Bu kumarı kaldıramayacak olan Hırvatlardı. Nitekim kaybeden de onlar oldu. Çok iyi oynadıkları bir turnuvaya, aynı güzellikte bir finalle veda ettiler. Haklarını yemeyelim, oyunu da, şampiyonayı de en çok onlar şenlendirdiler.
30 yıl sonra Champs Elysees’de Zafer Takı’nı yine devrimin o meşhur üç rengine boyayanlara gelince. 1998’de Berberisi, Afrikalısı, Basklısıyla kupayı almakla kalmamış, multi-külti örnek olmuşlardı. Bugün de durum değişmedi. Göçmenlerin çocukları yine Fransızları gururlandırdı.
Kabul, oyun olarak turnuvanın başından beri pek tatmin etmiyorlardı. Fakat kimse o müthiş potansiyellerini görmezden gelemedi. İki sene önce kendi evlerinde finalde çökmüşlerdi. Bu sefer buna izin vermediler. Evet, sürekli oyunu geride kabullenmeler, onca yeteneğe rağmen kontrol manyaklığı yüzünden atağa pek çıkmamalar, Grioud gibi kaleye şut atmadan turnuvayı kapatan forvetler, bir muhafazakârlık, bir adam sendecilik… Evet, bunlar can sıktı. Ama bir de Pogba, Griezman, Mbappe gibi izlemesi doyumsuzlar bandosu vardı. Kupa zaten onlarla ve taş gibi o defansla geldi. Bu isimlere hürmeten helal ettim ben kupayı. O ne yetenek koleksiyonu be kardeşim!