
Çiftin eserleri, devasa projelerini gerçekleştirdikleri coğrafyalarda zaman zaman sosyal etkiler de bıraktı.
Örneğin, California’da ürettikleri ‘Running Fence’ projesinde 59 farklı özel mülkünün üstünden geçen beş buçuk metre yükseklikte, 39,4 kilometre uzunluğunda beyaz naylon kumaştan bir çit geçiren çiftin projedeki amacı, California’nın değişik bölgelerinde yaşayan, ekonomik ve sosyal düzeyleri hayli farklı olan arsa sahiplerini kesiştirmekti.
Son olarak, ‘Floating Piers’ (Yüzen İskele) projesinde de olduğu gibi 60’lardan beri gerçekleştirdikleri bütün dev eserler, o ya da bu şekilde, çevrelerini etkilemiş, dönüştürmüş, insan algısını değiştirmiştir.
Çift ve işleri hakkında daha detaylı bilgiye buradan ulaşılabilir.