MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
10 gün sonra, 7 Mart’ta Artvin’in ‘düşman işgalinden kurtuluşu’nun 95. yılını idrak edeceğiz. Haşmetli Sultanımız I. Tayyib’in, Sadrıazam Boşbakan Davudzade Ahmed Paşa’nın, bilumum AKP zevatının ve yüzde 50’sinin dikkatlerine sunmak isterim ki Artvin düşmandan kurtulmak için, bugün madenden kurtulmak için verdiği mücadeleyi vermek zorunda kalmamıştı.
Düpedüz varoluş mücadelesi
1878-1917 arasındaki Rus işgali, Sovyetler Birliği’nin kurulması ve I. Dünya Savaşı’ndan çekilmesiyle sona ermişti. 1918’de başlayan Gürcistan işgali ise Ankara hükümetinin 22 Şubat 1921’de verdiği notayla bitti. Bunda Sovyetler’in Gürcistan’da hakimiyet kurma girişiminin de payı vardı tabii. Kısacası, Artvin düşman işgalinden savaşmadan kurtuldu.
Artvin şu anda yakın tarihinin en büyük direnişi için ayakta; şirket işbirlikçisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin işgaline karşı mücadele veriyor. Bu direnişe kurtuluş savaşı demek bile az, düpedüz varoluş mücadelesi.
Rövanşı alabileceklerini düşünüyorlar
Sadrıazam Ahmed Paşa’nın Artvinlilerle görüşmesinden sonra Konya’da ilan ettiği şey de bu mücadeleyi bitirecek zırnık kadar unsur barındırmıyor. Büyük, küçük, ciddi, şarlatan, havuz, yavuz neredeyse bütün medyanın olumlu bulup ipine sarıldığı, Sadrıazamın sol dudağından düşen cümle şuydu: “Cerattepe’deki maden işletmesi, mahkeme kararı sonuçlanıncaya kadar çalışmalarını durduracak. Hukuk devletinin gereği olarak herkes mahkeme kararına saygı duyacak.”
Saygı duyulmayan mahkeme kararlarıyla dolu bu ülke. Hele ekolojik meselelerde…
Yasal çerçeveyi yamultma konusunda AKP hükümetlerinin eline ise kimse su dökemez muhtemelen. AKP’yle başlamayan, birçok siyasi partinin foyasını ortaya çıkaran Bergama’daki altın madenine karşı yürütülen mücadele başlı başına ibret verici. O mücadeleyi yürütenlerden avukat Senih Özay, bu hukuk maskaralığının hala nasıl devam ettiğini geçen gün Facebook’ta anlatıyordu. Cerattepe için neden öyle kolay ve çabuk umuda kapılmamak gerektiğini de anlatmıştı.
Sadrıazam Ahmed Paşa mahkeme kararına saygı gösterme konusunda madem o kadar iştahlı, mesela Cerattepe için saygı gösterebileceği, hatta önünde secdeye varması gereken bir yargı kararı var: 2009’da, yani AKP döneminde, Danıştay onamasından da geçip kesinleşen yargı kararı uyarınca o zamanki firma Inmet Mining’in ruhsat ve işletme hatları iptal edilmiş, faaliyete son verilmişti. Yani şu anda Artvinlilerin kurtarma savaşı verdikleri bölgede madencilik yapılamayacağı hükme bağlanmıştı.
Ama Tayyib ve Ahmed arkadaşlar hukuku mahalle arasındaki tekkale maç sanıyor ve rövanşı alabileceklerini düşünüyor. Daha doğrusu, ‘atan galip’ değil, ‘ben atana kadar’ maçı olarak görüyorlar hukuku ve bütün meseleleri. Bu yüzden, Cerattepe’deki aynı ruhsat alanları 2012’de tekrar ihaleye çıkarıldı… Ne güzel mahkeme kararlarına saygı, değil mi?
Saygı duyacakları bir mahkeme kararı
Ah söylemeyi unuttum, bu arkadaşlar saygı duyacakları bir mahkeme kararı arıyorlar. Şöyle…
Mehmet Cengiz’in şirketi 2013’te ÇED olumlu raporu çıkarmıştı. Yeşil Artvin Derneği bu yeni saldırıya karşı da mücadeleye girişti. Rize İdare Mahkemesi de bu Mehmet Cengiz oyununu Kasım 2014’te iptal etti.
