AMBERİN ZAMAN
Türkiye ile Rusya arasındaki uçak krizi Suriye sorununu daha da derinleştirdi. Rus jetini düşürmesinin ardından Türkiye’nin Suriye’deki pozisyonunun iyice zayıfladığını savunanların sayıları çoğunlukta.
Peki Washington’dan bakıldığında durum ne?
Türkiye’nin İncirlik Üssü’nü açması ve Rusya’nın Suriye’deki müdahalesi, sanılanın aksine, Ankara’nın argümanlarını kısmen de olsa güçlendirmiş görünüyor.
‘ABD’nin Lawrence’ı’
ABD’nin dış politika çevrelerinde Ortadoğu ve Suriye denince ilk akla gelen isimlerden biri Ryan Crocker. Suriye, Afganistan, Irak, Pakistan, Kuveyt ve Lübnan’da büyükelçilik yapan, ABD’nin önde gelen Ortadoğu uzmanları arasında anılan ve adına ABD dışişleri tarafından ödül düzenlenen Crocker’a eski başkan George W. Bush ‘ABD’nin Lawrence’ı’ lakabını takmıştı.
Crocker, geçtiğimiz günlerde de ABD Başkanı Barack Obama’ya Suriye konusunda brifing verdi.
Texas Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü’nde dekanlık görevini sürdüren Crocker, Suriye’deki savaş ilk başladığında müdahale karşıtlarının başını çekiyordu. Bugünlerde ise 180 derece değişti. Oysa Obama yönetimi Ankara’nın Suriye’de uçuşa yasak bölge taleplerine halen soğuk bakıyor.
Hillary Clinton’a yakın
Demokratlar’ın başkanlık adaylığını garantilemiş görünen Hillary Clinton ise tam tersi ABD’nin Suriye’de aktif müdahalede bulunması gerektiğini savunuyor; dahası uçuşa yasak bölge fikrini destekliyor. Dışişleri bakanıyken de Obama’ya kıyasla daha şahince bir tutum benimseyen Clinton, Cumhuriyetçi rakiplerinin Obama yönetimini Suriye krizindeki çekingen tutumu ve IŞİD karşısındaki başarısızlığı üzerinden vuracağını da hesaplıyor.
Clinton ekibinde yer almasına kuvvetle muhtemel gözüyle bakılan Crocker’a Diken Teksas’taki ofisinde ulaştı. İşte mülakattan öne çıkanlar:
‘Türkiye gerekeni yaptı’
Türkiye’nin Rus jetini düşürmesinin ne gibi etkileri olacak? Genel anlamda Rusya’nın Suriye’de giderek artan varlığı Suriye krizinin çözümüne katkı mı sunuyor yoksa tersi mi?
Kanaatimce Rusya’nın müdahalesi ABD ve Türkiye açısından tümüyle olumsuz olmuştur. Arada bir İslam Devleti (IŞİD) hedeflerini, örneğin Rakka’da, vursalar da ve İslam Devleti onların da düşmanı olsa da Ruslar tek bir nedenle oradalar (Suriye’de), o da Beşar Esad’ı, kendi halkını katlederken desteklemek için.
Ruslar orada (Rus jetinin vurulduğu Türkmen Dağı’nda) İslam Devleti hedeflerini bombalamıyorlardı. Türkiye’ye yakından bağlı ve ABD’nin de ilişkileri bulunduğunu sandığım Türkmen güçlerini bombalıyorlardı. Bu güç Esad’a karşı savaşıyor, Ruslar da onlara karşı… Bunu Türkiye sınırına çok yakın bir noktada yapıyorlar ve Türkiye’nin ifade ettiğine göre Türk hava sahasını ihlal ederek yapıyorlar. Türkiye tarafından defalarca uyarılmalarına rağmen ihlalleri sürdürdüler. Bu durumda Türkiye’nin kendisini savunması bana sürpriz olarak gelmezdi. Türkiye tam da bunu yaptı. Türkiye kanaatimce gerekeni yaptı.
Ancak bazı Batılı diplomatlar Türkiye’nin aşırı tepki gösterdiğini, Türk jetlerinin Rus jetini hava sahasından kovabileceğini savundu. Özetle Ankara’nın krizi lüzumsuz şekilde tırmandırdığını söyleyenlerin sayısı az değil.
Bence bu doğru değil. Ruslar Türk hava sahasını defalarca ihlal etti. Ve Türkiye’nin ikazlarına bu kez de kulak tıkadılar. Türk jetlerinin Rus jetlerini Türk hava sahasından uzaklaştırması çok riskli olurdu. Ben şahsen uçaklarımı o şekilde riske sokmazdım. Türkiye’nin Rus jetini düşürmüş olmasını ne alkışlıyor ne de kutluyorum. Ancak Rusların davranışlarına bakıldığında da Türkiye’nin pek fazla seçeneği olmadığı da görülüyor.
