‘Büyükada davası’nda yargılanan Helsinki Yurttaşlık Derneği’nden Özlem Dalkıran, ‘gizli’ denen toplantıyı halka açık bir otelde, kapısı açık bir salonda yaptıklarını söyledi.
Üç örgütten yargılama
5 Temmuz’da Büyükada’da bir toplantı sırasında tutuklanan 11 insan hakları savunucusunun duruşması başladı.
İddianamede tutuklu sekiz ismin yanısıra salıverilen iki ismin ‘silahlı terör örgütüne yardım etme’ suçundan 10 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.
10 Haziran’da tutuklanan İnsan Hakları Örgütü Türkiye Şubesi Başkanı Taner Kılıç hakkında ise ‘silahlı terör örgütü üyeliği’nden 15 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
Şüpheliler hem PKK, hem DHKP-C hem FETÖ’yle ilişkilendiriliyor.
‘Hayatın ironisi’
Evrensel’den Cansu Pişkin’in aktardığına göre davada ilk savunmayı Dalkıran yaptı.
Nedenini bilmediği şekilde üç aydar uzun bir süredir özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, eline ulaştığından beri defalarca iddianameyi okuduğunu, ancak toplantının ‘örgüte yardım’ olarak nasıl değerlendirildiğini anlamadığını aktaran Dalkıran, “Hayatın bir ironisi olsa gerek. Stresle nasıl baş edeceğimizi öğrenmek için bir araya gelmiştik. Şimdi ise 113 gündür stres altında yaşıyoruz” diye konuştu.
Henüz gözaltına alınma nedenlerini anlamamışken bazı gazetelerin haklarında ‘casus’ suçlamaları öne sürdüğünü ifade eden Dalkıran, “Haber vermeden toplandığımız için suçlanıyoruz. İddianame medyaya uydurulmaya mı çalışılıyor anlamış değilim” dedi.
‘Kapısı açık salondaydık’
Dalkıran, insan hak ihlalleri alanında çalışan hak savunucularının tanık oldukları şahitlikler dolayısıyla yoğun stres altında yaşadıklarına dikkati çekerek söz konusu atölye çalışmasının da stresle baş etme amacıyla yapıldığını anlattı.
Duyurulmadan atölye yapmanın iddianamede suç olarak anıldığını anımsatan Dalkıran savunmasına şöyle devam etti: “Gözaltıdan itibaren bir kısım medya casusluk hikayesini bu gizliliğe dayandırdı. Gizli denilen toplantıyı halka açık bir otelde, kapısı açık bir salonda yaptık. Bir otelde gizlice toplanılabilir mi? Gizli planlar için bir araya gelen kişiler gizlilik kuralı gereği aralarına tanımadıkları kimseyi almazlar. Oysa dışarıdan tanımadığımız dört tercüman toplantı boyunca bizimleydi. Ayrıca otelin servis elemanları gün içinde girip çıkıyorlardı. Kapısı çoğunlukla açık olan camlı bir prefabrikte yaptık toplantıydı. Havuzun hemen yanındaydı. Sosyal medyada fotoğraf çekip paylaştık. Gizli diyerek suç işlenmiş izlenimi yaratıyorlar.”
‘Gelen mesajdan nasıl sorumlu olurum?’
Dalkıran iddianamede verilerin korunması ve stresle baş etmenin insan hakları alanına girmediğinin öne sürüldüğünü hatırlatarak kendilerinin hakları ihlal edilen kişilerle de çalıştığını, paylaşılan bilgilerin de özenle saklanması gerektiğini, kötü niyetli kişilerin eline geçmesine engel olunması gerektiğini dile getirdi.
İddianamede “Toplantıyı organize eden” diyerek anılan Dalkıran şunları söyledi: “Toplantı düzenlemenin suç oluşturduğu algısı oluşturulmak isteniliyor. Organizasyonu bir şirkete yaptırsaydık onlar da bizimle mi yargılanacaktı? FETÖ üyesi olduğu iddia edilen İştar Gözaydın 90’dan beri arkadaşım, saygın bir akademisyendir. Üç ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Arama sebebim de ‘Geçmiş olsun’ demek içindir. Ne İştar yargılandığı için, ne de ben onu aradığım için örgüt üyesi sayılırız. İddianamede Hayır Meclisleri’ne ait belgenin dijital materyallerimin aranması sırasında bulunduğu söyleniyor. Ancak hangi dijital materyalde bulunduğunu yazmıyorlar ve metnin tamamı yok. Gitmediğim bir toplantının sonuç belgesi muhtemelen e-mail yoluyla bana gönderildi. Binlerce kişinin erişebildiği belgenin aleyhimizde delil olarak kullanılması suçun şahsiliği ilkesinin ihlali ve ciddi tehdit unsuru içerir. Hoşlanmadığımız kişilere belge gönderip ihbarda bulunabiliriz anlamına gelir. İletişimin pasif tarafı gelen mesajdan nasıl sorumlu tutulur? Bu iddia akla da hukuka da aykırı. Savcı, Hayır Meclisleri toplantısına katılarak suç işlediğimi düşündüyse neden bunu kanıtlamadı? O toplantıda olduğuma dair tek bir delil yok.”
‘Sicil belgesi mi isteyeyim?’
Roboski İçin Adalet Yeryüzü İçin Adalet Derneği’ne bağış gönderdiğini aktaran Dalkıran, sözlerini şöyle sürdürdü: “2014 yılında banka hesapları aktif olan ama sonra KHK ile kapatılan bir hesaba bağış yapmak suç mu? Bundan sonra para göndereceğim kişilerden adli sicil kaydı istemek mecburiyetinde mi kalacağım? İnsani yardım amacı güderek bağış yaptığım yerlerde terör örgütü bağlantısı yapılıyor ve bağış yaptığım dönemde hiçbir suçlama yöneltilmeyen derneklere para göndermek suç mu? Telefonumun şifresini hatırlamamam iddianamede savcı tarafından ‘hayatın olağan akışına aykırı’ diyor. Doğrudur ama bu soru hayatın akışına olağan bir anda gerçekleşmedi. Holywood filmlerini aratmayacak şekilde gözaltına alındık, avukatlarımıza ve ailelerimize haber veremedik, hatırlamamak o anki hayatımın olağan akışına uygundur.”
Üç örgütten yargılama
Büyükada’da tutuklanan 11 insan hakları savunucusunun ilk duruşması bugün görülüyor.
Büyükada’da toplantı halindeyken gözaltına alınıp tutuklanan sekiz ismin yanısıra salıverilen iki ismin ‘silahlı terör örgütüne yardım etme’ suçundan 10 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenmişti.
10 Haziran’da tutuklanan İnsan Hakları Örgütü Türkiye Şubesi Başkanı Taner Kılıç hakkında ise ‘silahlı terör örgütü üyeliği’nden 15 yıla kadar hapis cezası talep edilmişti.
Şüpheliler hem PKK, hem DHKP-C hem FETÖ’yle ilişkilendiriliyor.