KAAN SEZYUM
Güzel günler bizi bekliyor. Türk siyaset insanları ‘hiç bitmeyen OHAL’i keşfetmeye çok yakın. KHK’ların demokratik ve anayasadan gelen temizleyici gücüyle ülke çok kısada pırıl pırıl olacak. Radyolar kapatılacak, tv’ler kapatılacak, gazeteler kapatılacak…
Temizlikte bir inci, demokraside bir inci olup parlayacağız. –Arkadan bir OHAL uzatabilir misin kaptan bey?
Oysa sucuk ekmekli demokrasi bayramı ne güzel oldu değil mi, hiç bitmesin bu bayram. Sakın bitmesin bu rüya, uyandırmayın. Başkanlıktan bile güzel ortam oluştu, insan daha ne ister ki?
Hey moralinizi bozmayın ülkede iyi şeyler de oluyor. Sinan Çetin’in oğlu serbest bırakıldı. Çünkü Porsche adaletin temelidir.
Detay ufak ama kafa bulandırıyor
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya (tam isim ve unvanla birlikte en heybetli bakanlardan bence), geçtiğimiz haftalarda şort giydiği için Abdullah Ç. tarafından tekmeli saldırıya uğrayan vatandaşı telefonda arayarak “Bakanlık olarak olayın takipçisi olacağız” dedi.
DHA’nın haberinin devamına göre saldırıya uğrayan Ayşegül Terzi’ye geçmiş olsun dileklerini ileten Bakan Kaya, “Kadına şiddet her ne sebeple olursa olsun kabul edilemez” dedi…
Kadına şiddete bazı sebepler daha iyi niyetle algılanıyor demek ki. Ya da tam anlayadım. Nedir bu ‘her ne sebep’ denerek ‘Aslında orraytır’ denilen sebep acaba?
Başbakan en azından “Mırıldanın” dedi. Mırıl mırıl gidiyoruz bir acayip yere.
Genel kültür gerektiren dev test: Kadınlar kimlere aşık olur?
a. Solculara (Soul müzik, The Get Down’daki gibi çocuklar)
b. Aslı Aydıntaşbaş tarafından atanan kayyumlara
c. Reyiz klonlarına (Badem bıyık opsiyonel)
d. Adam gibi adam gibi adamlara (Nurgül Yeşilçay hakkında atıp tutan o adam mesela)
e. Dünyanın en saçma sorusu olduğu için cevaplamayı reddediyorum şıkkı (Bunu seçerseniz de cevaplamış oluyorsunuz ama olsun)
Soru zor geldiyse alın şu yazıyı okuyun.
İnsan haklarından tulum çıkarttık
Haberler tabii ki iyi, 12 Eylül askeri darbesinin ardından Mamak Askeri Cezaevi’ndeyken ya da gözaltındayken öldürülenlerin ailelerinin yaptığı şikayet üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı davanın zaman aşımına uğradığına karar verdi.
Ya bırakın bu işin ucunu. Zaten kaç yıl olmuş.
Adalet çok güzel böyle. Hiç canı sıkılmıyor adaletin. Hep başından savıyor bizi.
Özet: “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.”
Fıkran çok güzelmiş kardeş.
Savcılar yarışıyor
Zamanında “Ergenekon’un savcısıyım” diyen başkomutanımız, ABD dönüşünde “Savcı Bharara da hâkim Richard Berman da Türkiye’de daha önce FETÖ tarafından ağırlanmış isimler” demişti... Sözcüsü de Bharara’nın daha önce hiç Türkiye’ye gelmediğini belirtmiş. Bharara da aynı şeyi söylemiş.
Mutlaka ki doğru söyleyeni bulmanın bilimsel ve elle tutulur bir yolu vardır. Ya da bazı hayatlarda birden çok doğru vardır.
Ülkemizin fotoşop sevdasıyla dik duran ender kurumlarından Sabah gazetesinin geçtiğimiz mart ayında yaptığı bu nefis haberi de unutmayalım.
