KAAN SEZYUM
Uzun süredir Haftanın Suyu’nu boşladım sevgili okur… Bilmez olaydım.
Ama sor bi neden boşladım?
En son kaldığımız noktada, ülkede ‘Çocuklara tecavüz olsun mu?’ ya da ‘İdam cezası gelsin mi?’ gibisinden insanın aklını rendeleyen gündemlerle boğuşuyorduk.
‘Çocuklara taciz olsun, sonra tacizcileriyle evlendirilsinler işler tatlıya bağlansın’ önerisinden sonra benim kafadaki tahtalar sizlere ömür…
Zaten cehennemin numune bir versiyonu gibi bir yer olmaya başladık iyice, böyle korkunç bir gündeme dair hiçbir şey söylemek isteyemedim, paralize oldum istemeden açıkçası.
Yıllardır gündeme bakıp gülecek bi şeyler çıkartmaya çalışmak hiç bu kadar zorlayıcı olmamıştı…
Yani şimdi uzun uzun ‘küçüğün reşit olması’ gibi abuk subuk laflar eden bakanlara mı kızayım? Bu adamların nesine kızayım?
Adamlar evrimi tersine çevirmeyi başarmışlar. Darwin böyle bir olayı görse aklını çıldırır. Adamın onca yıl geliştirdiği tüm teorileri bademsel bıyıklı bir ya da birkaç bakan ve yancıları anında yok edebiliyor…
Bir de üzerine gevşek gevşek gülümsüyorlar sizlere TRT ekranlarından. Tüm ekranlardan aslında.
Daha fazla 1984 göndermesi yapmak istemiyorum. 2016 biterken zaman yolcusu gibi oldum zaten.
Databeyz toplanıyor!
Bak bademsel dedim de Yiğit Bulut (Yani halk arasındaki adıyla Cöleli) bıyık bırakmış gördünüz mü?
Ben bıyığını çok beğendim. Bıyık dışında ise kendisi yine bildiğiniz gibi.
Diyor ki ‘Yemek programı yapan yabancılar ajanmış’… Tamam öyle olsun, ben de diyorum ki ‘E hacı, sen bunu biliyorsan neden kanıtlamadın da memleketin içinde ajanları dolaştırıyorsun?’…
Zaten jölenin fazlası saç köklerinden sanırım beyne gidiyor.
Bir de Cöleli’nin CB başdanışmanı olduğunu hatırlayın. Kılavuz kargaya bağlamış, ileriyi görmek çok zor.
Gerçekten ibretlik bir video… Herkes akıllı olsun.
Bu mantıkla Ayhan Sicimoğlu da mı yerli ve milli ajan acaba? ‘Hastasıyım, hastasıyım’ diye diye gizli bilgiler mi topluyor acaba?
“Türkiye’de yemek programı yapan yabancılar ajanlık yapıyor” diyen cumhurbaşkanı başdanışmanı var, iş tanımı bu. Maaşı filan da var…
Jölenin fazlası zarar diye yıllardır hiç kimseye laf anlatamıyorum, yanılmışım. Yararı varmış. Yarıyor.
Ya bi de ajanlık eğer Cöleli’nin dediği gibiyse Google Earth’ten de ajan olabilirsiniz….
Of ya bu ve bunun gibi sebeplerden ötürü yazmıyordum işte. Bunun hakkında yazsan ne olur, yazmasan ne olur. Bi de CB başdanışmanı olarak mayışlar da yatıyor.
Hayırlı kazançlar cöle yürekli adam.
Swinger’ın harman olduğu
‘Adana’nın nesi meşhur?’ diye soran olursa ‘Swinger’ı diyebilirsiniz. Her hafta Adana’da bir yerlerde bir takım swinger’lar basılıyor. Bildiğin gönül salıncağı ya!
Hadi konuyla alakasız bir video izleyelim.
Bir de polislerin bu takımları yakalamak için swinger kılığına girmesi filan da bana komik geliyordu ama artık gelmiyor.
Çünkü güneşe ateş edenlerin ülkesinde ne daha fazla komik olabilir?
Yurtta yangın, dünyada yangın
Yazmadığım arada Adana’da bir yurtta yangın çıktı. Gençlerimiz can verdi. Neden? Yangın merdiveni kilitli de ondan. Ülkenin geleceğini yakarak yok ediyoruz. Suç hepimizin.
Bu arada neredeyse yangına itfaiyeden önce yayın yasağı gelmesi de gözlerimi yaşarttı. Devlet sansürü sayesinde huzura ve güvene kavuştum.
