mehvese@yahoo.com
Ocak ayında Hatay’a gittiğimde, “El Kaideciler her yerde” sözlerini neredeyse konuştuğum herkesten duydum.
İstanbul’dan kalkan uçaklarda militanların gidip geldiğini, savaşçıların devlet hastanelerinde tedavi olduğunu, hükümetin tüm bunlara göz yummakla kalmayıp mühimmat desteği sağladığını da…
Bu karanlık ilişkiler, muhalif ve alternatif medyada da dillendiriliyordu.
Ancak kimsenin alnında kim olduğu yazılı değildi. Reyhanlı’da sakatlanan savaşçıların tedavi ve rehabilite edildiği yerlere, ‘şehit yetimlerine‘ eğitim veren kurumlara gittik.
Konuştuğumuz bir ‘okul müdürü’ ikinci eşini Suriye’den ‘almış’tı. Sormadığımız halde Batı’nın kadına bakışını eleştiriyordu.
Kısacası, sıkı bir radikal arkadaştı.
Allahü ekber! Eşimsin
Hatay, yapısı şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten uzak İslami ‘dernek ve vakıflar’ın cirit attığı bir merkez halini almıştı.
Suriyeli bir yardım görevlisi dahil, Hatay’da konuşlanan farklı sivil toplum temsilcilerinden duyduklarım kan dondurucuydu:
El Kaide bağlantılı IŞİD ve El Nusra militanları, sadece kafa kesmekle kalmıyor, kamplarda “Allahü Ekber” diyerek omzuna dokunduğu kadını kendine ‘eş’ seçiyordu.
Seçilen kadın, kocasının veya babasının gözlerinin önünde götürülüp tecavüze uğruyordu.
Lübnan’daki kamplarda tecavüz, çocuk yaşta zorla evlilik ve fuhuşa zorlama hikayeleri, BM raporlarına konu oluyordu…
Milliyet gazetesinde Ocak’ta yayınlanan yazı dizisinde bunların hepsine yer verdim, tekrar ettiğim için özür dilerim.
Ancak o sıralarda herkes 17 Aralık sonrası yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla fazlasıyla ilgiliydi.
Vatan-mazlum-mahrem edebiyatı
Bu durum, seçimlere kadar sürdü… Suriye sınırındaki Süleyman Şah Türbesi krizi üzerine ‘plan’ yapan üst düzey devlet görevlilerinin ses kayıtları, dikkatleri bölgeye çekti.
Ancak vatan-mazlum-mahrem edebiyatı ve yerel seçim ‘heyecanı’ sayesinde yine unutturuldu.
Seçim sonrası sokaklarda yükselen polis şiddetine, mütemadiyen söylenen yalanlara, daha fazla cinayete, ayrıştırıcı ve nefret dolu bir dile maruz kaldık.
Bütün bunlar olurken medya, malum yönetici tarafından eşi benzeri görülmemiş bir cenderede, her gün sıkıştırıldı.
Yerli gazeteciler yetmedi. Batılı yayınlarda çalışan meslektaşlarımız, isimleriyle hedef gösterilmekle kalmadı, canlı yayında gözaltına alınıp ‘ajan’ ilan edildi.
Böyle bir ortamda yaşıyorken “Suriye ve Irak’a ne oluyor ve Türkiye’yi nasıl etkileyecek” demeye nasıl fırsat olsun?
IŞİD’e laf yok
15 yaşındaki bir çocuğun cenazesinden Gezicilere, sosyal medyadan inşaata; her konuda kükreyen Başbakan, söz ne zaman Suriyeli muhaliflere ve Türkiye’nin dış politikasına gelse konuyu Esad’ın zulmüne çevirmekte mahir davrandı.
IŞİD mi?
Tuhaftır, her türlü iç tehdidi dış mihraklardan ve hainlerden bilen hükümet, tarihin en büyük terör saldırısı Reyhanlı’dan sonra bile El Kaideci grupları eleştirmedi.
IŞİD, Alevileri, Hıristiyanları, Kürtleri, Yezidileri, Ermenileri ya da ‘yeterince Müslüman’ olmayan sivilleri keserken, iktidardan tek bir kınama işitmek mümkün olmadı!
Türk askerinin eti…
Bitmedi. Burnumuzun dibi, Rakka’da ’emirlik’ kuran IŞİD’in Türkiye’ye doğrudan savurduğu tehditlere bile sessiz kalındı. Oysa IŞİD;
– Reyhanlı saldırısını üstlendiğini açıkladı… Bab el-Hava ve Bab el-Selame sınır kapılarının açılmasını, aksi takdirde Ankara ve İstanbul’u vuracaklarını belirtti.
– Bildiride ‘IŞİD’in aslanlarının‘, Türkiye’de Allahın mesajını yaymaya ve bu toprakları kafirlerden temizleye yakın olduğu belirtildi. (30 Eylül 2013)
– IŞİD lideri Ebu Bekir Bağdadi “Çok geç kalmadan Erdoğan bize bağlılık yemini etsin… Türk askerinin eti lezzetlidir” dedi…(Nisan 2014)
Bu arada Ak kefenliler, liderleri için mitinglerde ‘ölüm’ naraları atıp şehadet getiriyordu… Ak kitleler, Esad’ın öldürdüğü çocuklarla muhaliflerin öldürdükleri arasında bile ayrımcılık yapıyordu…
AKP taraftarları, Müslüman olmayanları kesen, kadınlara tecavüz eden, cihad naraları atan yamyam bir örgüte tepkinin ‘t’sini bile göstermedi. Peki neden?
Kadınlar evden çıkmasın
Türkiye’nin ABD’nin baskısıyla IŞİD’i ‘terör örgütü’ ilan etmesinden 24 saat sonra Musul işgal edildi, konsolosluk görevlileri rehin alındı. IŞİD’in yayınladığı ‘bildiri’ dün Diken’de yer aldı:
– Tüm Müslümanlar namaz saatlerinde camide olacak.
– Uyuşturucu, alkol ve sigara yasaktır.
– Toplanmak, İslam devleti dışında bayrak taşımak, silah taşımak yasaktır. Allah, birlik içinde kalmamızı emreder.
– İbadet ve mezar yerleri konusundaki tavrımız açıktır. Bunların hepsi yok edilecektir.
– Kadınlar terbiyeli bir şekilde giyinmeli, bol kıyafetler giymeli. Sadece gerekli olduğunda dışarı çıkmalılar.
AKP politikasının ekosu
Peki IŞİD’in öne sürdüğü şartların bazıları, AKP politikalarının ve inancının sert ekosu gibi değil mi?
Hükümetin ve özellikle Başbakan’ın son yıllarda gösterdiği ‘performans’a bakınca… Şeriat devleti savunan bir örgütü, samimi olarak karşısına alabileceğini düşünebilir miyiz?
Türk diplomat ve görevliler hala rehin. Ancak hükümet, bu ülkenin tüm ötekilerine, İsrail’e, ABD’ye, Almanya’ya, diklendiği gibi diklenemiyor!
Çok merak ediyorum… Cumhurbaşkanlığına ‘yürüyen’ Başbakan’ın kefenlileri, militan kalemşörleri bundan sonra meydanlarda ne diye bağıracak?
“Sizin savunduğunuz İslam’ı ve şiddeti biz reddediyoruz” derler mi?