Duty Free’den bi isteği olan?
Şimdi Bharara dediğimiz zaman aklımıza bir tek isim geliyor. Ülkemizin yetiştirdiği altın çocuk Zarrap. Zarrap’la ilgili önceleri “Bizi bağlamaz”, sonları da “Vatandaşımız olduğu için hakkını arayacağız” diyen devlet büyüklerimizi bir yana bırakırsak birçok ilginç noktayla karşılaşmak mümkün.
Aslında ben bir tek ilginç noktayla karşılaştım, deniz altında giden mini denizaltısı filan da güzel ama Zarrap’ın –şimdilerde boşanma davasının sonucunu bekleyen eski eşi- Ebru Hanım’a hediye ettiği yarış atının ismine bayıldım.
Yarış atının hediye edildiği zamanlarda da atın ismini görmüştüm ama ilgilenmemiştim.
Lakin insan ister istemez yurt dışında yakalanıp ‘para aklama ve ambargo delmecilik’ suçlamalarıyla karşı karşıya gelen bir insanın atına ‘Duty Free’ ismini vermesine bir de bu gözle bakınca resmen üçüncü gözüm açıldı. DUTY FREE!
Vergisiz kenks! Şimdi gidip diğer araçlarının isimlerine de bakacağım. Aydınlanmanın nereden çıkacağı belli olmuyor.
Böyle olur modifiyeci düğünü
Spor araba fotoğrafçısının düğünü, TEM otoyolunda drift çılgınlığına (tam drifte ulaşılamadı) dönüştü. Otoyoldaki trafiği kesen modifiye düğün konvoyu, birbirinden şekil araçlarla dakikalarca drift yaptı.
İşte bu. Dörtlüleri yaktığı an istediği yerde durabileceğini sanan zihniyetin geldiği son noktadır.
Önceki haftalarda paylaştığım GTA’da bir düğün konvoyu vardı, o konvoydaki çocuklar bile trafik kurallarına uymaya çalışıyordu. Bu dostlar ise adam gibi adam. Hepsi tam adam.
Bu da kaçıranlar için GTA’da düğün konvoyu (Atv’deki haberci kardeşlerden bu video için de bir haber bekliyorum).
Hadi söz GTA’dan açılmışken bir de şuna bir bakalım. GTA 5, Asker uğurlama modu (8:30’da güzel ortam var).
İnternet haberciliğinde son moda: Mozaik
Sansür ve mozaik hayatımıza öyle bir girdi ki artık bu vesileyle yeni iletişim yolları buluyoruz. Mesela konuşmalarda olmayan yerleri biplemek ya da bol ve şuursuz mozaik kullanımı. Maksat ‘tık’ olsun.
Bunlar Concon Residence’da yok
Alın size kentsel dönüşüm yüzünden bir süre sonra hiç göremeyeceğimiz güzellikteki apartman isimlerinin galerisi.
Kültür dediğimiz şey aslında yaşatılması gereken bir kavramken biz nedense kültürü hep yok edilecek bir tür gibi görüyoruz. Gerçekten de bazen dünya bir yana biz bir yana.
Hafızaları sıfırlayacağız inşallah
Bu haftaki en son model KHK’lar sayesinde kapanan radyoların ve tv kanallarının dışında başka şeylerin de hafif hafif kapandığını fark ettim.
Örneğin ekşi sözlük’te şu başlık ve şu başlık altında yazılanlar –yani sözlük kullanıcılarının yorumları, olayın kendisi bile değil- mahkeme kararıyla silinmiş.
Aynı şekilde BBC Türkçe’nin ‘İtalyan basını: Bilal Erdoğan hakkında soruşturma açıldı’ haberi de artık erişilemez durumda. Kesinlikle çok doğru bir karar.
Hafızaları da hızlıca erişime engellersek nefis olur. Hatırlayamadım bbcm.
Sonra neden vize çıkmadı?