Sansürün beni gerçeklerden koruması gerçekten de paha biçilemez.
Dönemlerde son moda
Bu arada yeni bir dönem başlamış. ‘Ne kadar ekmek o kadar köfte’ dönemi. Umarım bundan sonra ‘Comolokko’ ya da ‘Çeyrek ekmek kokoreç’ dönemi gelmez.
Diplomatik bu yeni dile bayılıyorum.
Ya bu arada sanki Türkiye AB’ye üye olmaya kendisi çekiniyor gibi bir izlenim oluşuyor. O da iyi. Onlar bizi almıyor değil, biz girmiyoruz ya AB’ye zaten.
Bilişimin gücü
Bizim başbakan bir bambaşbakan. Seviyorum kendisini, bir önceki bıcırıks da enteresandı ama Binary Bey bambaşka… Kendisini trenlere ve internete baktığından beri çok severek takip ediyorum.
O da beni seviyor, biliyorum, zamanında haber yollamıştı.
Bakın, başbakanımız 33. Bilişim Kurultayı’nda neler demiş? Mevzu bilişim ya bakın ne güzel de anlatmış bilişimin gücünü.
Başbakan dediğin zaten böyle olur: “…Gecenin karanlığında yoldasınız ve her türlü işimizi rahatlıkla yapabiliyorsunuz. Görüntülü görüntüsüz görüşebiliyorsunuz. Ve gelişen durumlara göre neler yapabileceğinize karar veriyorsunuz…”
Gördüğünüz gibi karanlıkta konuşabilmek… İster görüntülü, ister görüntüsüz. Her işinizi rahatlıkla yapıyorsunuz… Binary Bey bu konuşmayla cep telefonunu yeniden tanımladı bence.
Steve Jobs, öbür taraftan gelip, bu lafları yeni Ayfon sunumunda kullanmak isteyecek. (Bir yandan da mantıksız değil Apple yıllardır en antin kuntin teknolojileri ‘Devrimsel’, ‘Çığır açıcı’ diye tanıttı tanıttı, milletin cebine böyle çöktü… Apple demişken bir sonra çıkacak MacBookPro’larda pil de olmayacakmış. Bir kere kullanacaksınız ve atacaksınız. İşte devrim budur)
Sahte büyükelçilikte son nokta
Gana’da sahte Amerikan Büyükelçiliği açan Türk kardeşlerimiz de arada kaynadı gitti. Yerli yatırımcıların bizden daha garibanları dolandırması her zaman toplumumuzda sevgi ve hoşgörüyle karşılandı.
Jet Fadılları, Deniz Fenerlerini yetiştiren semirten bir halk çok daha fazlasını hak ediyor. Bir de 10 yıl boyunca çalışmış burası.
Sahte büyükelçilikten emekli bile olurlardı biraz daha zorlasalar.
Ekonomi tıkırında
‘Anıtkabir 12 yılda bitti, biz burayı (Bejtepe) proje hariç 18 ayda bitirdik.’
‘Altın alın’
Onu diyen bunu da dedi, 7 ay önce “Refah göstergesi” dediği “Aynı ailede 3 araba” için bu kez “İsraf” dedi. Neye inanayım bilemiyorum.
30 kasım 2016: “Bir ailede 2-3 tane araba var. Bunun adı israf ekonomisidir”
11 Nisan 2016: “Artık ülkemiz refah ülkesi. Her evde 2, 3 araba var.”
Öyleyken öyle, ne yapacan?
Bence sürekli güncelleme geliyor reyize o yüzden açıklamaları birbirini tutmuyor. O yüzden reyizin son güncellemelerini sürekli kurmanız lazım. Yoksa mantıksal olarak sizi zorlayabilir.
Neymiş, en son ne derse oymuş demek ki.
Gerçekliğin çölüne hoş geldiniz. Katarlı ve Suudi kardeşlerimiz sayesinde şimdi çölde kayak yapmak da mümkün…
Belki güncellemeleri yapmayı unutmuşsunuzdur son olarak aralarda şu açıklamalar yapıldı:
“Bizi yıkmak isteyenlere karşı yastığınızın altındaki dövizi milli paraya çevirin. “
“Yalnızlığımı biliyorum ama mücadelemi sürdüreceğim. Çünkü faizi önemli bir sömürü aracı olarak görüyorum. “
MFÖ’nün de dediği gibi Yalnızlık Ömür Boyu…
Döner ekmek dövize karşı…
TL’nin çılgınlar gibi olmasa da gayet sağlam bi şekilde değer kaybetmesinden sonra yurt çapında çeşitli yöntemlerle dövizin ateşi düşürülmeye çalışıldı.
