GÜLBEN ÇAPAN
gulbencapan@diken.com.tr
@istanbulartsnob
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) en alt katını hatırlayan var mı? Eskiden bir tasarım mağazasıydı şimdi ‘Alt Kat’ adında işlevsel, interaktif bir sanat mekanına dönüştü. Martta hizmete giren ‘Alt Kat’ çok sayıda atölye ve projeye ev sahipliği yapan özel bir alan.
“Özel” diyorum çünkü ‘Alt Kat’ yöneticisi Elif Obdan Gürkan ve ekip arkadaşları fon bularak, İKSV’nin radarında hiç olmayan, belki de hayatlarında hiç konser, tiyatro ya da resim görmemiş dezavantajlı çocuklar için haftanın her günü ücretsiz atölyeler düzenliyorlar. Geleceğin sanatseverlerini, dinleyen ve izleyenlerini yetiştiriyorlar.
Dezavantajlı grupların içinde işitme ve görme engelli çocukların yanı sıra zihinsel engelliler de var. Birbirinden farklı kültür, okul ve mahallelerden gelen çocuklar her hafta müzik, masal, film, çağdaş sanat gibi birçok atölyeye katılıyor.
Geçen salı günü, ‘Alt Kat’ta sanatçı Volkan Aslan’ın düzenlediği çağdaş sanat atölyesine misafir oldum. Atölye katılımcıları Getronagan Ermeni Lisesi, İstanbul Ticaret Odası Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi, İstanbul Atatürk Anadolu Lisesi ve Fatih Atatürk Çağdaş Yaşam Çok Programlı Anadolu Lisesi’nden lise öğrencileriydi.
İKSV’nin Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla yaptığı çağrıyı duyan bu dört lisenin öğretmenlerinin önderliğinde bir araya gelen grup, Türkiye’nin kültür haritasını yansıtır şekilde her hafta katılıma devam ediyorlar.
Aralarında muhafazakar kesimden gelen öğrencilerin yanı sıra Ermeni kökenli Türkiyeli öğrenciler de var. Kültür-sanat etrafında birleşen meraklı beyinler, aslında politik hassasiyetlerin çok da önemli olmadığını kanıtlıyor. Volkan Aslan atölyeyi şöyle anlatıyor:
“İlk birkaç hafta tanışmayla geçti. Biraz zor bir yaş aralığı çünkü; hem ergenlik, hem sınav stresleri hem aile baskıları, hem özel hem okul hayatları var çocukların. Burayı bir süre ders gibi gördüler ama burası akademik bir alan değil. Devam zorunluluğu yok. Temel sanat eğitimine ihtiyaçları yok çünkü bir şeye hazırlanmıyoruz. Yedinci haftadayız ama bence yeni alıştılar yani atölye yeni başladı.
Çizimler, çamur, boya ve renk denediler. Günün sonunda kolektif bir şeyler üretmelerini istiyorum. Sanat tarihinden ziyade yöredeki sanatçıların neler yaptığını anlatıyorum. Bugün Sarkis, Ayşe Erkmen ve Selim Birsel konuştuk. 12’nci haftanın sonunda bir iş üretip İstanbul Bienali’nde sergilemek istiyoruz. Benim tek amacım buradan çıkınca başka bir soruyla, başka bir bakış açısıyla sokağa çıkmaları.”
Getronagan Ermeni Lisesi’nden Melis Özsolak (17) çağdaş sanata hiç yabancı değil. Galeri ve müze gezmeyi seven Melis, “Derste, farklı bakış açıları görüyoruz. Severek devam ediyorum. Çağdaş sanat benim için hiçbir kalıbı olmayan çok özgür bir şey. Parfüm ile ilgili bir iş üretmek isterdim” diyor.
İstanbul Modern’i okul gezisinde ziyaret ettiğini ve hayran kaldığını ifade eden İstanbul Ticaret Odası Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi’nden Rana Ebrar Karasakal (17) ise “Hocamız çok iyi. Düşünceleri çok ilginç, çok açık düşünüyor bizim gibi düşünmüyor. Ben çevre ile ilgili bir iş üretmek isterdim” diyor.
