SEMİH BATUR KAYA*
Anayasacılık siyasal iktidarın sınırlandırılması ve bu sınırlı iktidar ortamında temel hak ve özgürlüklerin güvenceye bağlanmasıdır. Günümüzde ise anayasacılık, artık siyasal iktidarın sınırlandırılması işlevinden ziyade temel hak ve özgürlükleri geliştirilmesinde fonksiyon ifa ediyor.
Modern anayasacılığın 1787 ABD Anayasası ile başladığı savı genel kabul görür. Anayasacılığın başlangıcı sayılan bu pozitif metin devam eden 2020 ABD başkanlık seçimi sürecinde adeta demokratik sınavını veriyor. Bir diğer deyişle demokratik hukuk düzeninin dayandığı temeller sağlamlığı ve dayanaklılığı itibariyle test ediliyor.
I. Tespit
1.Anayasal demokrasi sınav veriyor. Anayasal demokrasi anayasal devlet ile demokratik devletin birleşimidir. Anayasal demokrasi norma, yani hukuk devletine işaret ederken demokrasi yönetimde irade mefhumuna karşılık gelir. Görünen o ki ABD’de hukuk devleti demokrasi/irade karşısında bir sınav veriyor. Hukuk devletinin sınırları zorlanıyor.
2.ABD toplumu yapısı itibariyle bölünmüş bir toplum olarak, hukuk düzeninde federal yapı bağları, ABD aidiyeti noktasında da sosyolojik bağları test ediliyor.
3.Görünen o ki ABD’de iktidar kişiselleşme eğilimi sergiliyor. Weber’in iktidar anlayışı çerçevesinde gelişmeleri yorumladığımızda; ‘rasyonelleşmiş otorite’ kavramı etrafında kurumsallaşan siyasal iktidarın ‘karizmatik otorite’ye doğru yönlenmiş olduğu söylenebilir. Böyle bir yorum tarzını ortaya koymamızın müsebbibi olan emarelerin en başında 2016’da başlayan Donald Trump iktidarıyla beraber kurumsallıktan uzaklaşarak lider eksenli bir yönetime doğru kayması bulunuyor. Artık başka ülke yönetimleri için örnek alınabilir prototip ABD başkanlık sistemi orijin olma niteliğini neredeyse yitirdi.
II. ABD demokrasisi neden önemli?
1.Çünkü modern anayasacılığın doğduğu yer ABD’dir. Modern anayasacılık hukuk devletinin denetim mekanizmasının başında gelen anayasa yargısını benimseyen bir anlayış ve ABD de anayasal denetiminde başat role sahip.
2.Çünkü anayasacılık bakımından ABD anayasasından hareketle yeryüzündeki ilk ve tek ‘operasyonel anayasacılık’ örneğini verildi. Yeryüzünün yaşayan en eski yazılı anayasası olmasına rağmen canlı ve dinamik bir yapı sergileyen 1787 ABD Anayasası, aynı zamanda operasyonel bir mahiyeti de bünyesinde taşıdı. Bu yazılı olarak anayasa yargısını öngören bir norm olmamasına karşın, yargıç Marshall’ın “Özünde ortada bir anayasa varsa elbette ki kanunların anayasaya uygunluğunu hakimler denetleyebilir” görüşünü ortaya koyduğu anayasa yargısını doğuran ilk dava olan 1803 tarihli Marbury v. Madison Davası’nda ortaya çıktı. Hak ve özgürlükleri koruma ve geliştirme anlamında ‘yargısal aktivizm’ yine ilk olarak ABD’de temerküz etti. Her şeyden önce ABD Anayasası ile anayasacılık dalgalarının ilki gerçekleşti.
III. Sonuç
Amacımız Francis Fukuyama’nın provokatif tezi olan ‘End of the History and the Last Man’i, yani ABD liberal demokrasisinin tarihin sonunu teşkil ettiğini ortaya koymak ve bunun faili olarak ABD’yi yüceltmek değil. Ancak ABD liberal demokrasisinin anayasacılık dalgalarını yaydığını ve modern hukukun temelini attığını belirtmemiz gerekir.
Sonuç olarak gelinen noktada ABD anayasacılığı ve demokrasisi ciddi tehdit altında. Görüldüğü kadarıyla popülizm ve siyasal aktivizm ABD toplumunu anayasacılık anlamında bölünmüş kıldığı (divided society) ve polarize bir toplum inşasının nüvelerini attığını söyleyebiliriz. Karizmatik ya da lider eksenli bir anlayış topluma sirayet ettiğinde, yani toplumsallığa vardığında esasında anayasal mekanizmaların ne kadar aciz kaldığını görüyoruz. Sanırım küreselleşme eğilimi de gösteren tüm bu gelişmelere rağmen biz teorisyenlerin yeni bir anayasacılık anlayışını ortaya koymamız gerekir. Bu da operasyonel anayasacılıktır. Bir sonraki yazımızda bu anayasacılık anlayışını ortaya koyacağız.
*Anayasa hukukçusu