
KEMAL GÖKTAŞ
[email protected]
@kemalgoktas
Anayasa Mahkemesi, 2015 yılında İstanbul’da bir evde polis tarafından öldürülen Gülay Özarslan’ın annesinin yaptığı başvuruda yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verdi. Karar ikiye karşı üç oyla alındı. İki üye operasyona katılan polislerin ifadelerinin olaydan 10 gün sonra görev yaptıkları Terörle Mücadele Şubesi’nde alınmasının etkili soruşturma yapılmadığını gösterdiğini belirterek, karara muhalefet etti. Anayasa Mahkemesi kararında, Özarslan’ın polislere ateş etmediği, silahının tutukluk yaptığı, buna rağmen vurulmasının ise meşru müdafaa olduğu savunuldu. Kararda aksi bir karara varmanın ‘polislere gerçekçi olmayan bir yük getirmek olduğu gibi kendilerinin ve başkalarının hayatını tehlikeye atmak anlamına gelebilecektir’ dendi.
Canlı bomba değilmiş
Anayasa Mahkemesi 2. Bölümü’nün kararına göre, medyanın ‘canlı bomba’ dediği ve polisle çıkan çatışmada öldürüldüğünü ileri sürdüğü Özarslan hakkında herhangi bir yakalama kararı bulunmuyordu. Özarslan, polisin bulunduğu eve başka bir kişiyi (Y.V.) gözaltına almak için gelmesi üzerine, elindeki silahla kaldığı odanın penceresine oturdu.
Çatışma olmamış
Polis tutanağına göre, Özarslan, 24 Temmuz 2015 günü, arkadaşı G.C.’nin evinde kalırken sabah 6.00 sıralarında polis, o evde olmayan Y.V. adlı bir kişiyi gözaltına almak için zili çaldı.
Polisler, o esnada dairede bulunan kişilerin “Bu silah nedir” diyerek aralarında tartıştıklarını duydu. Kapı arkasında duran bir erkeğin ‘kapıyı açamadığını ve polisin kapıyı kırması gerektiğini’ söyledi. Bu sırada apartmanın dışındaki polisler, kapıyı açmaya çalışan polislere ‘elinde tabanca bulunan bir kadının bir bacağını dışarı sarkıtarak pencere pervazında oturduğunu’ söyledi.
15 mermi yarası
Tutanağa göre daire kapısını açarak içeriye giren polisler pencere pervazında oturan Özarslan’a “Teslim ol” çağrısında bulundu ancak Özarslan “Evdekileri dışarı çıkartın, baş başa kalalım, sizinle ondan sonra hesaplaşalım” diyerek teslim olmayı reddetti. Polis tutanağına Özarslan, oda içine yönelip polislere doğru hamle yapınca önce ayağından vuruldu, ancak polislere yeniden silah doğrultunca ‘vurularak etkisiz hâle getirildi’. Adli Tıp Kurumu Morg Dairesi’nin ölü muayenesi tutanağında Özaraslan’ın vücudunda yedi mermi giriş ve sekiz çıkış yarası olduğu belirtildi.
Polisler 10 gün sonra ifade verdi
Ev sahibi G.C. de ifadesinde kendisinin ve polislerin silahını bırakması için Özarslan’ı ikna edemediğini ve kimin daha önce silah kullanmaya çalıştığını görmediğini söyledi. Özarslan’ın öldürülmesi ile ilgili soruşturmada ise olay tutanağında imzası olan polislerin ifadesi, olaydan 8-10 gün sonra, görev yaptıkları Terörle Mücadele Şubesi’nde alındı.
‘Tabancası tutukluk yaptı’
Çevre güvenliğini almakla görevli polislerden biri ifadesinde ‘Penceredeki kadının (Özarslan) apartmanın dibinde bekleyen arkadaşlarını hedef alarak ateş etmek istediğini ancak silahın ateş almadığını, kadının iki üç kez tetik düşürmesine rağmen silahın patlamadığını, kadının iki kez doldur-boşalt yapması nedeniyle kaldırıma bir iki fişek düştüğünü, kısa bir süre geçince kadının başını içeriye sokup beş on dakika kadar apartmanın içindekilerle konuştuğunu, sonrasında silah sesleri geldiğini’ anlattı. Bu polisin beyanı çevre güvenliği almakla görevli diğer üç polis tarafından da doğrulandı.
Ateş yok, ‘hamle’ var
Apartman dairesine giren altı polis ise Özarslan’ın ‘tabanca ile kendilerine doğru hamle yaptığını gören polislerden birinin, etkisiz hâle getirmek amacıyla ayaklarına doğru bir el ateş ettiğini, atışın yapıldığı sırada yeniden polislere doğru hamle yapan kadının vurularak etkisiz hâle getirildiğini’ ileri sürdü. Anayasa Mahkemesi kararında olayla ilgili bilgi verilirken “İnternet sitesindeki çeşitli haber ve bildirilerde Günay Özarslan’dan devrimci yoldaş, devlet ve polisten ise katil olarak söz edilmiştir” ifadesine yer verilmesi dikkat çekti.