Mesela Diyanet’ten Türk Lirası kararı çıktı: Hac ve Umre ücretleri TL olarak tahsil edilecek artık…
Bu zamana kadar dolar üzerinden çözmüşler, olsun ya. Milli diyanet işte. Arabaları da Mercedes zaten, sıkıntı yok.
Bursa’da bir mermerci 2 bin dolar bozdurarak makbuzunu getiren yurttaşlara ücretsiz mezar taşı vereceğini açıkladı. Mermerci Enes Alan, “2 bin dolarını bozdurup getiren vatandaşımıza 750 liralık mezar taşını bir kuruş bile almadan veriyoruz. Hatta gidip kendimiz mezara yerleştiriyoruz” diye konuştu…
Ölmeden mezara girmek için iyi bir fırsat. Tabii ölmemeyi başarabilirseniz.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal, üniversiteden veya Van dışından 500 bin dolarını bozdurana yapımı süren amfi tiyatroya ismini vereceklerini, ayrıca üniversite bünyesindeki akademik ve idari personellerinden 20 bin dolar bozduran 5 kişiyi de yurtdışı seyahatlerin destekleyeceklerini açıkladı…
500 bin dolar iyi para, rektör bey büyük oynamayı seviyor. Ama birisi o parayı bozdurup saçma sapan bir isim kastırırsa ne olacak halimiz? Amaan onu da rektör düşünsün. Her bi şeyi düşünmüş zaten.
O kadar dolar dedik alın size dolar bozdurma videosu
dlköjoijösadjjoiadfasdkjdjdjfas müthiş videopic.twitter.com/hTHo86L45N
— Neithan (@turintturambar) December 8, 2016
Hala keyfiniz kaçmadıysa buyurun bir de cosplay temalı şu videoyu deneyin:
Nedense bana şu videoyu anımsattı.
Size anımsatamasa da açın arkada çalsın.
Bırakın güneş bugün de batsın.
Konu dağılmasın mevzu dolarsa, krallar bile bozdurur diyerek ibret almanız için şu harika videoyu da şuracığa bırakıyorum.
Neden Fatma Şahin, bir Gandhi olmasın?
Fatma Şahin’i severek takip ediyorum ama ara sıra mantık boşluğuna düşüyor. Mesela “Neden Gaziantep bir Paris olmasın. ‘Berlin’den benim ne farkım var’ diyoruz. Gelenekten geleceğe, yerelden evrensele hedeflerimiz var. Ulaşmamız gereken bir yolculuğumuz var” diye konuştu…
Sizce Gaziantep neden Paris olmadı?
Ya da şöyle soralım, Gaziantep’in illa ki Paris mi olması gerekiyor?
Konuyla ilgili EkşiSözlük’te güzel bir cevap buldum, sizinle de paylaşmak istedim.
Uzun bir metin ama okuyun isterim (imlasına dokunmadım)
“1990’lı yıllar;
yılbaşında her ağacın, her aydınlatma direğinin, daha led ışıklar icad edilmeden, binbir emekle binbir güzellikle ışıklandırıldığı, hürriyet caddesinin, yılbaşı gecesi trafiğe kapandığı, gençlerin, kızlı erkekli, ellerinde içkileri ile sabahlara kadar dans edip eğlendiği, ve en ufak olayın çıkmadığı,
öğretmen evinde, alkol’ün serbest olduğu, karşıdaki bey mahallesinde, türkü barları, kareoke barları, taş evlerin içinde klasik müzik konserleri verildiği,
doğalgaz olmamasına rağmen, türkiye’nin en temiz havasına sahip olduğu, içme sularının ozonla temizlenip, kimsenin şişe-damacana almadığı,
fuar, kavaklık (sanko parkın olduğu kısım) yemyeşil olduğu ve mangal yapılmasına izin verilmediği,
şimdiki demokrasi meydanı denilen yerden, pancarlıya kadar uzanan, şehrin tam ortasından geçen, içinde tropikal ağaçlardan tutun, asırlık çınarlara yeşilin her tonunu görebileceğiniz, yapıldığında dünyanın en büyük parklarından biri olduğu söylenen parkların yapıldığı, içinde kaykay pisti, anfi tiyatro, çeşitli su ve ışık gösterileri olduğu,
belediye tiyatrosunun her salı kapalı gişe oynadığı, eblahan’da, eyüpoğlu’nda sahafların, müzik aleti dükkanlarının şimdikinden 10 kat fazla olduğu,
sadece entelektüellerin takıldığı, nil kahvesi gibi, ünlü assolistlerin izmir fuarı kadar sahne almak istedikleri şato restoranın yer aldığı,
caddelerin, sokakların cetvelle çizilmiş gibi planlandığı, mahallelerdeki okul sayısının cami sayısından fazla olduğu,
türkiye’nin 2’den fazla yabancı dil bilme oranının en fazla olduğu, rusların, iranlıların güvenle ticaret yaptığı,
gelenin aşık olduğu bir şehirken paris’ten bile güzeldi antep.
