Demokrasilerde temel ve vazgeçilmez, hatta ‘değiştirilmesi teklif bile edilemez’ yani olmazsa olmaz ilkenin kuvvetler ayrılığı olduğunu vurgulayacak ve referandumda önümüze konanın ‘Reis’in dediği olacak, itiraz eden içeri tıkılacak anayasası’ olduğunun altını çizeceğim, çizeceğim, çizeceğim…
Kendi bağlandığı değerleri “Millet böyle istiyor” ambalajı ile bize yutturmaya çabalayan birinin yargıyı da, yasamayı da, yürütmeyi de kendi elinde toplamasının demokrasi değil oligarşi olduğunu; oligarşinin ise siyasal literatürde “Tek adam iktidarı ya da iktidarda bir avuç zorba” diye tanımlandığını dilimin döndüğü, aklımın erdiğince anlatmaya çabalayacağım.
Cumhuriyet okurlarının kendi aralarındaki büyük ya da küçük siyasal ayrılıkları, ideolojik farklılıkları en azından referandum süresince buzdolabına koyup “Bu ülke böyle bir anayasa yutturmacasına layık değil” diyeceğine ve yurttaşlık ödevini yerine getirmek için elinden geleni ardına koymayacağına eminim.
“Sultan’ın değil yurttaşın dediği olur”u kanıtlamak günlerindeyiz…
Kanıtlayabilir miyiz? Elbette. Ama ancak kolları sıvarsak. Ancak o zaman…