Hemen yanında oturan sınıf arkadaşı ve yine İstanbul Ticaret Odası Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi’nden Eda Karabıyık (17), “Bienale hiç gitmedim. Bu sene gitmek istiyorum. Hayvanlarla ilgili bir iş yapmak isterdim. Çağdaş sanat bence en özgür sanat, her şey var” diyor.
Bu atölyeden önce çok müze gezdiğini, bienale de gittiğini belirten İstanbul Atatürk Anadolu Lisesi’nden Oğuzhan Eskiyusufo (16) da düşüncelerini şöyle ifade ediyor: “Önceden müze geziyordum. Bu atölyeye başladığımdan beri gezmek yerine oturup düşünmeyi tercih ediyorum. Ben bir sanatçı olsaydım şu an hızlı modayla ilgili bir iş üretmek isterdim. Büyük markalar, Hindistan’da ucuza mal satmak için çok küçük paralara ve berbat koşullarda işçi çalıştırıyorlar. Bu işi fotoğraf olarak üretmek isterdim çünkü fotoğraf çok etkili. Volkan abinin en son derste anlattığı Ayşe Erkmen çok ilgimi çekti.”
‘Alt Kat’ hakkında daha detaylı bilgi almak için yöneticisi Elif Obdan Gürkan’a birkaç soru yöneltiyorum.
‘Alt Kat’ nasıl kuruldu?
İKSV sadece festival düzenleyen bir organizasyon kurumu olmanın ötesinde 2011’den beri kültür politikaları üzerine raporlar yayımlıyor. Raporlar erişilebilirlik, katılımcılık ve birlikte yaşamak gibi başlıklar altında yayımlanıyor.
Bu raporlar, rakamlar ve yüzdelerden ziyade, “Nasıl daha fazla insana erişebiliriz ve daha fazla insanı dahil edebiliriz?” sorularına yanıt veriyor. Raporlardan belediyeler ve bazı başka kurumlar da kendi kültür politikalarını oluştururken faydalanıyor.
Bu mekan ‘Alt Kat’ olmadan önce biz raporlar doğrultusunda örnek projeler yapmaya başlamıştık. Örneğin, mültecilere yönelik bir takım projeler yaptık. Çocuk kitap projelerimiz başlamıştı. “Özellikle çocuklar ve gençler için daha fazla ne yapabiliriz, ücretsiz etkinliklerin sayısını nasıl artırabiliriz?” diye düşündük. Ve, burayı daha farklı kitlelere ulaşabileceğimiz bir alana dönüştürdük.
Fon olarak nerelerden destek aldınız?
Geçen yıl İstanbul Kalkınma Ajansı’nın (İSKA) çocuklar ve gençler için ayırdığı fon için başvurduk. Önceliğimiz dezavantajlı gruplardaki çocuklar ve gençlerdi çünkü çocuklar her zaman daha açıklar ve onları kanalize etmek yetişkinlere oranla daha kolay. Bu fon sayesinde burayı yeniden yapılandırdık. Teknik ve mimari alt yapısı oluşturuldu. Mekanı Superpool tasarladı. Birçok kurumun da katkıları oldu.
Bu durumda sizin gibi birçok başka kurum da böyle bir fona başvurup sanatı daha erişilebilir ve katılımcı hale getirebilir.
Tabii biz örnek oluşturduk. Belediyelerin kültür merkezleri var ama oraların nasıl programlanacağı konusundaki bilgiler çok eksik çünkü bu başka bir uzmanlık gerektiriyor. İKSV’nin elli senelik uzmanlığını sahaya nasıl yayarız konusu bu. Tabii ki İKSV’nin bir kemik kitlesi var ve giderek bu kemik kitleye gençler ekleniyor. Ama ne olursa olsun on altı milyonluk bir şehirde bu kitle yine çok kısıtlı kalıyor ve geri kalanı kucaklayabilmek bir günlük iş değil.
Fona başvururken sunduğunuz atölyelerin hangileri hayata geçti?