sonra ne mi oldu?
şehrin fuar merkezindeki ağaçlar söküldü. mahkeme kararı olmasına rağmen, iki tane zevksiz otel yapıldı.
o upuzun parkın ortasına yine mahkeme kararı olmasına rağmen bir avm yapıldı.
ibrahimli gibi, görgüsüzlerin taptığı bir semt kuruldu. şehir planlaması tınlanmadı. doğudan nasıl para kazandığı belli olmayan, karanlık tipler şehre hakim olmaya başladı.
fıstığını, mercimeğini üretip dünyaya satan çiftçinin arsaları ellerinden alındı, şehre getirilip kültür bilinçli olarak dejenere edildi. zamanla bu eğitimsiz ancak babasından kalan malla eline para geçen kesim şehre hakim oldu.
sokaklarda şortla kimse gezemez oldu, öğretmen evi gereksiz hale geldi. işlevsel, gençlerin halkın uğrak yeri olan tarihi mekanlar birilerine peşkeş çekildi, kapatıldı.
müzisyenler, aydınlar, antep’i seven gençler küstürüldü. okulların kaliteleri, taşradan, doğudan gelen 10 çocuklu cahil ailelerin çocukları ile dolduruldu. yıllarca fen-matematik dalında okullara eğitmen atanmadı.
avrupa birliğinden alınan milyonlarca euro’luk yardımla göstermelik, zevksiz restorasyonlar yapıldı, eşi benzeri olmayan yapılar zevksizlik abidesine döndü.
sen bize 90’lardaki antep’i getir fatma başkan, bırak paris antep’e özensin.
-sonerta”
EkşiSözlük’teki konuyla ilgili başlığın tamamındaki fikirleri okumak isterseniz şuraya buyurun.
O esnada
Yeni Zelanda’nın 10 yıllık başbakanı John Key, “İnsan gücü uzun süre elinde bulundurmamalı” diyerek istifa etmiş. Bu konuda fotoğrafa bakıp ‘Adamlarda hiç kafa yok’ vb. şakalar yapabilirsiniz. Süreniz 10 saniye!
Siyasilerle küfür öğreniyorum
Eğer bir evladım olsa ve ona küfür öğretmek istesem kesin şu isimlerden yardım isterdim…
Sittin: Sitmek fiilinden gelir. ‘Ne kadar zorlasan olmaz’ anlamına gelir. Star Wars’daki Sit’ler de buradan gelmiştir. Galaksiyi siterler.
Örnek cümle için Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a dönelim.
CHP’nin ‘başkanlık sistemi’ne ilişkin tutumunu eleştirerek, “Onlar biliyorlar ki sittin sene bu başkanlığı millet onlara vermez” diye konuştu.
Madik: Parmak anlamındadır. ‘Parmaklamak’ anlamında kullanılır. Nereyi parmakladığınızı bildiniz değil mi. Konuyla ilgili örnek için başbakanımıza bağlanalım.
Bu haberi çok sevdim
Maliye Bakanı Naci Ağbal, Varlık Barışı’na dair açıklama yaptı. Ağbal, “Yurt dışından varlığını Türkiye’ye getiren vatandaşlar için hiçbir soruşturma, araştırma olmayacak” dedi.
Ağbal konuya dair, “Geçmişe yönelik hiçbir soru sormayacağız, vatandaş varlığını getirdiği anda diyoruz ki ‘bu para size aittir’, hiçbir soruşturma araştırma yok. Yeter ki bunu kayda alın” ifadesini kullandı.
Ahmet Hakan tarzı oldu ama ne yapayım, sakalım yok ama olsun.