‘Müttefiklerimizin yanında durmalıyız’
Belki konumuzun dışında ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e benzetenler var. Özellikle otoriterlik noktasında. Türkiye’de her gün yeni bir gazetecinin hapse atıldığı haberini alıyoruz. ABD’nin simgelediğini iddia ettiği değerler çiğneniyor. Bu ABD’yi zor durumda bırakmıyor mu?
Bölgede bugüne denk görülmemiş risk ve tehditlerle karşı karşıyayız. Her yaptıkları hoşumuza gitmese de geleneksel müttefik ve dostlarımızla yan yana durmak zorundayız.
Bu listenin başına Türkiye’yi koyardım. Evet Erdoğan hükümetinin Türkiye içerisinde aldığı kimi tedbirlerden biz de sıkıntı duyuyoruz ama öncellikli meselelere yoğunlaşmamız gerekir. Benzer şeyler Suudi Arabistan için de söylenebilir. Suudi krallığının yaptığı bazı icraatlarından de sıkıntı duyuyoruz. Keza Mısır Devlet Başkan Abdülfettah el Sisi açısından da benzer durum söz konusu. Ama bu ülkeler son derece karmaşık bir bölgede düzen ve istikrarı temsil ediyor. Yanlarında durmalıyız.
‘Esad herhangi bir anlaşmanın parçası olamaz’
2013’te kaleme aldığınız makalelerde Esad’ın gitmeyeceğini, bu gerçeğin anlaşılması gerektiğini ve buna göre çözüm üretilmesi gerektiğini savunuyordunuz. Ne oldu da fikir değiştirdiniz ve bugünlerde Suriye’de uçuşa yasak bölge önerilerini destekler oldunuz?
Ne yazık ki son üç yılda olanlar öngörülerimi ispatladı. Beşar gitmiyor. Ve Suriye’nin tarihini ve siyasetini bilen herkes bunu savaşın patlak verdiği ilk günlerde kavrayabilmeliydi.
2013’ten beri gördüğümüz şey Esad rejiminin kendi vatandaşlarına karşı şiddeti seri biçimde artırması. Öldürülen, yaralanan, göç etmek zorunda kalan Suriyelilerin önemli bir oranı Beşar Esad yüzünden öldü, yaralandı, yerinden edildi. Bu neredeyse akıl almayacak boyutlarda bir insanlık suçu. Bu nedenle Esad’ın herhangi bir anlaşmanın parçası olabileceğine inanmıyorum.
Uçuşa yasak bölge zor ama yapılabilir
Peki uçuşa yasak bölge sizce ne gibi bir çözüm sunuyor?
Uçuşa yasak bölge Esad’ı zayıflatır ve kendi halkını katletmesinin önünü keser. Aynı zamanda Rusya’ya da her şeyin onların istediği şekilde yürümeyeceğine dair uyarı olur. Bu da pratik, müzakereci çözüm için daha olumlu koşullar yaratır.
Şu anda ne Esad ne de İranlı ve Rus hamileri müzakereci çözüme sıcak bakıyor, çünkü kazandıklarına inanıyorlar. Bu hesapları değiştirmemiz lazım ve uçuşa yasak bölge bunu sağlayabilir. Bugünlerde olup bitenler (Rus uçağının düşürülmesi) güneyde ve kuzeyde uçuşa yasak bölge tesisinin kritik derecedeki önemini bir kez daha hatırlattı. Rus uçakları Türkiye’nin sınırlarından uzak durmalı. Nokta.
Ama Başkan Obama ve Pentagon Suriye’ye müdahaleye mesafeli durmayı sürdürüyor. Üstelik uçuşa yasak bölgenin oluşması için Suriye’nin hava savunma kapasitesinin yok edilmesi gerekiyor. Çok zor ve riskli değil mi?
Bu savaş her geçen gün daha da şiddetleniyor. Ve Rus uçağının düşürülmesiyle birlikte bunun ne kadar riskli olduğuna şahit olduk. Türkiye için, Rusya için, bizim için… Evet, uçuşa yasak bölge kolay bir iş değil. Ama yapılabilir. Bunu yıllarca kuzey ve güney Irak’ta yaptık. Benim anladığım kısıtlı bir bölgenin kuzey ve güneyde büyük oranda Patriot ve Cruise füzeleriyle ve Türkiye ve Ürdün içerisinde konuşlandırılacak uçak ve pilotlar tarafından korunabileceği yönünde.
Normalde geliştirmeyeceğimiz ittifaklar…
Edindiğimiz bilgiye göre geçtiğimiz günlerde ABD’nin son Şam büyükelçisisi Robert Ford ile birlikte Suriye konusunda Obama’ya brifing verdiniz. Doğru mu?
Şöyle diyelim: Başkan fikirlerimden haberdar.
Peki fikirlerinizden etkilendiğine dair bir işaret seziyor musunuz?
Şu ana kadar hayır. IŞİD’e karşı hava saldırıları yeterince güçlü değil. IŞİD’in gerçekten zayıflatılması yönünde önemli ölçüde hava saldırılarının artması lazım. IŞİD’i zayıflatmak ve yenmekten söz ediliyor. Şu ana kadar IŞİD’i sınırlandıramadık dahi.