4-26 yaş aralığını kapsayan 10’a yakın atölye önerisi sunduk. Hepsinin çalışmalarını İKSV ekibiyle beraber hazırlıyoruz. Örneğin, bienal ekibiyle kafa kafaya verip “Hangi sanatçıyla nasıl bir içerik tasarlayalım?” diyoruz. Tiyatro ekibiyle toplantı yapıp, “Sizinle masal atölyesi yapalım ama içeriği ve yürütücüsü kim olsun?” diyoruz.
Müzik festivali ekibiyle el ele verip hem görme hem işitme engelli çocuklarla bir koro kurduk ve bunu festival taşıyoruz. Bunun yanı sıra her hafta film ve okuma atölyeleri yapıyoruz 4-6 ve 6-8 yaş gruplarına.
Aslında kültür sanat izleyicisi yetiştirmiş oluyorsunuz. Bu çocuklar İKSV’nin radarının dışındaki kitlelerden geliyor. Onlara nasıl ulaştınız?
Sivil toplum kuruluşları, okullar ve bizi amaçladığımız kitleye ulaştıracak bir takım kişilerle bağlantıya geçerek. Örneğin, masal atölyemize, Kızılay Bağcılar’dan gelen, Tarlabaşı Toplum Merkezi’nden gelen, Hayata Destek Küçükçekmece’den gelen çocuklar var. Bunların arasında sığınmacı çocuklar, çocuk işçiler ve bölgedeki devlet okullarından gelen çocuklar var. Yavaş yavaş istediğimiz kitleye ulaşıyoruz.
Zihinsel engelliler de var mı ulaşmak istediğiniz kitlede?
Aslında yoktu çünkü zihinsel engellilerle çalışmak bambaşka bir uzmanlık gerektiriyor. Bize zihinsel engelli okullardan teklif gelince açıkçası biraz paniğe kapıldık. Daha sonra öğretmenleriyle iletişime geçtik ve korkacak bir şeyin olmadığını, varolan atölyelere onları dahil etmemizde çocuklar açısından bir sakınca olmadığını söylediler. Şu an zihinsel engelli çocuklarımız film programımıza katılıyor ve ne kadar mutlu olduklarını, ne kadar eğlendiklerini anlatamam.
Dediğiniz gibi bu özel çocuklarla çalışmak için özel bir uzmanlık gerekiyor. Atölye yürütücülerinizin böyle bir uzmanlığı var mı?
Evet. İstanbul Kalkınma Ajansı ile yaptığımız bu atölye projesinde Boğaziçi Üniversitesi ile işbirliği yapıyoruz. Onlardan hem akademik, hem pedagojik destek alıyoruz. Atölyelerin öncesinde, Boğaziçi Üniversitesi ile birlikte atölye yürütücülerimizin katıldığı bir seminer programı yaptık. Burada yapılacak atölyeler her ne kadar farklı olsa da bu seminerle, çocuklar için ortak bir dil yaratmayı amaçladık.
Seminer programının içeriği neydi?
İki haftalık yoğun bir programdı. Erken bebeklikten başlayan, gelişim ile ilgili her şeyi Boğaziçi Üniversitesi’nden uzmanlar gelip bize anlattı. Sığınmacılarla, daha küçük yaşta çocuklarla nasıl çalışılması gerektiği gibi. Bütün ekip ve yürütücülerle birlikte hepimiz katıldık.
Bu atölyeler önümüzdeki sene de devam edecek mi?
Tabii edeceğiz. Belki formatları değişir; uzar ya da kısalır. Ama atölyeler devam edecektir. Bienal ekibi ile birlikte önümüzdeki yıl ki yürütücümüzü seçeceğiz.
Dezavantajlı çocukların çok farklı kültürlerden geliyor olması ve kültür sanat atölyelerinde tek bir masada, tek bir odada, güleryüzlü şekilde dersi dinliyor olmaları çok kıymetli. Bu projenin belki de birleştirici bir misyonu da doğabilir, ne dersiniz?
Kesinlikle. Çok derin ayrılıklar var, kültür ve sanatla birleşemiyorsak hiç birleşemeyiz.