NUR BANU KOCAASLAN
nurbanukocaaslan@diken.com.tr / @nurkocaaslan
Şırnak, Silopi ve Nusaybin’le aynı zamanda KCK tarafından ‘özyönetim’ ilan ettiği duyurulan Cizre, 21 kişinin hayatını kaybettiği dokuz günlük sokağa çıkma yasağının ardından bir ayı geride bıraktı.
Hendekler, ‘özsavunma’, ‘özyönetim’ ilanları, HDP’nin seçim barajını batıdan da büyük bir oy alarak yüzde 13 gibi bir oy oranıyla aştığı bir atmosferin akabinde bilhassa Türkiye’nin batısında kuşku, endişe ve de kızgınlıkla karşılandı.
Kimi ‘ihanet’ olduğunu düşündü, kimi çatışma ortamındaki bu hamlelerin gerilimi daha da artırdığını vurguladı. Nitekim nereden ‘özyönetim’ ilanı geldiyse, bu ilanı belediye başkanlarının görevden alınarak tutuklanması, sokağa çıkma yasakları ve operasyonlar izledi.
Ancak şüphesiz ki Türkiye’nin batısında Kürtlerin özyönetimle neyi amaçladıkları ve neyi kastettikleri çok az tartışıldı. İlk ilan edilen noktalardan biri Cizre’de ‘özyönetim’i Halk Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç’a sorduk.
Tunç, özyönetimin farklı halkların kendi kültürlerini yaşatma çabası olarak tanımlarken, bunun ayrımcılık anlamına gelmediğini savunuyor.
Tunç’la ‘özyönetim’ ilan edilen mahallelerdeki gündelik hayat, ‘özsavunma’, bölge halkının yaşananlara ve barışa bakışı üzerine yaptığımız söyleşi şöyle:
Cizre’de neden özyönetim ilan ettiniz, ne anlama geliyor bu?
Ulus devletler nezdinde sadece egemen olan güçler var. Türkiye Cumhuriyeti’nde çıkıp bas bas bağırıyor tek devlet tek millet diye. Daha azınlıkta olan halklar kendilerini kaderlerine terk edilmiş hissediyor. Ya siz bu cumhuriyetin her şeyini kabul edeceksiniz ya da terk edeceksiniz deniyor.
Bu politikalara boyun eğilmeyeceğini, tekçi zihniyetle yönetilmeyeceğini yıllardır zaten söylüyoruz. 30 yıldır bir silahlı mücadele oldu biliyorsunuz. Önce bağımsız bir Kürdistan olması için çaba harcanıyordu. Bizim gözümüzde devletin iyisi olmayacağı için sonrasında daha çok ‘demokratik cumhuriyet’te eşit şekilde yaşamayı seçtik.
Ne zaman ilan edildi?
Özyönetim 10 Ağustos’ta ilan edildi.
‘Artık devlete gidilmiyor’
Özyönetim Öcalan’ın sözünü ettiği bir yönetim biçimi değil mi?
Öcalan’ın 2005 yılında Nevroz’unda ilan ettiği bir projedir bu. Dokuz tane ayağı vardır. Özgür eş yaşamından tut, diplomasisinden tut, hukuk, mali boyutuna. Bunun ayaklarını şimdi oluşturmaya çalışıyoruz.
Açıklamaya tepki ne oldu?
Devlet tarafından aynı gecede Şırnak’ta, Silopi’de tüm yönetim evlerine baskın yapıldı. Bizim evlerimiz barikatların arkasında olduğu için mevcut durumumuzu koruyoruz, kimse tutuklanmadı. Şırnak il merkezinde özyönetimdeki herkesi tutukladılar. Zaten Başbakan da ilan etti, ‘Bu devlete karşı paralel bir yapılanmadır bununla yasal ve yasal olmayan her yolla mücadele edeceğiz‘ diye. Bizim aracımız bu açıklamadan sonra tarandı. Biz kendimizi koruyoruz.
Özyönetim ilan edildiğini belirtiyorsunuz ancak bu ilanın gündelik hayata yansıması nasıl, pratikte neyi değiştiriyorsunuz?
