İnsanlığın çok eski zamanlardan beri bildiği bir gerçektir. İktidar, yani başkaları üzerinde karar alabilme yetkisi, bu yetkiyi kullananları bozar. 19. yüzyılda Lord Acton bunu, “İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar” diyerek özetledi.
İşin aslı, iktidarın mutlaklaşmasıyla birlikte bu mutlak yetkileri kullanan kişi veya grubun da giderek daha fazla korkmaya başlamasıdır. Bu nedenle, iktidarın bozma kapasitesi, iktidardan düşme, iktidarı kaybetme korkusuna paralel olarak artar.
Platon, Devlet’in 8. ve 9. bölümlerinde, yönetimi bozulmuş kentleri anlatır. Bu kentlerde yöneticiler ahlaksızlıklarını yurttaşların fark etmeleri ve otoritelerini yitirmekten korkarlar. Bu korku yöneticileri daha fazla baskı ve şiddet yöntemleri benimsemeye götürür. İktidarın şiddeti ve hukuksuzluğu arttıkça, yönetenler yönetilenlerin öç alma arzularından giderek daha fazla korkarlar.
İktidarı kaybetmemek artık onlar için hayat memat meselesi haline gelir. İktidarı kaybetme korkusu arttıkça, iktidarda kalma çabası iktidardakileri artarak bozar. Artık iktidarı kaybetme korkusunun esiri olmuşlardır ve bu nedenle akılcı olanı değil, korkunun emrettiklerini yaparlar.