Mecidiyeköy’deki Torun Center inşaatında 10 işçinin yaşamını yitirdiği asansör faciasının ardından iş güvenliği ve taşeron sistemine dair tartışmalar bir kez daha gündemde.
Eski Ali Sami Yen Stadı’nın arazisine inşa edilen projenin sahibi Torunlar GYO, faciadan asansörü kiralayan Geda-Major firması, Makine Mühendisleri Odası ve ‘bazı taşeronlar’ı sorumlu tutarken, Geda-Major’den bugün yapılan açıklamada asansör sisteminin işletmesinin sözleşme kapsamında olmadığı iddia edildi.
Katliamın sorumluluğunu kimse üstlenmezken, sekiz aydır bir şantiyede taşeron şantiye şefi/proje müdürü olarak görev yapan ‘roberto baggio ile futbolu seven adam’ rumuzlu Ekşi Sözlük yazarı, inşaat sektöründe taşeron sisteminin nasıl işlediğini, iş güvenliğinin nasıl formalite haline getirildiğini yazdı.
Adını ve çalıştığı şantiyeyi açıklamak istemeyen Ekşi Sözlük yazarı, ‘sistemli bir cinayet’ olarak tanımladığı faciaya giden yolu şöyle anlattı:
Son sekiz aydır bir şantiyede taşeron şantiye şefi/proje müdürü sıfatıyla çalışan birisi olarak size sistemi anlatayım;
Bir firma normalde ihale bedeli 100 lira olabilecek bir işi ilişkilerini kullanarak 130 liraya alır. Sonra işleri dağıtmaya başlar. Bu firmaya işveren firma denir. (110 lira kredi alınır devlet bankalarından)
İşveren bu işi 60 liraya x firmasına verir, bu firmaya ana firma denir.
Ana firma bu işi parçalara ayırır ve ortalama 40 liraya y,z,t,k,l,m firmalarına verir, bu firmalara taşeron firma denir.
Taşeron firma bu işi 20 liraya liraya a firmasına verir, bu firmaya alt taşeron denir.
Alt taşeron bu işi 10 liraya bir adama verir, adamın şirketi falan yoktur, ekipler kurar, bu adama ekip başı, ya da formen denir.
Ekip başı adından da anlaşılacağı üzre ekipler kurar, ekipteki adamlara ortalama 5 liradan iş verir, ekip başı çalışanın sigortasını asgari ücret üzerinden yatırır, geri kalanını elden verir.
İşçilerin sigortası alt taşeron üzerinden yapılır. Piramidin üzerindeki diğer firmaların adamları sahaya bile gelmez, belki o da ana firma iyiyse birer göstermelik şantiye şefi bırakırlar başa.
İşin İSG (İş Sağlığı ve Güvenliği) bölümünde ise her şey kağıt üzerindedir. Aynı anda 10 firmaya bakan İSG uzmanı nakış öğretmeni, biyolog, fizik mezunu alakasız bir şekilde evrak işleri sorumlusu olur. Bu İSG uzmanlarının tüm sorululuğu işçilere kağıtlar imzalatıp, yalandan eğitimler vererek piramitteki patronların ve kendisinin g.tünü kurtarma adına taklalar atar. Tüm görevi işi kitabına uydurmak ve g.t kurtarmaktır.
130 liradan 5 liraya indik değil mi, aradaki 125 lira nereye mi gitti;
Barınma, gidin bakın o işçilerin kaldığı yerlere, ahır gibidir.
Yemek, tüm yemekler adi malzemeden yapılır, bir tek ekmek tazedir, çünkü ekmek hem ucuz hem de karın doyurucudur.
İSG ekipmanları, en az 10 yıllık ekipmanlar kullanılır, yalandan bir emniyet kemeri, yalandan bir yaşam halatı kullanılır.
Eminim o işçilerin çay saati bile yoktur. Çünkü bu sistemde her şey daha çok kazanmak üzerine kurulmuştur.
Çalıştığım şantiyede birçok İSG uzmanı var(yüzde doksanı aynı firmanın uzmanları), bizim alt taşeronun da yalandan bir İSG uzmanı var, çocuk makine mühendisi, tüm hayali ne biliyor musunuz? şantiyelerde hi-up denilen 35 tonluk vinçlerden alıp piyasaya iş yapmak. ekipler kurup alt taşeronluk yapmak, sistemi şantiyede öğreniyormuş beyim.
Neyse bu İSG uzmanları haftada iki gün toplanıyorlar, ben bizim İSG’ci dallamaya güvenmediğimden tüm İSG toplantılarına katılıyorum. Tüm bu uzman arkadaşların tek derdi kendilerinin ve patronlarının g.tlerini kurtarmak.
İşin daha birinci ayı dolmadan şantiyede İSG’nin tepesinde olan mühendis ile muhabbeti kurdum, aslında kafa dengi bir oğlan çocuk. Neyse toplantılara katıldım devamlı, nedeni de bu yalloş sisteme güvenmiyordum.
İSG resmen bir tehdit unsuru, işi yetiştiremeyen bir firma mı var, sal üstüne İSG uzmanlarını bak nasıl mum oluyor firma. Sesini çıkartan işçi mi var, sal üzerine İSG uzmanlarını, İSG uzmanları resmen tetikçi ve evrak memuru pozisyonunda.
Bir tek şu oldu, o kadar çok gürültü çıkarttım ki, en az beş defa kendi firmama İSG üzerine sayfalarca raporlar yazdım, en sonunda işi istifaya kadar götürdüm. En sonunda çok cırlayınca ben işçilere kaza sigortası yaptırıldı, taşeron işçilerin hepsine 20 bin lira tazminat verilebileceği kaza sigortaları yapıldı.
Hatta bana gönderdiğim raporlar üzerine fırça bile atıldı, ağzımı hayra açmıyorum diye, taşeron mühendisi kendince dalga geçiyordu, ağzımı hayra açmıyorum diye, raporları gördüm diye imzalattığım anda ise suratının şekli değişti biraz olsun düzelme gösterdi. Tüm başarabildiğim bu kadar oldu.
Bu kaza insan hiçe sayıldığı için oldu, çünkü Allah kahretsin ki bu ülkede insanların şantiyedeki printer kadar değerleri yok. her şey az daha fazla kazanmak üzerine, biri azıcık sesini yükseltse adı kötüye döner, o asansörlerin vinçlerin altında bizzat oda sicilli mühendislerin imzası vardır, yüzde bir milyon eminim ki evrak açısından her halt kitabına uydurulmuştur.
Tüm bu olay sonunda soruşturmada birileri göstermelik cezalar alır, yalandan nutuklar atılır ve her şey sadece üç gün sonra unutulur. ölenlerin yakınlarına üç beş kuruş sus payı verilir. Çünkü sistem daha çok kazanmak, ne pahasına olursa olsun, çoğu zaman da can pahasına olsun kazanmak üzerine kurulur.
Bu yukarıdaki sisteme vahşi kapitalizm denir.
Bu ülkeye de Yeni Türkiye denir.
İşin özeti budur.