Sorunları devlet mahkemelerinden ziyade halk kendi kendine çözüyor, artık devlete gidilmiyor. Burası Nur Mahallesi’nin halk meclisi. Bundan daha 10 tane daha var, diğer mahallelerde. Bir kadın-erkek sürtüşmesi, toprak meseleleri gibi konularda artık devlete gidilmiyor.
Cizre’nin merkez mahallelerinde de var mı?
Hayır o kadar yok ama komisyonlar var o bölgelerde de. Yavaş yavaş yapmak istiyoruz. Diğer örnekler mesela, seçim çalışmalarını bu mahalle meclislerinde yapıyoruz. Biz ilk adımda 140 komün yaptırdık, bu meclislere bağlı.
Komün nedir?
Her iki üç sokakta bir temsilcilik yapılıyor. Mesela bu içinde bulunduğumuz eve 40 komün bağlı. Bu komünler haftalık, aylık toplantılara geliyor. Ne sorun varsa aile sorunu, su sorunu, kanalizasyon sorununu direkt buraya getiriyor, belediye başkanımız, buradaki arkadaşlarımız bunları çözüyor. Mesela yan odada iki aile birbirleriyle tartışmış, ikisine de uyarı cezası verildi ‘Bundan sonra böyle şeyleri istemiyoruz’ denilerek.
‘Huzuru bozana önlem alıyoruz’
Mahkemeler kurduğunuzu söylüyorsunuz, peki daha büyük olaylarda örneğin adli vakalarda ne yapıyorsunuz, yaralama, bıçaklama gibi?
Onu da düşünüyoruz. Şu anki mahallede biz bunu sadece adli vakayla sınırlı tutmuyoruz. Bunu ahlaki politik toplum olarak dersler veriyoruz. Bundan sonra nasıl olacağını, ailesine, çevresine nasıl davranacağını öğretiyoruz.
Diyelim ki bunun kontrölünden çıkan bir kişi, diyelim ki bir hırsız illa ki bu mahallenin huzurunu bozuyorsa, ‘Ben sizi tanımıyorum’ diyorsa onun için de önlemleri alıyoruz. Olmadı onu 2-3 gün burada bırakıyoruz. Arkadaşlarımız daha çok uzlaştırmacı davranıyor. Gerekirse de Cizre’den terk ettirilmesi için… Eğer bunun ailesi de onun gibi düşünüyorsa, aileyi de cezalandırıyoruz. Diyelim ki para cezası olur…
Halk bu kararlara uyuyor mu? Uymazsa nasıl yaptırımlar uygulanıyor?
Evet uyuyorlar. Zaten mahallenin verdiği karara mecbur kalıyorlar. Diyelim ki eşini döven bir kişi. Bayanı çağırıyoruz buraya. Bakıyorsun ki aile artık geçinemiyor. Avukat tutuyor arkadaşlar, gerekirse bir günde boşatıyoruz.
Biliyorsunuz feodal toplumda hala beş-altı aile burada yaşıyor. Biz aslında yuvanın yıkılmaması için elimizden geleni yapıyoruz. Ama baktık olmadı… Burada bir kadın dayanışma merkezimiz var orada uzlaştırıp avukatlar aracılığıyla boşatıyoruz.
Siz şu anki pratiğinizden hareketle bunun nereye varmasını amaçlıyorsunuz? Özyönetimler artarsa bunun bir sonraki aşaması nedir?
Zaten devletin korktuğu budur. Yıllardır bu halkı kandırıyorlar. Ankara’dan diyelim ki bir vali atanmış, halk bu valiyi tanımıyor bile üstten atama…
Varolan sistemi biz diyoruz ki halk seçsin. Mesela ben Cizre’nin eş başkanıyım. Düşünebiliyor musun burada 40 komün var. İki tane temsilcisi burada yer alıyor seksen eder. Bizim zihniyetimiz cinsiyet toplumcu olduğu için mutlaka bir eş başkanımız oluyor, bir bayan bir erkek. Buradan iki kişi ‘gel meclisi’ne (Halk Meclisi) gönderiyor. Biz gel meclisi diyoruz. Buradan da iki eş başkan seçiyor, bunları koordine etmek için.
