MEHVEŞ EVİN
Çatışmalarla, savaşla zihinlere kazınan Cilo ve Sat dağları, birkaç yıl önce sivillerin ziyaretine açıldı. İki-üç yıl öncesine kadar sivil geçişe izin verilmeyen Güneydoğu Toroslar’a, birkaç dağcı grubu dışında kimse çıkmamış.
Yüksekova’ya gidip Sat dağlarına çıktık. Sadece doğa merakından değil; gazetecilik açısından da çok ilginç bir deneyimdi.
Barış süreci tökezliyor; heykel ve okul krizleri yine gerilim ve çatışmayı körükledi. Ancak Kürdistan’da devlet de PKK da kendi alanlarını belirlemiş. Bir sivil olarak kimi yere askerden, kimi yere gerilladan izin alarak girebiliyorsunuz. Ateşkes masada, eller tetikte, gergin bir bekleyiş sürüyor.
Kadın gerillayla tanışma
Dağda kamp yaparken, uzakta bir grup gerilla beliriyor. Aracımızla görüşme isteğimi yolluyorum, kabul ediyorlar.
Gazeteci olduğumu, konuştuklarımızı yayınlamak istediğimi söylüyorum. “Doğruları yazdığınız sürece istediğinizi yazın” diyorlar. Ama fotoğraf yok.
23 yaşında, ufak tefek bir kadın Nucan. Beş yıldır dağda. Bir kadın olarak kendi iradesiyle dağda olmayı çok önemsiyor, “Bizim için kutsaldır” diyor.
Peki gencecik bir kadın neden 18 yaşında dağa çıkar? “Biz olmasak kim gelecek? Sadece Kürtler değil, Türkler, Almanlar, Ruslar da katılıyor. Buraya kimse iradesi dışında gelmez. Zorluğa, açlığa, yaralıya anlam veremezsen duramazsın” cevabını veriyor.
Bazı ailelerin, “Çocuğumu PKK kaçırdı” dediğini hatırlatınca “O çocukları kaçırma olmadı. Kendi istekleriyle geldiler. Demek ki aileleri köleliği kabul ediyor” cevabını veriyor.
Küçük kızın ölümle tanışması
Nucan’ın dağa çıkmadan önceki hayatını merak ediyorum. 90’lı yılları anlatıyor, her gün gördükleri baskıyı. Polisin eve hep tekmeyle girdiğini, küçük bir kızken kapının arkasına çekip sorguya çektiklerini…
Ama en çok bir çocuğun cansız bedenini görmek etkilemiş… “Yaşadığım yerde yürüyüşler olurdu. Panzerin altında bir çocuğun kaldığını gördüğümde 5 yaşındaydım. Hala etkisini yaşıyorum. Sonra metropollere göçtük. Dilin inkar edilmesi çok zoruma gitti.”
Kürtler bile kızlarını saymıyor
Abdullah Öcalan, kadınların özgürleşmesine sık sık vurgu yapıyor. Peki gerçekte Kürt kadını özgürleşebildi mi? Nucan özeleştiri yapıyor. “Önderlik, ‘Kadın köleyse o toplum da köledir’ diyor. Kadın kendi iradesine, amacına ulaşamamış. Hep birine ait. Ya babaya, ya kocaya… Doğrusu Kürtler bile kız çocuklarını saymıyor. Bir kadını özgür bırakmak saçını açmak değildir. Kendi fikrine sahip çıkabilmeli. Kendine ait olmalı. Başka türlü özgür olamaz. Böyle bir yaşam, emek istiyor.”
Dağda kendilerini geliştirmeye çalıştıklarını, her gün tekmil tuttuklarını söyleyen Nucan, toplumda ahlakın çok zedelendiğinden yakınıyor. Soruyor: “Niye insanlar bu kadar maddiyatçı?”
