Dışişleri Bakanı’nın odasının ve o odadaki savaş hazırlığının dinlenmiş oluşu, ‘ulusal güvenlik sorunu’ filan değil, düpedüz kepazeliktir. Hem de öyle Youtube’u kapatmakla, Twitter’ı yasaklamakla, sert açıklamalar yapıp dayılanmakla örtbas edilemeyecek bir kepazelik…
Camiye ayakkabıyla girdi yalanıyla gencecik çocukları linç ettirmeye kalkışan zihniyet, türbenin oraya, “Boş alana 8 tane füze attırır, savaş için gerekçeyi üretirim”diyebilmiş.
Ve devlet dediğimiz kâğıttan kaplan, -hem de bunca dinleme skandalından sonra-, kendi karargâhını bile dinletmemeyi becerememiş. Hangi efelenen açıklama, hangi zavallı yalanlama, hangi kapatma, baskın, tutuklama, bu kepazeliği unutturabilir ki?
Yarın değil, öbür gece…
Bu halk, o zannedilen toplum olmadığını gösterecek. “Layık olduğunca yönetilir” lafını, “Tepkisizdir, çıkarına bakar” aşağılamasını, ‘göbek kaşıyan’ yaftalamasını hak etmediğini ortaya koyacak tavrıyla… Tersine… Hırsızlığın, yolsuzluğun, zulmün farkında olduğunu, kadim bir sabırla, olgun bir itidalle sustuğunu, nabzını yoklamak için gelen kamuoyu araştırmacılarına nanik yapıp öfkesini, tepkisini sandığa sakladığını gösterecek.
“Yediler, ama iş yaptılar” demediğini, haram yiyene harami dediğini, aslında küfürbazlığı, kabadayılığı, yalancılığı, nobranlığı sevmediğini sergileyecek. “Yetti gayrı” diyecek.