Sonra?
Halk meclisinde alınan bir karar aynı gün içerisinde mahalle meclisine aktarılıyor. Burada mahalle meclislerinin de sözcüleri olduğu için direkt en küçük komüne kadar gidiyor. 40-50 evlilik hanelere. Bunların sözcüleri aynı akşam gidip kararı paylaştırıyor. DTK’dan alınan bir karar piramit sisteminde olduğu için bizim aldığımız karar da DTK’ya gidiyor. DTK’dan alınan karar gelip halk meclisine, onlar mahalle meclislerine, onlar komünlere gidiyor.
Komünlerimiz var bir dolu mesela belediye. Kültür sanat merkezlerimiz var. STK’lardan temsilcilerimiz var. Mesela Kürdi-Der’den temsilciler olur. 22 dernek şu an halk meclisine bağlı, 10 da mahalle meclisi var eder 32. Burada alınan karar mahalle meclislerine, oralardan da komünlere aktarılıyor.
‘Batı için de istiyoruz’
Bilhassa batıda 7 Haziran’da HDP’nin seçim başarısının ardından peş peşe gelen ‘özyönetim’ ilanları ‘ihanet’ olarak algılanıyor. Batı buradan bakınca çok da önemli gelmiyor mu yoksa?
Biz bu özyönetimleri sadece Kürt halkı için değil, biz bunu batı halkı için de öneriyoruz. Çerkesi olur, Asuri, Keldani için de iyi bir şey olur. Çünkü bu insanlar kendi kültürlerini bu meclislerin içinde tartışabilir. Sen diyorsun ki neden valiyi emniyet müdürünü tanımıyorsun. Ben şimdi Kürdüm, aslında Kürtçe konuşmam gerekir. Bilmediğiniz için Kürtçe konuşmuyorum ama Türkçe’ye saygım var. Ben burada Kürtçe’yi okullarda çocuklarıma öğretemiyorum. Burada bir asimilasyon politikası var. Çocuklar gidince ‘Türküm doğruyum çalışkanım‘ dedirtiyorsun.
O uygulama artık kaldırıldı ama…
Bu bir iki yıldır kaldırıldı ama dilini, kültürünü kabul etmiyorsun. Orada birnevi kölelik dayatıyorsun insanlara sonra da Kürtler başkaldırdı diyorsun. Aslında önce bunları düşünmen lazım. 21’inci yüzyılda bir hayvanın dili bile yasaklı değilken benim dilimi kabul etmiyorsun.
Milli eğitim müdürünü kabul etmiyorsun diyorsun, niye kabul edeyim? O benim dilimi kabul etsin önce. Burada çocukların yüzde 99’u Kürt’tür ama çocuklara yüzde yüz Türkçe eğitim veriyorsun. İster istemez bir sonuç çıkıyor, ben sizi Türk yapacağım. Bizim dilimizi kabul edin önce. Biz de sizlerin içinden ayrılmayı düşünmüyoruz, ayrımcılığı düşünmüyoruz.
‘Biz sadece kendi dilimizi yaşatmak istiyoruz’
Özyönetim ayrımcılık anlamına gelmiyor mu?
Hiç alakası yok. Biz belki dediğiniz milliyetçilerden daha çok seviyoruz Türkiye’yi. Şurada 30-40 öğretmen var eğitim veren. Niye katletmiyoruz o zaman? Erdoğan çıkmış diyor ki, ‘Sandık güvenliği yok sandıkları başka bir yere göndereceğiz’. O zaman senin öğretmenlerin hayattadır, geliyor derslerini veriyor. Kimse bir şey demiyor da sen niye sandıkları götürüyorsun?
Onun için şunu demek istiyorum. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nde bulunan her insan gibi burayı seviyoruz. Kürdistan’ı ayıralım diye düşünüyorsak 1 milyon insan İstanbul’da yaşıyor o insanları ne yapacağız? Biz sadece her mahlukat gibi kendi dilimizi, kültürümüzü burada yaşatmak istiyoruz.