AKP hükümetinin aklına mahkeme kararına saygı o zaman da gelmedi. Çünkü bu, saygı duyulabilecek bir karar katiyyen değildi. Bu yüzden, o iptal kararını veren hakimleri başka yere sürmek akıllarına hemen geliverdi. Al sana mahkeme kararına saygı! Ve bu iptal kararı, Ahmed Paşa’nın şimdi sanki bir yenilik gibi ilan ettiği ‘kapalı galeri bakır madeni’ içindi!
2014’teki bu iptal kararı yedi ayrı bilim dalından yedi bilirkişinin 35 sayfalık gayet net raporuna dayanıyordu. “Madencilik faaliyeti telafisi imkansız zararlara neden olacak” diyordu bilirkişi raporu: Ekosistem parçalanacak, su kaynakları kirlenecek, toz ve zararlı gazlar salınacak, orman örtüsü tahrip olacak, ağaçlar zayıf düşeceği için yoğun böcek zararları yaşanacak, görüntü kirliliği olacak, manzara bütünlüğü bozulacak.
Sonra da şirketin hazırlattığı ÇED raporunun bu zararları önleyecek tedbirler içermediğini söylüyordu. Dahası, bu zararları önlemenin imkansız olduğunu vurguluyordu. Sonuç olarak “Bir tercih yapılmalıdır” diyordu: Artvin ili yerleşim alanının bir kısmından ve nitelikli korunmaya ayrılmış alanlardan vazgeçiyorsanız madencilik yapın, vazgeçmiyorsanız “bu alan içinde herhangi bir şekilde madencilik yapılmasına izin verilmemelidir”.
Gelelim Sadrıazam Ahmed Paşa’nın saygı duyulmasını beklediği mahkeme kararına. Şirket 2015’te yeni bir ÇED raporu hazırlattı. Böylelikle işe devam etmek istiyor. Ahmed Paşa’nın da saygı duyma ipini bağladığı bu yeni ÇED raporu, daha önce iptal edilen ÇED raporunun aynısı gibi. Gayet tecrübeli ve namuslu jeoloji mühendisi Tahir Öngür’ün bu yeni ÇED’le ilgili 24 sayfalık bir değerlendirmesi var. (Bu ayrıntılı ve çok iyi yazılmış eleştiriye önümüzdeki hafta sonu açılacak şu sayfadan ulaşabilirsiniz)
ÇED raporunu hazırlayan bilimcilerin bilim ahlakına da, genel ahlaka da sığamayacak tavırlarını, bilimsel yanlışlarını, çarpıtmalarını ortaya koyan Öngür, yeni ÇED’in ‘yeni’ tarafını şöyle tanımlıyor: “Jeolojiyle ilgili bölüm bütünüyle önceki çalışmalardan aktarılmış, hidrojeoloji bölümü büyük ölçüde önceki çalışmalardan aktarılmış ve gerçekleri gizlemeye yönelik saptırmalar yapılmış, heyelanlara yönelik değerlendirmeler bütünüyle bilim ve mühendislik dışı çarpıtmalarla riskleri saklamaya dönük hazırlanmış, Asit Maden Drenajı bölümü başından sonuna çelişkili ve absürd, patlayıcı uygulamaların çevreye etkileri de bütünüyle yanlış.”
Yeşil Artvin Derneği bunun iptali için de dava açtı tabii. Sadrıazam Ahmed Paşa’nın saygı duymamızı emrettiği mahkeme kararının çıkması için yapılması gereken ilk çalışma, yeni bir bilirkişi heyetinin 14 Mart’ta yapacağı keşif. Peki bu bilirkişi heyeti – gerçekten dürüst bilimcilerse – önceki heyetten farklı ne bulacak?
