Kapalı kapılar ardında devam eden Brunson müzakerelerini, günbegün takip ettim. O yüzden hayıflanmama biraz izin verin. Çünkü masada ciddi bir mutabakat zemini vardı. Çözüm, çok yakındı. Biraz esneklik olsa, anlaşma sağlanabilir, Brunson evine gider, Hakan Atilla da eylül başında Türkiye’ye dönmüş olurdu. ABD Halkbank’a düşük (piyasaların satın alacağı cinsten) bir kınama cezası verecekti.
Ancak iki taraf da şansını zorladı. Türkiye, ABD’ye son gönderdiği heyetle, Brunson’ın bırakılması karşılığında Halkbank’a yönelik OFAC yaptırımları olmamasını istedi. Beyaz Saray ise “Önce Brunson’ı bırakın” noktasında ısrarcı oldu.
Donald Trump ve Tayyip Erdoğan, tarz olarak birbirine benzeyen liderler. Çatışmacı davranmaktan çekinmiyor, elitlerden nefret ediyor, uluslararası kuralları sorguluyor, pazarlığı seviyor, yeri geldiğinde dünya meselelerini şahsileştiriyorlar. İkisi de ‘Batı ittifakı’ denen kavrama şüpheyle yaklaşıyor; sanki 20. yüzyıl hiç yaşanmamış gibi dünya meselelerini büyük güçler arasında bir al-ver olarak görüyorlar.