Avrupa Komisyonu, 18 Mart’ta gerçekleştirilen Türkiye-AB mutabakatının uygulanmasına ilişkin üçüncü değerlendirme raporunu fişekledi. Bir öncekinden pek farkı yok aslında.
Raporda, Türkiye’ye vize serbestinin sağlanması için yerine getirilmesi gereken toplam 72 kriterden geriye yedi kriterin kaldığı belirtilerek, eksik kriterler şu şekilde sıralandı:
1. AB standartlarında tam uyumlu biyometrik pasaport çıkartılması (Abi şimdi bizi yeni pasaportla uğraştırma),
2. Yolsuzlukla mücadele için önlemlerin alınması (Bizde yolsuzluk yok ki. Olmayan şeyin neyini araştıralım? En iyisi sizin için bunu araştırmayalım ha?),
3. Europol ile operasyonel işbirliği anlaşması yapılması (İmkanımız olsa neden yapmayalım? Bizim veritabanımız sizin veritabanınızdır. IT müdürüne haber verdik, onu haftaya yapacak),
4. Terörle mücadele yasa ve uygulamalarının Avrupa standartlarına uyacak şekilde düzenlenmesi (Ya sizdeki teröristle bizdeki aynı mı? Bizim teröristimizin içinde okumuş, yazmış, gazete çıkartmış o kadar insan var ki, şimdi sizin terörist tanımınızı yaparsak içimizdeki işleri çözemeyiz kenks),
5. AB standartlarında kişisel verilerin korunması düzenlemesinin kabulü ve uygulanması (Kişisel veri nedir? Adında ‘veri’var bi kere. Vermeden veri olmaz. O işi de şeyettirecez inşallah),
6. Suç bağlantılı konularda AB’nin tüm ülkeleriyle etkili işbirliği yapılması (Ne istediniz de vermedik? –Pardon bunu başkasına diyorduk),
7. AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması’nın tüm maddelerinin uygulanması (Yani uygulanmıyor mu demek istiyorsunuz şimdi? Keşke daha net olsaydınız).
Onca yıldır AB vizesi için vermediğimiz tavizler bunlar.
Çıktısını alın duvara asın, gurur duyarsınız boş zamanlarınızda.
Uzaydan sana baktım ey İstanbul
Yörüngedeki Uluslararası Uzay İstasyonu’nda bir deney yapılıyor. Çeşitli HD kameralarla dünyayı çekiyorlar. Deney bu (büyük ihtimale, şu kamera böyle çekti, şu şöyle çekti gibi bir de rapor hazırlarlar).
Alın seyredin, canlı yayında dünya.
Bonus: İstanbul’da ‘HD Döner’ diye bir yer var biliyor musunuz? En az 720p döner veriyorlar herhalde.
Ya tutarsa…
Milli reisimiz yine muhtarlara ve bu vesileyle tüm milletimize seslendi.
Seslenişinin bir noktasında şöyle dedi: “15 Temmuz, Türk Milleti’nin ikinci Kurtuluş Savaşı’dır. Birileri Lozan Anlaşması’nı zafer diye yutturmaya çalışıyor.”
Oysa daha kısa bir süre önce, 24 Temmuz 2016’da, “Aziz milletimizin inanç, cesaret ve fedakârlıkla elde ettiği zafer, Lozan Antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanına taşınarak tescil edilmiştir” demişti.
Neyse ki tutarsızlığın tutarlı olması da bir tutarlılık O yüzden bence dik durmaya devam ediyoruz. Kafalar rahat olsun, sıkıntı yok. O birileri yok mu o birileri. Yıllardır o birileri var, kim o birileri acaba? Birileri birileri mi yoksa?
Kıyamette inecek var…
Karbon sala sala dünyayı en sonunda öncelikle diğer türler, sonrasında da kendi türümüzü yok edecek şekilde bir kıyamete sürükledik.