Bu maç bitmez
Son iki yılda bu bilim dallarında, eski bilgileri çöpe atacak devrimler yaşanmadı; bilimi çöpe atacak karşı-devrimler ve ‘bilimciler’ her zaman mümkün ve elaltında bu ülkede. Artvin’in, hemen üzerindeki ve civarındaki bölgenin topografik, jeolojik, klimatik, hidrojeolojik, metalurjik, biyolojik, demografik yapısı da değişmedi. Bilirkişi raporu denen şeyi de aynı tekkale maç gibi görüyor galiba bunlar: bizim istediğimiz rapor yazılana kadar maç bitmez.
Nereden mi biliyorum? Sadrıazam Ahmed Paşa, ağaçları ve tabiatın güzelliklerini nasıl koruyacaklarına dair aldıkları bazı tedbirleri saydıktan sonra şunu söyledi de oradan biliyorum: “Bu teminatlara rağmen birileri, ‘Siz hangi tedbirleri alırsanız alın, biz zenginliklerin yer altında kalmasını istiyoruz’ derse bunu da hoş karşılamamız mümkün değildir.”
Nasıl yani? Peki, sen kararını zaten verdiysen bilirkişileri neyin keşfine gönderiyorsun? Ya şimdi keşif yapacak bilirkişiler de öncekiler gibi, ‘Burada kesinlikle madencilik faaliyeti yapılamaz’ derse ne olacak? Yoksa, bunu demeyecek bilirkişiler icat etme bilimine mi başvurdunuz? Türkiye’nin en başarılı olduğu bilim dalıdır bu, hepimiz biliyoruz.
Kısacası, anlamanız gereken şey şu: Siz hangi tedbirleri alırsanız alın, bilim zenginliklerin yer altında kalmasını istiyor.
Ya da ‘Bilirkişiler ne derse desin mahkeme madene onay verecek’ mi diyorsunuz? Hani Sultan I. Tayyib’in benimsediği erkler birliği ilkesi var ya, ona uygun olarak… Bu mahkeme kararına mı saygı bekliyorsunuz yani?
Teminat mı?
Sadrıazam’ın bizi ikna etmek için sanki yeni şeylermiş gibi müjdelediği şu güvenlik ‘teminatları’na, tedbirlere de bir göz atalım.
Bir: “Maden ocağı kapalı galeri sistemiyle çalışacak, açık galeriye geçilmeyecek.”
Sadrıazam ya cahil ya da yavru lemur kandırıyor; o saygı duymadığı 2014’teki mahkeme kararı kapalı galeri sistemini iptal etmişti zaten.
İki: “Bakır cevheri çıkarıldığı yerde değil, taşınarak Murgul’da işletilecek.”
Peki, Murgul Mars toprağı mı, orada hayat yok mu, ‘Murgul’u daha önce bakırdan gebertmiştik, yine gebertebiliriz’ mi demek istiyorsunuz?
Dahası, çıkarırken vereceğiniz zarar Cerattepe’yi ve etrafını neredeyse Mars toprağına çevirebilir, zehirli suları olan bir Mars. O sevmediğiniz bilirkişi raporu bunları tek tek sayıp döküyor Paşam. Ve Tahir Öngür’ün gayet iyi açıkladığı gibi, galerileri açmak için patlatacağınız binlerce kilo dinamitin yaratacağı tahribat, heyelanlar Artvin’i gömecek belki de.
Soru bilmediğiniz yerden Hocam, burada jeolojik derinlik meseleleri var. Ekolojik cehennem yaratacaksınız. Çok bildiğiniz ‘stratejik derinlik’ konusunda yarattığınız siyasi-sosyal cehennem neden ibret olamıyor?
Üç: “Murgul’a karayoluyla değil teleferikle taşınacak.”
Bunu matah bir şey sanıyorsun, değil mi? Seni kandırıyorlar Paşam, Hocam. Seni ayakkabıkutucular kandırıyor, seni millete küfreden madenağızlılar kandırıyor.
