Popülizm sonuçta demokrasinin kurucu iç çelişkisinin bir tezahürüdür. Yurttaş olarak halk olmanın (“demos”) bir etnik/dinsel aidiyetin unsuru olarak halk olmaya (“ethnos”) dönüşmesi anıdır bir bakıma. Halk iradesinin paylaşılmaz egemenliğinin ilanından bu egemenliğin bir kişiye devredilmesine geçiştir.
İtalya’da Mussolini popülizminin geçirdiği süreç gibi bir dönüşüm göstermez ve otoriterlik dozunu diktatörlüğe doğru arttırmazsa, popülizm halk/millet adına demokrasinin kısıtlanması, başka bir deyişle demokrasi adına demokrasinin iğdiş edilmesidir. Genellikle bu iğdiş etme operasyonuna “milli bünyeye uygun devrim”, “halk ihtilali”, “millet devlet bütünleşmesi” gibi iddialı isimler verilir.
Bunları genellikle popülizmlerin organik aydınları icat ederler ve bu popülizmlerin meşrulaştırılması sürecinde bütün ülkelerde öenmli bir rol oynamışlardır: Bunları ayrıca ele almak gerekiyor. Önümüzde bu epigonları etraflı biçimde inceleyecek, bazen pespayeleşme ve süflileşme kapasiteleri karşısında hayretlere düşecek bazen meşruiyet gerekçesi üretme yaratıcılıklarındaki başarıya parmak ısıracak, “demokrasi”nin demokrasiye karşı verdiği savaşı izlemek için uzun bir dönemimiz olacak.