Scripps Okyanus Bilimleri Enstitüsü’nün yaptığı araştırmaya göre artık geri dönüşü olmayan yola girdik. Yani ağzınızla kuş tutsanız (ki o kuşlar da kalmayacak) kıyamete gitmeyi engelleyemeyeceğiz. Kıyamet derken tabii öyle iblisli, şeytanlı, kıça çubuk kakızlamalı, ortada yanar iskender tabağı gibi tabakta oturtup kızartmalı bir kıyametten bahsetmiyorum. Zaten bu bahsettiğim cehennemdi.
Neyse biz de kıyamet yerine aslında düşük profilli bir cehennem hayatı yaşayacağız. Şimdi kötü haberler
Varan 1: 2050 yılına kadar (Bizim 2071 hedefimizi engellemek isteyen karbon lobisi sağ olsun) dünyadaki canlı türlerinin 1/4’ü sizlere ömür olacak. Türlerin helvasını yiyeceğiz.
Varan 2: Canlı türleri cortlayınca bu sefer de besin zinciri cortlayacak. Kardeşin kardeşi yediği bir ortam olmasa da (o insanlara mahsus) feci bir yok oluş ve kayboluş başlayacak.
Varan 3: Havalar iyice ısınınca kutuplardaki buzullar el mecbur eriyerek deniz seviyelerini “Boy vermiyor” seviyesine getirecek. 2100’e kadar 13 milyon insan bu sebepten işsiz kalacak. Tabii o zamana kadar Trump, Kötü Kore ya da başka bir çılgın 3. dünya savaşı gibi bir kekoluğa girişmezse.
Varan 4: Atmosferdeki karbonu emizleyeyim derken okyanuslar da iyice asitli bir ortam haline gelecekler. Yani bugün lüfer yok, yarın midye yok, öbür gün yosun da yok durumuna geleceğiz. Deniz yaşamı da sizlere ömür.
Bir de olaya iyi tarafından bakalım. Kış Güneşi adlı eserinde (bence kesin bir subliminal küresel ısınma parçasıydı kendisi) “Kıyamete kadar kapattım kalbimi” diyen Tarkan, eğer biraz daha uzun yaşayabilirse sonunda kıyameti de görüp kalbini açabilir.
Alın kendi gözlerinizle dinleyin!
Adalet lazımsa, çözüm Bekir Bozdağ
Bıyıkların en yakıştığı bakanlardan B. Bozdağ aynı Erdoğan gibi Sarraf’ı tutuklatan New York Güney Bölge Savcısı Preet Bharara ve davanın hakimi Richard Berman’ın Gülen Cemaati’yle bağlantılı olduğunu savunarak, “Sayın Sarraf bizim vatandaşımız ve anayasa gereği kendisinin her türlü hakkını gözeteceğiz” diye konuştu.
Yaşadığımız iki ay içinde on binlerce vatandaşını evindeki kitaptan ya da yazdığı yazıdan paketleyen ülkenin bakandan, yurt dışındaki vatandaşların hakkını gözetmesini beklememek ayıp olurdu zaten.
Müdür müdür müdür?
Burdur Milli Eğitim Müdürü Mahmut Bayram’ın paylaştığı fantastik sözde hadis çok güzeldi. Eğitim müdürünün değerini bilemedik. Böyle müdürlerden ülkemizde her ile onlarca yağdırmak lazım.
O esnada bütçesiyle NASA’yı zorlayan Diyanet İşleri Başkanlığı kaynakları, geçtiğimiz yıllarda gerçek olmayan hadislerin ayıklamasının yapıldığını ve kitaplaştırıldığını belirterek, Bayram’ın paylaştığı gibi bir hadis olmadığını söylediler.
Neyse ki müdürüme de bıyık yakışıyor ama sonuçta bir Bekir değil.
Kapatırken…
Kıyamet gelene kadar yapacak çok iş var. O yüzden moralleri bozmayın, umutsuzluğa alışmayın, keyfinize bakın.
Klips ve Onlar ve Hey Douglas sizler için söylüyor…