Sorunun başladığı yer, siyasi ve meşru yolları bir kenara atarak, yasal dokuya meydan okuyarak fiilen özerklik ilan etmektir.
Böyle bir girişimi sineye çekecek demokratik bir hukuk düzeninin olmadığı muhakkaktır. Dolayısıyla kimi belediye başkanlarına yönelik bu çerçevedeki kaçınılmaz hukuki işlemler, (fiili ve simgesel olarak ağır bir tedbir olan tutuklama dışında) devletin siyasi alanı daraltma hamlesi görülemez ya da örgütün ilan ettiği gibi siyasi soykırım olarak tanımlanamaz.
Bu tablo, kimilerinin, özellikle yeminli muhaliflerin yaptığı gibi AK Parti’nin Kürt ve bölge politikalarına, sert diline, hatalarına, askeri operasyonlara verilen Kürt hareketi tepkisi olarak açıklanamaz.
Bu hamle Öcalan’ın siyasetten şiddete geçiş iddiasıyla, yeni Türkiye vurgularıyla çelişmektedir. HDP’nin son seçimlerde kazandığı başarının anlamını gölgelemekte, yönünü değiştirmekte, tam bağımlı bir değişkene indirgeyerek bu partinin hareket alanını yok etmektedir.
Mesele, siyasi iktidarın ve Kürt hareketinin yeni stratejik ihtiyaçlarının savaşçı sesi olmak yerine, bunu siyaset ve demokrasiyle birleştirmeyi bağlamalarını talep etmek, buna zemin hazırlamaktır.
Türkiye’de hükümet istikrarı eninde sonunda sağlanır.
Ama esas olan siyasetin şiddet üzerindeki egemenliğiyle gelecek istikrardır.