2016’yı özet geçmişler
Amerika’da 2016 yılında hit olan parçalardan bir parça yapmak fikri ilk kimin aklına geldi bilmiyorum ama sonuç gayet tatminkar yeni bir parça gibi olmuş.
Zamanlar zamansız
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Beşiktaş’taki terör saldırısından sonra Kayseri’de ziyaret ettiği polislere “Bu örgütlerin her birisi hainlikleri, alçaklıkları ve envai çeşit kötülükleri yapıyorlar ama şunu bilmeleri lazım ki, biz tükenmeyiz. Biz pes etmeyiz. Hepimiz birer şehit namzetiyiz. Allah nasip ederse ben de şehit olurum inşallah sizler de şehit olun” dedi…
Olaydan dört gün sonra Kayseri’de bombalı saldırı meydana geldi.
Merak eden varsa Mehmet Bey’in sağlığı ve kendine inancı yerinde, yine gariban çocuklar hayatlarını kaybetti.
Bende sadece senin sicilin var
Eşe dosta karşılıksız çek, senet, kredi borcu saplayanlara sicil affı geliyor. Üçkağıtçılık unutulsun, hatırlanmasın, sicilden silinsin böyle olumsuz davranışlar, herkes baştan başlasın ve karşılıksız çek vermek hoş görülsün diye sanırım.
Ya da bizimkilerin gerçekten etekleri tutuştu, karşılıksız çekçilerden gelecek karşılıktan medet umuyorlar.
Her şeye paramız var
Birçok yere hızlı bir şekilde isminin değiştirilmesi şu ana kadar gördüğüm terörle mücadelede alınan en hızlı kararlardan biri.
Ha bir de anında gelen artık ezbere bildiğimiz basın yasağı var (Basın yasağı, gerçek haberden daha alıştığımız bi şey haline geldiği için bence sorun yok zaten).
Persepolis adlı filmde de 1970’lerin İran’ında bu isim verme durumundan bahsederdi, neyse biz 70’li yıllara anca gelebildik demek ki…
Neyse şimdi bu hassasiyetlere girmeye gerek yok zaten.
Film şu havalarda, izlemediyseniz izlemeyin, içinizi bunaltabilir.
Ama şimdi şöyle de bir şey oldu: 15 Temmuz anısına özel hatıra paraları basıldı.
Tasarımlarını güzel buldum, sorun yok fakat paraların arka yüzlerinde Atatürk olmaması bazılarına tuhaf gelebilir.
Aynı Türkçe Olimpiyatları için basılan şu paralar gibi.
Bunu basan, bunu da basmıştı. Nereden nereye…
İnsan gerçekten hayret etmiyor…
Adalet hız kesmiyor…
Ethem Sarısülük’ü vuran polis memuruna 10100 TL’lik para cezası da üzerine krema olsun güzel bir gündemin…
Adalet böyle bir şey, bugün bana yarın sana lazım olur.
Sivas katliamını yapanları savunanlar da zaten mesleklerinde en güzel yerlere geldiler. Hukuk böyle bir şey, adalet ise biliyorsunuz o biçim Türkiye’de.
Hukuk demişken, Erdal Tosun’un aracına çarparak ölümüne neden olduğu iddiasıyla tutuklanan sürücü Nihat Ş. hakkındaki soruşturma tamamlandı. Savcılık, Şaki’nin “Bilinçli taksirle ölüme neden olmak” suçundan üç yıldan dokuz yıla kadar hapsini istedi…
Olaylar bu noktaya gelmişken Ethem Sarısülük’ün abisi de şu tiviti attı.
Haklı, haksız birbirine karıştı. Adalet herkese yine gerekti.
Hah tam bu sırada gündemini sevdiğimin ülkesi verdikçe veriyor:
Anayasa Mahkemesi Zühtü Arslan, “Adalet herkese her konuda eşit davranılmasını gerektirmez. Tersine, farklı durumdakilere eşit muamele bazen adaletsizliğe yol açabilir. Mevlana’nın dediği gibi, ‘Suyu ağaca verdiğinizde adalet, dikene verdiğinizde zulüm olur’. Bu nedenle adalet her şeyi yerli yerine koymaktır, herkese hak ettiğini vermektir” dedi…
Yaaaaaa… Anayasa Mahkemesi’nin başındaki yetkili abiden iyi mi bileceksiniz adil olma kavramını? Hem de Mevlanalı örnek de vermiş adam.