Tahir Öngür’ün gösterdiğine göre, teleferik mucizesini öneren ÇED raporunu yazanlar hesapları yanlış yapmış. Bu teleferik tertibatı bile heyelanlara yol açacak çok büyük ihtimal. Bu teleferik tertibatını kurmak için yol açılacak Paşam, lego değil ki bu Mehmet Cengiz bir delik bulup koyuversin. Teleferiği yerleştirmek ve çalıştırmak için 30 metre genişliğinde 4408 metre uzunluğunda bir orman şeridi tıraşlanacak, sinekkaydı diyorum Hocam, Sultan I. Tayyip’in mübarek ve tontiş yanakları gibi; tamam, o şahane bıyıkları ölçüsünde çalılar olabilir. Bayağı bir ağaç gidecek Hocam, gidenlerin yerlerine diktiğin ağaçları şimdiden gözyaşlarınla suladığını görür gibi oluyorum.
Dört: “Kesilen ağaçlar minimum düzeyde tutulacak.” Laf olsun torba dolsun.
Beş: “Kesilenlerin yerine misliyle yenisi dikilecek.” Laf olsun torba dolsun.
Devlet-şirket kucaklaşması
Artvinliler Kurtuluş Savaşı’nda vermedikleri mücadeleyi vermesin de ne yapsın! Düşman askeri çekilmişti o zaman. Düşman askeri alt tarafı işgal etmişti üstelik; bunlar da işgal kuvvetleri gibi davranıyor ve dahası yok etmek istiyorlar. Para kazanacaklar çünkü. Devlet-şirket kucaklaşması; AKP’nin en büyük başarılarından biri. Halk, Artvinliler, basbayağı gezegeni korumak için işte bunlara karşı direniyor, mücadele ediyor.
Bilirkişi raporları, çok net olarak şunu diyor: en küçük bir madencilik çalışması, geçmişte maden arama çalışmasının bile yol açtığı gibi Artvin’i besleyen bütün suların zehirlenmesine yol açar. Toprağı bile zehirler. Hatta bu zehirli etki baraj göllerini de etkiler. Bu bölge çok yağış alan, çok dik bir topoğrafya. Heyelan bölgesi yani. Yerüstü ve yeraltı sularının etkilenmemesi mümkün değil. Sonra o zehirler asit olarak yağacak bir de…
“O işi geçeceksin…”
Ama tüm bunlar ve daha fazlası AKP hükümetini asla ilgilendirmiyor. Başbakan denen adam bu memlekette bir şirketin halkla ilişkiler sorumlusu olarak didiniyor.
Eyy Sultan I. Tayyib ve Sadrıazam Boşbakan Ahmed Paşa, dilinize pelesenk olmuştu: ‘AKP halkın ta kendisidir’, ‘Biiiiiz milletin içinden geçeni anlar ve onun yerine söyleriz’, ‘Devletle-halk ayrımını tamamen kaldıracağız…’
Nevi şahsına münhasır bir Hopalının dediği gibi, “O işi geçeceksin” Cumhurbaşkanı ve sen de o işi geçeceksin Başbakan. Artvinliler 25 yıldır buradaki madene karşı mücadele ediyor. Ne düşündüklerini hissetmek için debelenmenize gerek yok, seslerini gayet gür duyuruyorlar, mahkeme kararları var. Duyacak kulak için akordeon, kemençe, tulum ne ararsan alesta.
Ama siz ne yapıyorsunuz? Seslerini kısmak için gazlıyorsunuz.
Gayet faşizan bir zihniyet
O millet-devlet nutuklarının palavra olduğunu biliyoruz; bunların büyük para kazanma hamlelerinin paravanı olduğunu da biliyoruz, tarihte de hep böyle olmuştur; yüzde 50’nizin de büyük kısmı biliyordur. Ama bunun gayet faşizan bir zihniyeti yansıttığını da bilmeliler, bilmelisiniz. Ve artık Çevre Etki Değerlendirmesi gibi ‘Halk Tepki Değerlendirmesi’ni de hesaba katmalısınız. En azından bunu öğrenmiş olmalısınız. Pekiştirmek için lütfen yarına kadar defterinize 10 kere yazınız.
AKP her alanda ağır bir tahribat yarattı; telafisi en zor olanı da muhtemelen tabiata verdiği zarar. Ayakkabı kutularındaki milyonlara, yatak odalarındaki kasalara bile eyvallah da tabiat anayı soyuyorsunuz. Sizin inancınıza göre söyleyeyim: Allah’ı soyuyorsunuz.