Takipsizlik kararı
Savcılığın soruşturması 11 ay sürdü ve bu sürede verilen gizlilik kararı nedeniyle ailenin ‘dosya içeriğini inceleme ve belgelerden örnek alma yetkisi’ kısıtlandı ve soruşturma sonunda da ‘takipsizlik’ kararı verildi. Kararda ‘hem evdekilerin hem polisin uzun süre yalvarırcasına teslim olması için kendisini ikna etmeye çalıştıkları, tüm ısrarlara rağmen [G.Ö.nün] dışarıda olan ayağını içeri çekip elindeki silahı polislere doğrultması üzerine ‘evdeki ahaliye yada polislerden birisine zarar verme ihtimaline binaen’ ateş edilerek etkisiz hale getirildiği’ ileri sürüldü.
‘Tabancanın tutukluk yaptığını polis biliyordu’
Ailenin takipsizlik kararına yaptığı itiraz da reddedildi ve avukat Özgür Yılmaz, anne Mahpulah Özarslan adına AYM’ye başvurdu. Başvuruda ‘polisin silah kullanma yetkisini aşarak kızını kasten öldürdüğünü ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini belirterek yaşam hakkının maddi ve usul boyutu ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini’ ileri sürdü. Anne Özarslan ‘kızına ait silahın tutukluk yaptığının polis tarafından bilinmesi nedeniyle kızının öldürülmeden ele geçirilmesinin mümkün olduğunu, kızının canlı bomba olduğuna ve çatışma sırasında öldürüldüğüne dair açıklamalar yapmak suretiyle polisin delilleri karartmak istediğini’ belirtti.
Polis öldürmek isteseydi ambulans çağırmazdı…
Anayasa Mahkemesi ise polislerin Özarslan’ı istemedikleri halde öldürmek zorunda kaldıklarını ileri sürerken “Arama kararının başka bir şahsa ilişkin olması, polisin teslim olması için ikna etmeye çalışması hatta bu konuda evdekilerden yardım alması, polisin silahlı güç kullanımı sonrasında cankurtaran çağırması ve atış mesafesine ilişkin balistik incelemeler polislerin amacının öldürmek değil aksine sağ ele geçirmek olduğunu göstermektedir” dendi.
‘Tutukluk yapması sonucu değiştirmez’
Kararda, tabancanın tutukluk yapmasının da sonucu değiştirmeyeceği savunularak şöyle dendi: “Kendilerine tabanca doğrultulan polislerden, olayın sıcak anında, tüm çabalara rağmen teslim olmayı reddeden G.Ö.nün tabancasını ateşlemeyeceğine veya ateşlemesine rağmen tabancanın patlamayacağına güvenerek hareketsiz kalmalarını ya da kendilerini korumak için bir şey yapmamalarını beklemenin olaydan kopuk soyut bir değerlendirme olacağı kabul edilmiştir. Aksi bir düşüncenin kabulü, görevini ifa eden polislere gerçekçi olmayan bir yük getirmek olduğu gibi kendilerinin ve başkalarının hayatını tehlikeye atmak anlamına gelebilir. Bu sebeple somut olayların koşullarına göre polislere karşı öldürücü niteliğe sahip tabanca kullanmaya tevessül eden G.Ö.ye karşı kullanılan silahlı gücün mutlak zorunlu bir durumda gerçekleştiği ve kullanılan silahlı gücün ortaya çıkan tehlikeye nispeten orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.”
‘Soruşturma yeterince bağımsız’
AYM kararında olayda güç kullanan polislerin -TEM Şubede görevli olmalarına rağmen- ifadelerinin yine TEM Şubede görevli başka polislerce alınmasının da ihlal olmadığı savunulurken polislerin daha sonra savcıya da ifade vermeleri nedeniyle ‘soruşturmanın yeterince bağımsız olduğu’ ileri sürüldü.
Karşı oy: Soruşturma özenli yürütülmedi
Karar, Bölüm Başkanı Kadir Özkaya ile üyeler Yıldız Seferinoğlu ve Basri Bağcı’nın oyuyla alınırken M. Emin Kuz ve Celal Mümtaz Akıncı ‘yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği’ gerekçesiyle karara karşı çıktı. Karşı oy gerekçelerinde polislerin ilk ifadelerinin olaydan 8-10 gün sonra alındığına dikkat çekilerek bunun ‘polislerin gizli bir anlaşmayla ifadelerin uyumlaştırılması’ ihtimalini göz önüne getirdiğini, soruşturmanın makul bir titizlik ve özenle yürütülemediği ifade edildi. Karşı oy yazılarında ayrıca savcıların aralarındaki işbölümünü gerekçe göstererek yaklaşık iki ay boyunca polislerin ifadelerini almak için hiçbir gayret göstermedikleri de belirtildi.