‘Suyu böyle kafaya verdiğinde ayran olur, süte kattığında süt’ diyerek ben de analojimi yapayım bari.
Bi şey soracağım bu arada, konuyla alakasız: Devlet intikam alır mı?
Bakıyorum, bi saniye…
Adalet Bakanımız yine Bozdağ çok önemli bir açıklama yaptı.
Bozdağ şunları dedi: “Terör, terör örgütleri ve terör saldırılarının bir hedefi de; milletimizin birliğini bozmak ve aramızdaki kardeşlik hukukunu yok etmektir. Her terör saldırısı karşısında, birliğimize ve kardeşlik hukukumuza daha fazla sahip çıkarak, teröre ve terör örgütlerine cevap vermeliyiz. Terörün terör örgütlerinin istediği kaos, kargaşa, provokasyonlar ile terörün panzehiri, birliğimizi ve kardeşlik hukukumuzu korumaktır. Bilgi, gerçek, sağduyu ve basiretten yoksun sosyal medya paylaşımlarını yaymayalım ve bunların bizi yönlendirmesine izin vermeyelim.”
Son derece haklı ve aklıselim bir açıklama.
Bu tweet, Beşiktaş patlamasından biraz sonra atıldı
Burası da Halep değil. Evet insanların durumu çok korkunç ama yanlış bilgi veriliyor. Burhan Bey de haliyle bilmeden ya da bilerek yanlış bir görüntüyü rt ediyor.
Meraklısına ve görseli Google’dan araştırmak istemeyenlere de cevabı vereyim: Burası Yarmuk mülteci kampı.
Bu da iç ve dış işlerimizde huzura doğru atılmış bir tivit. Aaaa yine aynı parti.
Amanda bile mevzuya uyanmış
Playboy mankeni Amanda Cerny de mevzuya uyanmış.
Diyor ki: “Instagram’a yüklediğim yeni gönderim, bir milyona ulaşmak üzere, ‘Yenge’ Türkleri göreve çağırıyor. Eğer destek verirseniz, bu işi başarabiliriz.”
Türk’ün gücünü kullanmak herkesin çok hoşuna gidiyor. Tabii ya neden olmasın? Yengeniz için pamuk eller layka.
Bu arada Amanda’nın diğer paylaşımlarına bakınca Yunanistan ve İtalya gibi ülkelerin de milli damarlarına oynadığını görebiliyoruz. Hit demek tık, tık demek para demek sonuçta (Fotoğrafın konum bilgisine dikkat).
Hakimsizsiniz başlıyor!
Alın şu videoyu bir izleyin. Kim haklı kim haksız karar vermeye çalışın. Otobüse Mercedes cipinin yanındayken büyük ihtimalle çok yakınından geçti diye sitemle tokat atan kişi bir futbolcu.
Dön baba dönelim
Hiçbir şeyden hiçbir şey öğrenmeyen nesiller olarak yıllar içinde çevremiz kendini düzlüğe çıkarırken, biz yine kendi kuyruğumuzla, onunla, bununla uğraşır olduk. O yüzden hep aynı yere geliyoruz.
Çünkü öğrenmek, ders almak yok. Böyle devam. Şiddete şiddet, öfkeye nefretle karşılık verelim, hep birlikte daha güzel günlere ilerleyelim.
Diyeceğim o ki, alın size bilinen en eski müzik eseri. 3400 yıllık. Dinleyip belki biraz düşünürsünüz.
Kapatırken
Ben bitti demeden bu yazı bitmez. Ben de farkındayım Guns’n Roses’ın yıllar sonra çıkan Chinese Democracy albümü gibi oldu ama bu satırları yazarken Rusya büyükelçisine suikast düzenlenmiş, salonda sloganlar atılmış, yayın yasağı da geldi, hatta internet de inceden yavaşladı. Kısmet değil fıtrat.
Müziksiz olmaz
Sizlerle müzikal zevkini sevdiğim bir arkadaşımın çalma listesini paylaşmak istiyorum. Umarım beğenirsiniz. Dünyada kötülüğün sonu olmadığı gibi güzelliğin de sonu yok aslında.
Umut verici değil mi?
Yazıyı bitirirken bir sonraki Haftanın Suyu’nun daha kısa sürede geleceği müjdesini verir ama yine de bana güven olmaz diye de eklemek isterim.
Sonuçta İSKİ bile dediği saatte suyu akıtamıyor bazen. (Su ve elektrik kesintileri çok moda şu sıralar)
Selam ve dua ile.