IŞİD’e karşı mücadelede ülkenizi yeterince gayret göstermediği için eleştiriyorsunuz. Benzer eleştiriler özellikle Türkiye’ye yöneltiliyor. Hatta Rusya Türkiye’yi IŞİD’in petrolünü almakla suçladı. Obama yönetiminin bu yönde Türkiye üzerinde yeterince baskı kurmadığı görüşünü siz de paylaşıyor musunuz?
Bizim Türkiye’yle son derece önemli stratejik ilişkilerimiz var. Bunlar İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde NATO’nun kuruluşundan beri devam ediyor. Bu ilişki her iki taraf için de çok değerli. Birbirimize partner ve müttefik gibi davranmalıyız. Bu da karşılıklı olarak birbirimizin pozisyonlarını anlamamızı gerektiriyor. Bu noktada her iki tarafın pek iyi bir performans sergilediğinden emin değilim.
An itibariyle Ankara ve Washington’un net ve açık biçimde birbiriyle konuşup kaygılarını ve arzularını masaya yatırması gerekiyor. Örneğin YPG’nin PKK ile bağları yüzünden Türkiye’nin Suriyeli Kürtlere ilişkin endişelerini anlayabiliyorum. Bunu bir şekilde anlayıp gözetmemiz gerekir. Ve Türkiye’nin de Suriye’deki durumun çok çetrefil ve kötü aktörlerle bezeli olduğunu anlaması gerekir. Bir yanda Esad rejimi bir yanda İslam Devleti. Bu bizi muharebe alanında normalde geliştirmeyeceğimiz ittifaklara zorluyor.
Sanırım YPG’yi kastediyorsunuz. Bir de Türkiye’nin desteklediği ve ABD yönetiminin uzun zamandır cihatçı diye yaklaşmadığı Ahrar uş Şam örgütü var. Sanırım ABD’nin Ahrar uş Şam’a yönelik rezervlerini aşması gerektiğine inanıyorsunuz…
Tüm bilgilerimiz Ahrar uş Şam’ın El Kaide ve İslam Devleti’nden farklı olduğu yönünde. Hilafet‘in kurulması için çağrıda bulunmadılar. Bildiğim kadarıyla yabancılara karşı herhangi bir eylemde bulunmadılar, ne de bunu savunuyorlar. Sözcüleri İslamcı olmayan gruplar dahil diğer muhaliflerle birlikte çalışmaya hazır olduklarını söyledi.
Yani Ahrar uş Şam’ın da çözüm için müzakere masasında bulunması gerektiğini mi söylüyorsunuz?
Evet Ahrar uş Şam ve de Ceyş el İslam’ın da müzakerelerde yer almaları gerekiyor. Bu konuda abartılı şekilde seçici olma lüksümüz yok. El Nusra ve El Kaide son derece tehlikeli örgütler. Bu örgütlerle uzlaşmak imkânsız. Ahrar uş Şam’dan gelen tüm sinyaller uzlaşıya hazır oldukları yönünde. Bu iradelerini test etmeliyiz.
Dolayısıyla Fırat’ın batısında, Cerablus-Mare hattında öngörülen IŞİD’den arınmış bölgede Ahrar uş Şam’ın önemli bir rol üstlenebileceğine inanıyorsunuz. Doğru mu?
Gelecek ay Suudi Arabistan’da (Suriye muhalefetini birleştirmek için) yapılacak toplantı bu gibi konuların görüşülmesine vesile olabilir. Örneğin Türkiye, Ahrar uş Şam ve ABD’nin ve belki başka grupların bir araya gelmesi için de fırsat sunuyor. Taraflar kuzeyde oluşabilecek bir şerit için kendi perspektiflerini sunabilir. Kim ne yapabilir bunlar tartışılır. Bu gibi yüz yüze koordineli fikir alışverişleri şart.
Hillary Clinton, Obama’dan sonraki başkan olursa ABD’nin Suriye politikasının sizin önerileriniz doğrultusunda değişme ihtimali doğar mı?
Hillary Clinton geçtiğimiz hafta New York’ta yaptığı bir konuşmada daha güçlü bir Suriye politikası, uçuşa yasak bölge kurulması ve daha fazla Suriyeli mültecinin ABD’ye kabul edilmesi için çağrıda bulundu. Bunların tümü benim de savunduğum şeyler. Ve doğru şeyler.
Hillary Clinton’la da görüşüyor musunuz?
Çok fazla kişiyle görüşüyorum.
Son olarak, sizce Suriye toprak bütünlüğünü koruyabilecek mi?
Bunun aksini varsaymamalıyız. Suriye’nin bölünmesine yol açacak herhangi de bir şey yapmamalıyız.
Türkiye’nin çok iyi bildiği üzere haritadaki çizgiler suni ve bölge dışı güçler tarafından Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda kararlaştırılırdı. Ancak bunları silmeye yönelik herhangi bir çaba karşısında son derece dikkatli olmalıyız. İslam Devleti Irak ile Suriye arasında tam da bunu yapmak istiyor. Bu onların çıkarınaolabilir ama bizim çıkarımıza değil.