… Bu arada, Başbakan Ahmet Davutoğlu da, CNN’in ünlü Christiane Amanpour’una Kobani’nin doğu yönündeki dış mahallelere IŞİD bayrakları dikildiği sırada şöyle konuşabiliyor:
“Kobani’dekiler bizim kardeşimizdir. Biz, Kürt, Türk, Arap diye bakmıyoruz. Ancak eğer Kobani’ye müdahale edilecekse, biz de diyoruz ki, Suriye’nin tamamına müdahale edilsin.”
Tam anlamıyla, Türkçe’deki “hamur yoğurmak istemeyen kadın, akşama kadar un elermiş” özdeyişine uygun düşen bir tavır. Kobani düştü, düşecek iken, “Kobani’ye müdahale” için ABD’yi kastederek, “Suriye’nin tümüne müdahale edilecekse, yani Başşar Esad rejimi düşürülecekse, ben varım; aksi halde Kobani konusunda ben yokum.”
Ankara’nın Kobani’ye bakışı budur. “Türk devleti”nin Kürtlere geleneksel bakış tarzının “İslamcı Türk devleti”ndeki devamıdır. Ankara için, bir “Kürt özyönetimi” asla kabul edilemez, zira bu, gelecek için, Türkiye Kürtlerine çok kötü bir “emsal” oluşturur.
… Bu yaklaşımın, “ayıplı” olması bir yana, “gayrı ciddi”dir. Ama daha da önemlisi, “çözüm süreci”ni kurtarmak için “çok geç kalınmakta” olduğu izlenimini vermesidir.
Kobani’de “özerk Kürt yönetimi” görmeye tahammülü olmayan bir anlayışın Abdullah Öcalan ile neyi çözmeye niyeti olduğunu anlamak da kolay değildir.
Acaba öyle bir niyeti var mıdır? Olmuş mudur?