Şiddet ortamı bunun anlaşılmasını zorlaştırmıyor mu sizce?
Kim ister ki dağa çıkmayı ama oraya getiriyorlar. Tek devlet, tek millet, tek bayrak diyorsun. Bayrağı kabul edelim ama milleti nasıl kabul edebiliriz? Biliyorsun bu sene ilk kez HDP’de Ermeni milletvekili, Ezidi milletvekili oldu. LGBTİ milletvekili olmadı belki ama aday olmuş oldu.
Ortadoğu’da bir kriz yaşanıyor herkes kendi kaderini tayin ediyor, ama biz diyoruz ki hala eşitlik, barış, özgürlükçü temelde tüm halklar birlikte yaşasın. Biz bu ülkenin bir Irak’a Suriye’ye dönüştürülmesini istemiyoruz. Ama dönüştürecekler. İlla çıkıp Kürt sorunu yoktur derseniz belki ben kabul ederim ama benim oğullarım kabul edemez. Her gün 30-40 kişi dağlara çıkıyor.
‘Biz ne yaparsak yapalım PKK’ye yardım ettiler’
Gençlerin halk meclislerine bakışı nasıl? ‘Özyönetim’ ‘özsavunma’yı da beraberinde getiriyor, hendekler, barikatlar… Şu an en çok konuşulan noktalardan biri ‘YDG-H’ mesela…
Gençler bizden daha da akıllıdır çünklü biz üç yıl çatışmasızlık süreci yaşadık… Gelip diyorlar ki o zaman söyledik size AKP’nin niyetinin ne olduğunu, ‘Barış marış’ diyorlar ama olmayacak diyorlardı. Onun için o zamanlar da dağa çıkıyorlardı. ‘Ya arkadaş biz burada demokratik siyaset yapmaya çalışıyoruz gelin aramızda yer alın’ diyorduk. ‘Biz sizi öncülerimiz yaptığımız için nefret ediyoruz sizlerden’ diye cevaplıyorlardı.
Bölgenin gençleri çözüm sürecine de inanmıyorlardı yani…
O zamanlar da devam ediyordu şimdi de devam ediyor. Mesela yandaki evin çocuğu gitmiş. ‘Haberiniz var mı?’ diye sordu yok haberimiz. Sadece iki günde 34 kişi bize başvurdu çocukları dağa çıkmış. Bir nevi davetiye çıkarıyorlar. Hacı Birlik’i düşünün. Onun boynuna takılan şeyleri düşünün. Biz ne yaparsak yapalım PKK’ye yardım ettiler. Belki 1000 kişinin biletine çıkardılar dağa çıkmak için.
Hacı Birlik bir gençti, sokakta öldürdüler. Hadi öldürdünüz diyelim, ama o boynuna takılan şey… Sırf bu ülkenin kaosa sürüklenmesini isteyenler, hani dedik ya 34 kişi dağa çıktı diye. Belki 100’ü de çıkmış olabilir. O yüzden gençler bu işin Erdoğan’a “Benim hakkımı ver” demekle olmayacağını düşünüyor o yüzden dağa çıkmayı düşünüyor.
‘Bu bir Kürt-Türk savaşı değil, saray savaşı’
Çatışma ortamı bunu hızlandırıyor mu?
Aslında Türkiye Cumhuriyetini seviyorum diyen insanlar ülkeyi Suriyelileştirmek, Iraklaştırmak, Afganistanlaştırmak istiyorlar. Türk halkı havuz medyadan ‘PKK’nın inlerine indik’ haberlerini izliyorlar.
Diyelim ki 50 kişiyi öldürdünüz bilmiyorsunuz ki 200’ü daha dağa çıktı. Onu düşünmedikleri, sırf sadece o medyayı dinledikleri için bu iş olmuyor.
Batı burada yaşananları görmüyor mu? Cizre halkı bunu mu düşünüyor?
Mutlaka insanların yüksek mevkilere dönüp “Kardeşim sen niye o zaman üç yıl çatışmasızlık dedin, analar ağlamasın, baldıran zehri içtim dedin” diye tepki göstermesi gerekiyor.
