Antalya’da Gezi eylemlerine katıldığı gerekçesiyle 127 gün tutuklu kalan ve geçen hafta yapılan duruşmada tahliye edilen 20 yaşındaki Ayşe Deniz Karacagil cezaevindeki günlerini anlattı.
2 Ekim 2013’te tutuklanan Karacagil, önce Antalya L Tipi Cezaevi’ne konulmuş, sonra da Alanya’ya sevk edilmişti.
‘Biraz tatil yapmış olurum’
Cezaevine gönderilirken ‘Biraz tatil yapmış olurum’ diye düşündüğünü belirten Karacagil, “Çünkü en turistik yer Alanya’ya gidiyordum. Bütün turistler buraya gelmek için can atıyor. Biz pek gezemiyorduk ama komikliğe vurmuştum” dedi.
İyimser ruh halinden uzaklaştığı anları ise açık görüş sonraları olarak işaret eden Karacagil her görüşten sonra üzüldüğünü ve uyuyamadığını söyledi.
Gitar, bağlama çalıp İngilizce çalışmış
Kendini hiç hapishanede düşünmediğini ifade eden Karacagil, buradaki günlerini ‘okul’ olarak değerlendirmiş; gitar ve bağlama çalmış, İngilizce pratik yapmış.
Türkiye’nin dört bir yanından, hatta yurtdışından da mektuplar alan Karacagil, bunlar arasında destek mektuplarının yanı sıra aşk mektupları da olduğunu belirtti.
Etek isteyince, pantolondan da oldu
Cezaevindeyken çoğu kadın, din ve toplum, felsefe, şiir ve romandan oluşan 55’e yakın kitap okuduğunu söyleyen Karacagil, en çok kitap sınırı uygulamasından yakınmış. Karacagil, “Şiir, roman gibi sınırlandırılması da çok saçma. Sanata giriyor, ruh dinlendiriyor ve ayrı sayılması gerekiyor. O yüzden bayağı sıkıntı yaşıyorduk” dedi.
Bir başka sınırlama da giysi konusunda yaşanmış. Ayşe Deniz, ‘üç kazak, üç pantolon, bir mont’ gibi sınır olduğunu, hakkını etekten yana kullanınca da pantolon alamadığını anlattı.
‘Kırmızı alamıyorsun’
Kamuoyunda ‘kırmızı fularlı kız’ olarak tanınan Ayşe Deniz, “Cezaevinde kırmızı alamıyorsun, sosyalizmin simgesi. Yeşil giyemiyorsun, asker rengi. Lacivert, gardiyan rengi gibi bir şeyler var” dedi.
Karacagil, yakındığı bir diğer cezaevi kuralını ise şöyle anlattı: “Diğer mahkûmlarla bizi hiç karşılaştırmıyorlardı. Sanki vampirler güneşe çıkamaz ya onun gibi bir şey. Mesela biz geçerken, ‘Bakma bakma’ diyerek duvara döndürüyorlardı. Biz onları örgütleyebilirmişiz. Atölyelere de bu yüzden çıkartılmıyoruz.”