“Öcalan ne derse o”
Barış sürecini sorunca cevabı net: “Öcalan ne derse o…” Süreci takip ettiklerini ancak somut adımların atılmadığını söylüyor. “O cesaret var mı? İnanmak istiyoruz. Barajların, kalekolların yapılması bize güven vermiyor. Üzerimizden keşiflerini eksik etmiyorlar. Biz de tedbirimizi alıyoruz.”
Nucan, PKK’ya terörist denmesini kabul etmediklerini de belirtiyor: “Kimsenin toprağını, dilini elinden almıyoruz. Türk halkının desteği önemlidir. Halklar birbirine saygı duyarsa barış olur. Asla sınırları bölmeyiz. Ama özerklik başka. Sistem, toplumun iradesini hiçe sayıyor.”
Peki barış gelmezse ne olacak? “Kadrolar halka hizmet etmek için, eğitmek için var. Barış olsa da olmasa da yapacak işimiz çok…” diyor. Bundan kastı, askeri eğitim değil, zihinsel dönüşüm. Özerklik, kimlik, dil ve kültürün korunması…
Her şey siyasette kilitleniyor
Gerilla, Türkiye toplumunun büyük bölümü için öcü. Ancak Kürt halkının önemli bir kısmı için kahraman. Yaşanan, hala süren onca acı ve felaketten sonra, barışmak her iki taraf için de zor.
Halkın barış süreci hakkında ne düşündüğünü, varsayımlar üzerinden konuşmaya maalesef alıştık. Bu nedenle Prof.Dr. Hakan Yılmaz ve ekibinin, Boğaziçi Üniversitesi ve Açık Toplum Vakfı desteğiyle yaptığı ‘Çözüm Süreci: Kim Ne İstiyor?’ araştırması son derecede önemli.
Araştırmada, barış sürecine Türkiye’de verilen genel destek yüzde 57 çıkmış. Barışı sağlamak için toplum hazırlansa, konu siyasi parti ve kimlikler üzerinden bir kutuplaşmaya dönüştürülmese, bu oran çok daha yüksek çıkacak.
MHP ve CHP’liler barış istemiyor
Şaşırtmayan bir başka sonuç da barış sürecini büyük oranda destekleyenlerin (yüzde 83) Kürt olması. Çözüm sürecine en çok karşı çıkan gruplar kim dersiniz? MHP ve CHP seçmenleri, siyasi skalanın en solunda yer alanlar, az muhafazakarlar ve az dindarlar…
MHP seçmeninin karşı çıkması anlaşılır; ancak CHP seçmeni ve ‘siyasi skalanın en sonunda’ yer alanların sırf AKP nefretinden süreci desteklemediğini düşünüyorum.
Muhafazakar kesimin, olmayanlara göre süreci daha fazla destekliyor olması da benzer bir biat eden-muhalefet ayrımına işaret ediyor. Yoksa bu ölmeye ve öldürmeye, Kürt kimliğini tanımamaya devam mı etmek istiyorlar?
Umutsuzluk ve kopuş kapıda
İşin en üzücü yanı, çözüm sürecinin sorunları bitireceğine dair beklentilerin hem Türk, hem Kürtlerde düşük olması. Türkiye genelinde süreç konusunda iyimser olanlar sadece yüzde 47. Bu da hükümetin süreci yönetemediğini ortaya koyuyor.
Prof.Dr. Yılmaz, özellikle Kürt nüfusun bu çabaya büyük bir duygusal ve siyasi yatırım yaptığını belirtiyor. Kürtlerden hep duyduğum da bu; süreç biterse hem duygusal, hem siyasal tam kopuş yaşanacak.
Sürece karşı çıkanlar, başta ‘bölünme’ fobisi, daha radikal seçenekleri bizzat desteklediklerinin acaba farkında mı?
PKK ve YPG, İD’le savaştığına, Batı’dan açıkça silah desteği aldığına göre… Türkiye’yi yönetenlerin ne yardan ne serden vazgeçmeyip, radikal İslamcılara kucak açması, en çok kime zarar verecek dersiniz?