Sırf ‘400 milletvekili çıkaracağım’ diye. Saray savaşıdır bu. Çünkü burada üç yılda burnu bile kanamadı insanların. Belki kazayla bir şey olmuştur. 400 milletvekili çıkarsaydı bu savaş devam etmeyecekti.
Onun için biz bunu milliyetçi arkadaşlarımıza da söylüyoruz; biz bunun Türk-Kürt savaşı değil ‘Saray savaşı‘ olduğunu düşünüyoruz. Onların da bu barış sürecine tekrardan destek vermeleri gerekiyor. Ama bunun AKP’yle olmayacağını herkes söyledi. CHP olur, başka parti olur…
Peki gençler nasıl inanır yeniden demokratik çözüme sizce? Hem devletin, hem de sizlerin üzerine düşen görevler nelerdir?
Şu andaki politikayla mümkün değil. Adam bir umut versin ki bir şey olsun. Değişmediği sürece biz onları tutamıyoruz. Demek ki bu bir seçim politikası diyorlar. Biz bunu üç sene boyunca bekledik ama ısrarla Yalçın Akdoğan’dan tutun Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na sürekli tahrik edici, sürekli oyalamacı politikalarla…
Sen PKK’yle müzakere yapıyorsun sonra gidip dağı bombalıyorsun. Böyle olmuyor. KCK adı altında onbinlerce tutuklu var. En azından bir umut olarak onları bırak yoksa gençler bakıp “Ya kardeşim siz kimi kandırıyorsunuz” diyor.
O yüzden umut vermiyor, en kolay yol dağ olmuş.
‘Hendekler olmasa tutuklamalar gelecek’
Bu mahallelerdeki barikatların, hendeklerin amacı ne peki?
Bu barikatlar olmasa her gün gelip onlarca genci tutuklayacaklar. Bu barikatlar olmasa bizi de tutuklayacaklar. Belki burayı da yıkacaklar, burası da olmayacak. Adam mezarları bombalıyor. Adam senin ölüne tahammül edemiyor. Mesela biz şimdi çarşıya çıkamıyoruz. Çarşıya çıkıp berbere gidemiyorum, takip ediyorlar. Sadece bu barikatların arkasında kalıyorum.
Düşünebiliyor musunuz buraya ambulans giremiyor. Ama bu halk diyor ki benim çocuğum hapse gireceğine, olsun ben böyle yaşayayım. Ama halk umudunu koruyor. AKP’yle bunun olmayacağını düşünüyor halk. Özyönetim aslında bir alternatiftir yılların tekçi zihniyetine karşı.
Seçime nasıl hazırlanacaksınız? Mesela barikatları kaldıracak mısınız, sandık görevlileri rahatlıkla gelebilecek mi?
Bunu HDP’yi baraj altında bırakmak için yaptıklarını biliyoruz. 400’e yakın öğretmen var burada Cizre’de. “Güvenlik nedeniyle onları alıyorum” demiyor, hiç duydunuz mu öyle bir şey haberlerde. Gidin okullara bakın, çocuklar cıvıl cıvıl, öğretmenleri de onlarla. Dolayısıyla Kürt halkı bir ders vermek istiyor, “Gerekirse sandığı emniyete götürsün, gidip oyumuzu atacağız” diyor.
Her mahalleye bir yer belirlemişler. Nur Mahallesi tamamen hepsi askeri garnizonunun içindeki Metin Bostancıoğlu okuluna yönlendirmişler.
Nasıl olacak bu, askeri garnizona girer mi Nur Mahallesi?
İşte, nasıl olacak? Cizre Seçim Kurulu öyle karar vermiş. Tamamen Cizre halkını ablukaya alıp oy kullandıracaklar. Sanki YSK öyle bir karar vermiş de, özrü kabahatinden beter. Şimdi daha kötü oldu. Aynı mahalle askeriye içinde yerlerde belirlemişler.
* P24 seçim turu kapsamında gerçekleştirildi.
Bir ayın ardından ‘ablukanın adresi’ Cizre: ’34 genç dağa çıkıp PKK’ya katıldı’